Dua Üzerine Birkaç Söz ve Düşman Şamatası
Allah Resûlü (sav) bir duasında 'şemâteti'l-a'dâ' diyerek, şemateden Allah'a sığınıyor. Buradaki şemate, bizim Türkçedeki kullandığımız 'şamata' mıdır? Bu duayı nasıl anlamalıyız?
Soruya cevap teşkil edecek hususa intikal etmeden önce, umumî mânâda dua ile ilgili bir-iki noktayı belirtmek istiyorum. Öncelikle; bir şeyin yapılmaması, başa gelmemesi ve olmaması için yapılacak dualar, Cenâb-ı Hak'tan o işin sebeplerini yaratmamasını istemektir. Bu durumda şayet Allah duanızı kabul buyurursa, kaderde yazılı olsa bile, atâsı ile onu kaza etmez. Nitekim mev'ize ve menkıbe kitaplarına bu gözle bakıldığında bunu te'yid edecek birçok hadise ile karşılaşılır. Hatta 'levh-i mahv ve ispat'a vukufumuz olsa veya biraz öteleri müşahede edebilsek, yerinden ayrılmış bize doğru gelen belaları görebiliriz. Bu itibarla da bazen Cenâb-ı Hakk'a sığınmakla onların durdurulması söz konusu olabilir.
Saniyen; insanın çaresi olan şeylerde çare araması, kendi iradesini güçlendirmesi ve kuvve-i maneviyesini takviye etmesi ancak dua ile olur. Şimdi eğer bir insanın iradesi yaptığı dua ile güç ve kuvvet kazanıyorsa, bundan o insanın vücudundaki hücreler de, moleküller de nasibini alır. Zaten bana göre eğer insanın beden planında bazı şeyleri aşması ve onları yenmesi sözkonusu ise, onların önce ruhta yenilmeleri şarttır. Şayet buna yenilenme denecekse, evvela insan bedeninde tahribe uğrayan hücrelerin rejenere edilmesi gerekir. Bu açıdan dualar bir yönüyle Cenâb-ı Hakk'ın 'nâçâr kaldığımız yer'lerde 'nâgah bir perde açması' ve derdimize derman olması açısından yeri başka hiçbir dinamik ile doldurulamayacak öneme haizdirler. Bunun yanı sıra maddî bir kısım tedbirlere başvurmanın gerektiği de malum-u âlemdir.
Bu iki hususu tesbit ettikten sonra, şimdi soruya geçelim: Efendimiz (sav) o duada peşi peşine dört şeyden Allah'a sığınıyor. 'Sû-i kaza' yani Cenâb-ı Hakk'ın hakkımızda takdir buyuracağı acı kazadan, 'cehd-i bela' yani bela cenderesine, bela ağına duçar olmaktan, 'derk-i şaka' yani şekavetin gelip çatmasından ve son olarak da 'şemâteti'l-a'dâ' yani düşman şamatasından. Biz şamata kelimesini, bağırıp-çağırma, etrafı velveleye verme, gürültü etme mânâsına kullanırız. Fakat Araplar onu, eksik-gedik gibi görülen şeyler veya falsolar karşısında düşmanın sevinç izhar etmesi, hoplayıp-zıplaması, haykırıp-höykürmesi mânâsında kullanırlar. Bu itibarla da biz bu sözcükle eksik ve gediğimizi düşmanların sevinç vesilesi yapmamaları için Cenâb-ı Hakk'a sığınırız. Lâzım-ı mânâ ile konuya yaklaşacak olursak, davranışlarımızda falso ve fiyaskolar içine girerek, hasımlarımızı sevindirmekten O'na sığınırız.
Buna göre biz, davranışlarımızı İslâm'ın emir buyurduğu esaslar çerçevesinde ayarlarsak ve tabii ki liyakatımız da varsa, Rabbim rahmetinin enginliği ile muamele eder ve düşmanlarımıza böyle bir fırsatı vermez. O halde bu dua en yakınımızdan, en uzağımıza varıncaya kadar bizi çepeçevre kuşatan ve bize karşı düşmanlıklara kilitlenmiş insanların böylesi şamatalarına imkan ve fırsat vermemeyi Allah'tan isteme demektir.
Bunu nasıl gerçekleştireceğiz? Başta iradî hatalar yapmamak suretiyle. Bu sayede ne biz fiyasko yaşar ve günaha gireriz, ne başkaları bizim yüzümüzden zarar görür, ne de uzakta bulunan dost ve taraftarlar su-i zan ederek günah işlemiş olurlar. Üstad Hazretleri bu konuda çok hassastır. O, Safvet Efendi ile birlikte kayıkla Haliç'ten geçerken, başını kaldırıp kadınlara bakmaz. Safvet Efendi sebebini sorunca, Üstad 'hocalığın izzetini koruyorum' diye cevap verir. Çünkü bir insan kendisine ait olmayan bir şeye bakmaz. Hele hele Üstad gibi birinin kendisine gönül bağlamış, itimad etmiş, hoca diye kabullenmiş insanların hüsn-ü zanlarını yıkmaya hakkı yoktur. Zira aksi bir durum, kendi cephesinde sarsıntı meydana getirirken, hasmane tavırlar içinde bulunanları da sevindirir ve güldürür.
Netice itibarıyla; dua öncesi maddî planda kevnî şartlar içerisinde üzerimize düşen her şeyi yapmalıyız. Ardından da dua dua Rabbimize yalvarmalıyız.. ve unutmamalıyız ki duanın kabul yönü çok önemlidir. Zira o, halis bir ubudiyet ifade eder. Hele bazı dualar vardır ki, esbabın sükut ettiği yerlerde sadece o geçerlidir. Yunus b. Metta'nın 'Lâ ilâhe illâ ente. Sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn' duası gibi...
- tarihinde hazırlandı.