Hak açısından devlet reisi ve hizmetçi eşittir

Fethullah Gülen

Bu hakperestliktir ki Resul-i Ekrem’i ümmetinden herhangi bir fani karşısında dize getirir de “hakkını bana helal et” dedirtir. Bu hakperestliktir ki halife-yi ruy-i zemin Hazreti Osman’a kendi hizmetçisine kulağını uzattırır. Bu hakperestliktir ki bir hakkı geçti diye o büyük Ömer’i, kamet-i balayı birisi karşısında serfüru ettirir. Müsavatı, insanları birbirinden farklı görmemeyi hakkın şayi olması içinde göreceksiniz.

Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün yaranlarını sever, bütün ashabını sever, hepsi hakkında takdirkar, sitayişkar ifadeleri vardır. Useyd ibn Hudayr için de “ne güzel insandır” buyurur. Ensar’ın efendilerinden, Sa’d ibn Muaz’ın amcazadesi, her meselede Resul-i Ekrem’in yanında yerini alan, nifakın hışımlı bir düşmanı, küfrün afet gibi başında patlayan bir düşman, Useyd ibn Hudayr. Allah Resulü, “Useyd ibn Hudayr ne güzel kuldur” buyurur, sena eder. Bir gün sokaklardan birinden geçerken onun şaka yapıp mizahta bulunup etrafındakileri güldürdüğüne şahit olur. Ve geçerken hafif parmağının ucuyla dokunur. Useyd ibn Hudayr “canımı yaktın ey Allah’ın Resulü” der, belki de “kısas” der. Allah Resulü, (“ne güzel kuldur” dediği ve o kulun kendisine çok medyun olduğunu bildiği) Useyd ibn Hudayr’ın karşısında dize gelir çöker yere “kısas ise kısas” der. “Sen de ayağınla bana bir tekme vur” der Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem). Useyd, “Ey Allah’ın Resulü, sen ayağının ucuyla bana dokunurken karnımın bir tarafı açıktı, oraya vurdun” der. Allah Resulü gömleğini kaldırır. Bütün bakışlar Useyd ibn Hudayr’a çevrilir. Bu hakkından vazgeçmesi için işaretler ve işarlar yapılır; ama o ısrar eder. “Ey Allah’ın Resulü, gömleğim yoktu, açık tenime vurdun” der ve mübarek tenini açınca da yüzünü gözünü sürmeye başlar, “ben bunun için yapmıştım, ey Allah’ın Resulü, temas etsin de Allah yakmasın diye yapmıştım” der. Ama tablonun öbür tarafında, hak karşısında dize gelen Nebiler Nebisi vardır; “Al kısas olsun da öbür âleme kalmasın” der.

Halife Hazreti Ömer, Medine’nin bir sokağında geziyor. Kılıcının ucunu dikmiş bir süvari, bir muharip halkın arasında dolaşırken dışarıdaki kılıcı başkalarını incitiyor. Ve onu ikaz maksadıyla elindeki kamçının ucuyla dokunuyor o sahabeye. Ve o da bir şey demiyor, halifenin yüzüne bakıp çekip gidiyor. Halife evine dönüyor, bir sene ağzına koyduğu lokmalar kirpi yutar gibi gırtlağını delik deşik ediyor. Suyu yudumluyor da yutamıyor, gırtlağında kalıyor. Hep onu takip ediyor, fırsat kolluyor, bir şekil araştırıyor, karşısında dize gelsin de “kamçımın ucu sana dokundu, Hattab oğlu Ömer’in bu cürümle Rabbinin huzuruna gitmesi olmasın, hakkını helal et” desin, fırsat arıyor. Hacca gideceğini duyuyor. Hemen çağırıyor. Bir yemek yediriyor. Adam da şaşırıyor. Bir de bir kese çıkarıp para veriyor eline, “kardeşim, bunu orda harcarsın, Hattab oğlu Ömer’e de duada bulun” diyor. Adam “Ey Allah’ın Peygamberinin halifesi! Bütün bunlar niçin bana? Hacca giden pek çok, başka gidenler de var, niçin bunlar bana?” diye soruyor. Hazreti Ömer, “Hatırladın mı bir gün bir sokakta giderken başkalarını incitmiştin de elimde olmayarak kamçıyla dokunuvermiştim” diyor. Adam, “ben onu unuttum” diyor. Hazreti Ömer, “Ben hiç unutmadım. Yorganı başıma aldım, ‘ya helalleşmeden ölürsem, ya o kamçı öbür âlemde suratıma inerse ’ hep bunu yaşadım durdum, kabus gibi kamçım her gece üzerime bindi, her gece beni mustarip yaptı” diyor. Adam çoktan unutmuştu. Haktır ki halife-yi ruy-i zemin Hazreti Ömer’i, kendisine yapılan bir cevri ve cefayı unutan adamın karşısında dize getiriyor. Hakkın şayi olması.

Hükümranlığının buutları Türkiye’nin yirmi kadarı şeklinde genişlemiş Hazreti Osman. Elli defa Türkiye’yi bugünkü haliyle alsan içine soksan çıkarsan yine bir köşesinde kalır. Böyle bir devrin ve devranın halifesi Hazreti Osman ibn Afvan, Zinnureyn; Resul-i Ekrem’in (sallallahu aleyhi ve sellem) iki muhterem kerimesinin zevci Hazreti Osman. Onun yatağı Mescid-i Haram veya Mescid-i Nebevi’de kumluk. Başının yastığı kum, döşeği kum, soğuk havalarda yorganı da kum. Bin deveyi yüküyle Allah yolunda veren insan. Allah Resulünün eteklerini mücevherlerle doldurup gökyüzünü yerle beraber sevindiren insan. Ama kendi kumlukta yatıyor. Halk Kabetullah’ı tavaf ederken hac mevsiminde, enteresan bir hadiseyle karşı karşıya kalıyorlar. Halife, yanında çalıştırdığı hizmetçisine kulağını tutturmuş, “çek ey adam çek, ahirette çekmesinler bu kulağı” diyor. Meğer birkaç dakika evvel su mu istedi, yemek mi istedi, vaktinde gelmediğinden dolayı, parasını verip çalıştırdığı adamın kulağından tuttu çekti, hata ettiğini anladı. Karşısında halife dize geldi. Devlet reisi, “çek burada, çekmesinler orada” diyor. Şayi olmuş bir hakperestlik, vicdanlarda makes bulmuş bir hakperestlik, yanında çalıştırdığı hizmetçiyle kendisini müsavi tutuyor.

İşte gerçek müsavatın manası budur. Bırakın “eşitlik” için kitap yazmayı, “eşitlik” için destanlarda bulunmayı, bırakın “eşitlik” meselesini parlamentolarda bahis mevzuu etmeyi, “eşitlik” cihanın belli bir döneminde temiz vicdanların yaşadığı şeydir. Müsavat meselesi yaşanmıştır, yaşanmaz değildir. Öyle bir havayı ika ve ihdasın dışında da yaşanması mümkün değildir. Hakkın şayi olmasına, hakperestliğin vicdanlarda makes bulmasına bağlı. Dupduru vicdanlar hak ve hakikate sahip olduğu nispette insanlar birbirlerini müsavi görecekler.

Bu klip Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 16 Mart 1979 tarihinde İzmir Bornova Merkez Camii'nde vermiş olduğu vaazdan istifade edilerek hazırlanmıştır. Vaazın tamamına Nil.tv sitesindeki http://www.nil.tv/vaaz-detay/vaaz/tumu/seri/305 adresinden ulaşabilirsiniz.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.