Sivil toplum: ‘Nesne’den ‘özne’ye

Sivil toplum: ‘Nesne’den ‘özne’ye

Neler değişti şu insanlık tarihinde… Ne savaşlar/barışlar, ne üzüntüler/sevinçler, ne.. ler yaşandı, yaşıyoruz. Umulur ki insanlık olarak değişirken gelişiyoruz…

Değişim tarihte her dönemin sebep-sonuç ilişkisinde görev alsa da inovasyon çağındaki değeri tüm sektörler tarafından anlaşılmak, daha da ötesi üretim kapasitesinin artarak devam edebilmesi için uygulanmak durumunda. Örneğin; bir üründen söz edecek olursak, değişiminde hafifliğiyle daha kolay kullanımı, tarzıyla daha göz alıcı bir imajının olması, kimyasal bileşenleriyle çevre dostu yönünün kuvvetlendirilmesi hedeflenir. Daha, daha… derken ivme hep yukarı yönde ilerlemektedir.

Sosyal yapının değişiminde ise insan; kendisini ifade etmeye, dayanışma ruhuyla toplumsal sorunların çözümüne ortak olmaya, “nesne” olmaktan “özne” olmaya çabalasa da toplumsal değişimlerdeki süreç maalesef ürünlerdeki değişim kadar mantık çerçevesinde gerçekleşmeyebiliyor. İnsanlık tarihi savaşlarla bir perdeyi kapatıp diğerini sil baştan oluşturur, demokrasiyi bulur, kaybeder, tekrar arar. Bazen bu süreç otoriterlik ile demokrasi arasında çift yönlü bir yolculuk haline gelir. Otoriterlikten “demokrasiye geçme” süreciyle birlikte “demokrasinin sağlamlaştırılması” süreci de dikkatle uygulanması gereken, demokratik kurumların o ülkenin tekrar otoriterlik dönemine girmesini engelleyecek -hukukun üstünlüğü gibi- girişimleri içeren önemli bir süreçtir. Aksi takdirde demokrasiye geçmiş bir ülke ters dalga ile otoriterliğe İtalya (1922) ve Almanya (1933) örneğinde olduğu gibi dönebilir.

Görülmekte ki sosyal değişimlerde en önemli husus, değişimin istikrarlı olması ve bu istikrar içinde daha iyiye yönelik bir karaktere sahip olmasıdır.

Değişimdeki süreçlerden biri de demokrasinin olmazsa olmazı sivil toplum anlayışında yaşanmış, yaşanmaktadır. Yardımlaşma, kalkınma, birliktelik, barış, eğitim gibi  konularda faaliyet alanı bulan sivil toplum anlayışı tarihte ivme kazanarak gelişmiştir. Bu gelişimin kilometre taşları ise şöyledir:

Sivil toplum kavramı ilk defa Aristoteles ile karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde (M.Ö. 4. yy.) sivil ve siyasal ayrımının henüz olmadığı, politik olana ilişkin bir anlam içermektedir. Bu anlayış, on sekizinci yüzyıl ortalarından itibaren değişir ve kendine ait ilkeleri olan, devletle özdeşleştirilmeyen anlamındaki tanımlaması Hegel’le birlikte ortaya çıkar. Bu haliyle sivil toplum aile ile devlet arasında yer alan bir sosyal alan olarak ifade edilmektedir.

1990’lardaki tanımlarda artık sivil toplumu anlatmak için “gönüllü” kavramı da tanımlamanın içine girmiştir. Kongerr’e göre, “Devletin resmî örgütlenmesinin dışında vatandaşlık bilinci ile geliştirilen gönüllü yapılanmalardan oluşmaktadır”. 2001 yılında BM’nin 5 Aralık tarihini “Dünya Gönüllüler Günü” olarak kabul etmesiyle gönüllü ve sivil toplum daha bir güçlenir. Türkiye’de ise gönüllü aktivitelerine farkındalığın oluşmasında 13 Ağustos 1999 depremi ve AKUT gönüllülerinden oluşan ekibin çalışmaları önemli bir etki oluşturmuştur. Sonraki süreçte ise, 2006 yılındaki Pakistan depremi akabinde Türkiye’de diğer STK’larla birlikte yoğun olarak Kimse Yok mu Derneği aracılığıyla yapılan bağışlar ve bu bağışların acil insanî yardım ve kalkınma amaçlı faaliyetler sürecinde farkındalığın yaşandığını söyleyebiliriz. İnsanî yardımlardaki iş gücü desteğinin gönüllüler aracılığıyla sağlanması sosyal sermayeyi desteklemiştir. Bir STK’nın yardımlarını gönüllüler aracılığıyla gerçekleştirmesi STK’nın ihtiyaca cevap vermedeki hızlı hareket etme kabiliyetini, yardıma yönelik gücünü, samimiyetini ve güvenilirliğini artırıcı bir etki oluşturmaktadır. Örneğin, Kimse Yok Mu-Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği işbirliğiyle bugünlerde uygulanan projede; temel ihtiyaçların karşılanmasını sağlayacak alışveriş kartlarının gerçek ihtiyaç sahiplerini bulması için 17.000 savaş mağduru Suriyeliyi içeren sosyal inceleme çalışmasında gönüllüler görev almaktadır. Gönüllü desteğiyle ulaşan bu yardımlar, savaşın etkilerinden kurtulamayan Suriyeli misafirlerimize temel ihtiyaç yardımlarından da öte şefkat, sevgi ve belki de geleceğe dair umutlarını yitirdikleri zor günlerinde hayatta kalabilmek için bir güç demek. Bu destek, yurtiçinde olduğu gibi yurtdışında da yerel kurumlar, STK’lar ve Türk Okulları’nın gönüllü yardımlarıyla Filipinler’deki bir afet sonrasında ya da Somali’deki açlıkla mücadelede görülebilmektedir.

Sivil toplumun çalışmalarını gerçekleştirebilmesi için vücut bulduğu yapılar olan STK’lar toplum yararına çalışan ve bu yönde kamuoyu oluşturan, kâr amacı gütmeyen, sorunların çözümüne katkı sağlayarak çoğulculuk ve katılımcılık kültürünü geliştiren, demokratik işleyişe sahip, bürokratik donanımdan yoksun ve gönüllü olarak bir araya gelen bireylerden oluşan örgütlenmelerdir. Yurtdışında bu terimin karşılığı olarak NGO (Non Governmental Organization/ Hükümet Dışı Organizasyon) kısaltması kullanılmaktadır. Üçüncü sektör kuruluşlarını uluslararası en yaygın şekilde tanımlayan “NGO” kısaltması ilk defa 1949’da Birleşmiş Milletler tarafından kullanılmıştır. Tarihsel olarak her toplumda devlet dışı organizasyonların çok eskilere dayanması gerçeğine rağmen, aslında II. Dünya Savaşı sonrasının dünya gerçekleri ile STK’ların gündeme geldiğini söylemek mümkündür. Devletler ve toplumlar arasındaki anlaşmazlıkları çözecek uluslararası kurum ve kuruluşların yani BM çatısı altında oluşturulan alt birimlerin, tesis edilmesi çalışmaları ile devlet dışı organizasyonlar tarihinin başladığını ifade etmek mümkündür. Kavramın öne çıkmasında ise Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin çökmesinin ardından başlayan yeni siyasi arayışların belirgin bir rolü olduğunu söylenebilir.

Son gelişim süreci olarak ise Anheier ve Carlson’ın ifade ettiği gibi internet kullanımının artışında görülür. Bu artış, sivil girişimlerin oluşmasında ve küresel çapta faaliyet göstermesinde önemli bir araç olmuştur. İnternet kullanıcısı sayısındaki artış sayesinde sivil girişimler destek bulabilmekte ve sosyal projelere daha fazla oranda katılımcılığın sağlanmasıyla kamuoyu oluşturma süreci daha kolay sağlanabilmektedir.

Gelişim sürecinde dikkate alınması gereken en önemli konu ise demokrasi desteği. Sivil toplum ve demokrasi birbirini besleyen, doğal olarak birbirinden beslenen, uygulanmakla birlikte sağlamlaştırılması ve geliştirilmesi gereken önemli iki değer. Sivil toplum; hak, adalet, yardımlaşma, dayanışma, birliktelik, barış, gelişme, kalkınma gibi toplumsal konularda çare arayan, insanı sürekli nesne olma durumundan çıkarıp kendisinin de özne olmasını sağlayarak yalnızca etkilenen değil önemli manada etkileyen, toplumun üretim kapasitesini artıran, toplumsal faydayı amaçlayan yapısıyla bonsai ağacı gibi uygun toprağı olan demokrasiye ihtiyaç duymakta.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.