Yeniçağ'dan Cumhuriyet'e Yol Gider
"Çıkmaz yollar Ceviz Kabuğu'nda biter" cümlesine de başlıkta yer verecektim. Baktım ki uzun oluyor; biraz da türküye benziyor, vazgeçtim. Sonra birdenbire başlıktaki cümlenin tersi geldi aklıma:
Cumhuriyet'ten de Yeniçağ'a yol gider mi?
Omuzlarımı silkmişim gayri ihtiyari… Nereden bileyim? Aklımda kalanlara göre bir şey söyleyecek olsam, imkânsız derdim. Cumhuriyet'in ülkücülere bakışı malumdur. Mesela, Yavuz Selim Demirağ gibi o günlerin acısını iliklerine kadar hissederek kaleme alan birisinin yazdıklarıyla Cumhuriyet'in yayınları nasıl bir araya getirilebilir?
Bu garip sorularla uğraşmak zorunda kalışım şundandır:
Geçen iki hafta içinde bu iki gazetenin yaptığı bazı haberler(!) çok manidardı. Uzun uzun düşündüm. Beynime kıymıklar saplanıyordu. Sonra, ince ince düşünmeyi bırak. Bir kere de onların yaptığı gibi davran, dedim ve gözlemlerimi yazmak üzere kalemi serbest bıraktım.
Gördüm ki, aynı noktaya önce soldan, sonra da sağdan art arda iki yumruk indi. Ve o iki yumruk sanki aynı bedenin sol ve sağ eliydi. Çünkü ikisi de aynı tipte ithamlar içeriyordu. İlk soruyu yazdım:
"Eğer bu eller aynı bünyeye aitse, 1980 öncesi hangi suratları dövüyordu? Zihnen geriye, 80'li yıllara kadar gittim. Acıların buruşturduğu yüzleri görmeye ve iniltileri duymaya çalıştım…
İçim burkuldu. Garip Yunus gibi hissettim kendimi. Hani demiş ya, "Sol böğrüme ince bir dert, batar Yunus Yunus diye"
Cumhuriyet'in asılsız haberi
9 Şubat'ta Rusya'daki Türk okullarının kapatıldığına dair bir haber yayımladı Cumhuriyet. Aynı haber 5 gün sonra Milliyet'te de yer aldı. Milliyet'in Moskova muhabiri gazete merkezinden gelen istek üzerine haberin hazırlandığını söyledi. Sonra daha birçok gazetenin aynı haberi çalışmaya başladığını öğrendik. Televizyonlar da mütemadiyen alt yazı geçiyordu!
Şaşırdık… Bir şeyler oluyordu da bizim mi haberimiz yoktu? Araştırdık. Haber yalandı ama, bir şeyler olduğu da kesindi. Yoksa gazete ve televizyonlar Cumhuriyet'in beş gün evvel yayımladığı ve Zaman'ın da yalan olduğunu açıkladığı bir konuya böylesine ilgi gösterir miydi?
Yalan abartıldıkça niyet ortaya çıkıyor
Gelelim yalan haberin uyduruluş sebebine: Haberde okurun gözüne sokarcasına söylenen yalan, "CIA'ya ajanlık yaptıkları gerekçesiyle okulların kapatıldığıydı. "Cumhuriyet haberi vermekle yetinmemiş. 11 Şubat'ta Mahmut Gürer, Bulgaristan'daki okullara inceleme başlatıldığını yazmış. Yine aynı gün, Zafer Temoçin "Rusya'dan sonra Türk Cumhuriyetlerindeki okulların da kapatılacağının söylendiğini" yazmış.
Söyleyen kim ki? Milletimizin açtığı okulların kapatılmasından mutluluk duyacak tıynetteki insanlar hangi milletten olabilir?
Şimdi sıkı durun.
Bu haberi servise koyan Fırat Haber Ajansı ve ilk yayımlayan da Gündem gazetesidir. Yani PKK'ya yakın kaynaklar. Şimdi Cumhuriyet'in İlhan ustasının tarzını ariyeten alıp, sorumuzu soralım: PKK ile Cumhuriyet'i bir araya getiren ne ki? Bu yalanın yatsıya kalmadan ortaya çıkacağını bile bile Cumhuriyet böyle bir şeyi göze aldığına göre ortada ne var ki?
Ve asıl soru: Böylesine bir yalanla bütün medyayı oyalayabilecek bir organizasyonu yapabilen kimdir?
Yeniçağ'ın iftirası
Okulları kapattırma sevdalılarının yalanı daha hafızalardan silinmemişti ki, Yeniçağ yazarı, "usta" gazeteci Hulki Cevizoğlu çıktı sahneye. Konukları Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı ve Prof. Dr. Yümni Sezen. Tevafuka bakın ki o akşam bendeniz de Yümni Beyin kitabı hakkında yazı yazacaktım. Kendileriyle konuştum. Sorularımı sordum. Kendileri mutlaka görüşelim, dediler; telefonları kapattık.
Pazar günü bir de ne göreyim! Yeniçağ tam sayfa yüklenmiş. Başlık "Kur'an İncilleştiriliyor"
İnsaaaf!... dedim. Ardından da, acaba hangi acar muhabir yazdı diye baktım. İmza yoktu. Yani kimse böyle bir haberin altına adını yazmamıştı. Dolayısıyla "Türkiye'de Yeniçağ" bir bühtanın altına imza oluvermiş. Üzüldüm…
Muhabbete bakar mısınız?
Yeniçağ'a göre, HYP Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk, "seyahat halinde olmasına rağmen", "dostlarının ikazı üzerine", "arabasını park ederek", "programa telefonla katılmış." Öfkeli konuşmasında "Kur'an'ı Kerim'i İncilleştirmeyi bırakın" demiş. İblisi anmış! Lanetler okumuş! Yaşar Nuri'nin adrenalin seviyesini gören "usta" gazeteci Cevizoğlu, Cumayı bekleyememiş ve Çarşamba akşamına Yaşar Nuri'li Ceviz-Kabuğu özel programı planlamış. İlhan usta gibi soralım: Niye ki! Cuma'yı bekleseydi ya!
Yaşar Nuri gene ağzına geleni saymış dökmüş.
Sonunda nereye gelinmiş dersiniz?
Kitab-ı Mukaddes'ten verilen numaralar sayfanın altına yazılsaymış bir problem kalmazmış. Ceviz-Kabuğu'ndaki lanetlerin sebebi incir çekirdeğini bile doldurmamış yani. (Onun için "Çıkmaz yollar Ceviz-Kabuğu'nda biter" diyorum.) Suat Bey ayet sonlarına değil de sayfanın altına yazarsa kucaklaşırmış. İyi de ilmi makalelerde metnin içinde ya da sonunda olmak üzere iki türlü kaynak verme tarzının olduğunu Prof. Yaşar Nuri bilmiyor mu? Tabii ki biliyor. Öyleyse teknik bir detaydaki tercih farkından dolayı bunca hakaret niye? Eğer kendi yaptığının onda biri Nuri Hoca'ya yapılsa ne derdi? Programlarından takip ettiğim kadarıyla şöyle derdi: "Bu öyle bir zulüm ki, engizisyonlara bile rahmet okutur."
Şimdi gelelim asıl muhabbete. Cevizoğlu'nun yazdığına göre, Nuri Hoca'nın programa katılması onun için sürpriz olmuş. Merak bu ya, "Nuri Hoca'yı arayan dostları kimmiş acaba" diye gıdıklayıp duruyor. Yolda durduracak kadar hatırlı bu dostlar meraka değmez mi? Cumhuriyeti'in yalan haberini tüm medyaya yutturmayı becerecek kabiliyetteki profesyonellerle tanışık mıdırlar mesela? Nuri Hoca'yı direksiyondan ekrana bağladıklarına göre!...
Bu bahis "sauna"sız kapanmaz
Olayın bir de komplo teorilerine bakan tarafı var. Önce şöyle soralım: Sauna olayı patlak vermeseydi, Cumhuriyet'le soldan başlayıp, Yeniçağ'la sağdan devam ederek ilerleyen "hilal hareketi(!)" nereye doğru giderdi? Ne alakası var, demeyin. Sauna olayı patlak verdiği günden beri Yeniçağ'da -eğer gözümden kaçan olmadıysa- tek bir haber bile çıkmadı. Sauna'nın üzerini iftiranın tekrarıyla örttü. Cumhuriyet ise "öylesine" haberlerle sauna'yı geçiştirdi. Bu da iki gazete arasındaki tecrübe farkı. Şimdi Cumhuriyet'in vaziyeti idare eden haberlerinin altı bomboş başlıklarına gün sırasına göre bakalım: Çetede "Polat Alemdar" kimliği(18 Şubat); Eski polis müdürü tutuklandı (19 Şubat); Kürenin içinden kirli ilişkiler çıktı (22 Şubat); Çete lideri şizofren çıktı (23 Şubat).
Yer yerinden oynuyor. Ankara sokak sokak paylaşılmış. En ince detaylara kadar istihbarat çalışması yapılmış. Ayaş tünelinde gayr-i nizami harp eğitimi ve infazlar yapılmış. Armada gibi büyük iş merkezlerinin nasıl ele geçirileceğinin planları yapılmış. Genelkurmay Başkanı gidebildiğiniz kadar üzerine gidin demiş. Ve şimdi siz bunun üzerine Cumhuriyet'in başlıklarına bir daha bakın. "Balbay'ın araştırmalarıyla" Kırmızı kitabın taslaklarını ve aslını bulup birbiriyle karşılaştıracak kadar başarılı habercilik yapan bir gazete "Küre operasyonunda" tıslıyor.
Özür borcu
Baştan "bir kere de onların yaptığı gibi davranacağım" demiştim ama içim rahat etmedi. Bahsi geçen iki gazetenin de çalışan ve okurlarının bu tür yanlışlıkları tasvip etmeyenlerinden özür diliyorum. Özellikle de Aksiyon okurlarından. Çünkü onlar, kırk kere elenerek damıtılmış bilgilere layık.
Osman Tığraklı Bey'e Küçük Bir Hatırlatma
Yeniçağ'ın yaptığını temizlemek Osman Tığraklı Bey'e düştü. Osman Bey: "Ceviz-Kabuğu programı oldu. Programa Bayraktar Bayraklı ve Yümni Sezen katıldı. Yaşar Nuri Öztürk Suat Bey'e hitaben, "(...)Kur'an-ı Kerim'i İncilleştirmeyi bırakın" dedi. Bunların hepsi doğru. Bayraklı da Nuri Öztürk'ün bunları söylediğini doğruladı" diyor ve soruyor:
Peki bu durumda yalan haber yazarak halkı tahrik etmeye çalışan kim?
Sevgili Osman kardeşim,
Öncelikle, eğer gerçekten bu haberi savunuyorsan keşke altına imzanı atsaydın. O zaman oturur, karşılıklı olarak güzelce tartışırdık.
İkinci olarak, duyduğu her sözü manşete çeken adama ne derler? O yanlış söylese de, senin görevin doğruları yazmak değil mi?
Üçüncü olarak bir kamyon şoförü "Yük müşteriye ait. Paketlerin içinde ne olduğunu bilmiyorum" diyebilir. Ama bir gazetecinin "Diyen o. Ben değilim ki. Doğruluk derecesini bilmiyorum" deme lüksü yoktur. Asılsız söz, -hele de koskoca bir camia ile ilgiliyse- öyle bir hukuk tecavüzü olur ki…
Son olarak, eğer vicdanınız rahatsa çekin yorganı başınıza ve uyuyun.
- tarihinde hazırlandı.