Âdem ki Bozkıra Düşen Yıldızdır

Bozkır demişti bir arkadaş, sonsuzluğu en güzel bozkır anlatır. Toprakla ufkun birleştiği bir düzlükte yüzükoyun yatıp bakmıştım uzaklara. Mavi gök ve kahverengi toprak, hamurumuzun karıldığı varlık ve ruhumuzun çekildiği yücelik ufuk çizgisinde birbirine dönüşüyordu.

Akşam olduğunda karanlıkla kucaklaştı bozkır, yıldızlar yere değdi. Bozkırda sessizlik vaktiydi, sessizliğin sonsuzlukla buluştuğu vakitti, bütün vakitlerden payına düşeni geceye kardeşçe bölüştürmek vaktiydi.

Ben bir bozkır çocuğuydum evet. Kara toprakta inadına açan, kuraklığın vurgununu yiye yiye sararan, sertleşen, dalları kurusa bile köküne doğru yeşilliğin her dem taze olduğu bir bozkır dikeni gibiydim. Ayrık otlarının kaderinden kader yazılmıştı alnıma. İçimden eğri büğrü bir kağnı yolu geçiyordu, bozkırın sessizliğinde kağnı gıcırtılarından anılar geçiyordu, anılar yıldızlara dokunuyordu, bozkır toprağına düşüyordu yeniden, yeniden bir tohum oluyordum gelecek vakitlere.

Sırtüstü uzandım. Yıldızlar en güzel, bozkırlarda görülür. En güzel yıldızları gördüm. Çocukluğumdan kalma Küçükayı oradaydı, Büyükayı da hemen yanı başında. Sonra başka yıldızları gördüm. Kutupyıldızı'nın kristal ışığında ürperdim. Çok uzak yıldızların göz kırpışı gözlerini yıldız gibi kırpan arkadaşlarımı getirdi hatırıma. Sonra bulut gibi dağıldı yüzleri, bir tek gözleri kaldı binlerce göz gibi. Gökyüzü bozkırın örtüsüne sarınmıştı, ben gökyüzüne sarınmıştım, üstünden eski kervanların geçtiği uzandığım toprak serin ve sertti. Asırlar önce oradan geçmiş kervanların ayak izlerinde, şimdi buhar gibi bozkıra dağılmış olan yitmiş hayatları düşündüm. Bir deve nefesi, eski bir türkü, çan sesleri arasında sürekli kendisini doğuran bozkır. Kervan konaklarında yarı uykulu gözlerin düşle gerçek arası anlarında pencere aralarından sızan bozkır.

Dolunayın kutsal gümüş ışığında aydınlığın ve gölgenin nasıl da belirsizleştiğini düşündüm. Saatleri ve takvimleri kayıttan düşen bozkırda ölümü düşündüm. Bedenimin bir bozkırın, herhangi bir bozkırın, bu dünyadaki tüm bozkırların aynı olan toprağına, bayrakların, sınırların, ülkelerin birbirinden ayıramadığı, tıpkı gökyüzü gibi uzanıp genişleyen bir bozkır toprağına bırakıldığını düşündüm. Bu Erzurum platosunda ıssız bir köşe, Semerkant yolunda kimselerin uğramadığı bir yer, ya da Moğolistan'da adı, yeri varlığı dahi olmayan bir avuç bozkır toprağı olabilirdi. Adım mı, say ki Âdem olsun, Âdem olup hepimizin adı olsun.

Âdem içre Âdem

Bozkır demişti arkadaş, insanı kendisine çevirir, kendisinde insanlığa çevirir, tarih dediğin insanın kendi hikâyesidir bozkırda, hep aynı hikâyedir. O yüzden bozkırdaysan artık dünyanın dilini konuşarak var olamazsın, faniliğe kendini teslim edemezsin, tıpkı sonsuzluğa uzanan toprak ve gökyüzü gibi sonsuzluğun türküsü düşer diline, sana Âdem içre Âdem'i bulmak düşer.

...

Kazakistan'da kar yağıyordu. Ben yine bir bozkırdan diğerine savruluyordum. Akşam vaktiydi, atlar dönüyordu inceden yağan karın altında. Atlar, başları önde, toynakları yumuşak karda, yelelerinde bozkırın ıslaklığı. Atlar kızılı, dorusu, kırı... Köyler bozkırın kalbine doğru çekilmişti. Bir ağaç, tek bir ağaç öylece bozkırın heybetli varlığıyla çevrelenmiş bir ağaç. Dallarında kristal taneleri... Evlerin bacalarından bir yalnızlık dumanı yükseliyordu. Bozkır atlılarının niçin hep yalnız olduklarını anladım. Bir bozkır atlısı oldum, yüzüme savrulan karın içine doğru atıldım. Eski zamanlardan bir sızı boğazımda. Tarih dediğin kalbe vuran bir ağrı, kirpiklere düşen karların eleğimsağmasında bir bozkır görüntüsü. Ben o yedi rengin içinden Âdem'i gördüm yeniden, hiç tanımadığım ama bildiğim Âdem'i. Bozkırın çocukları dünyanın her yerinde aynıdır Âdem! O yüzden hiç tanışmadan bilişirler, hiç konuşmadan anlaşırlar. Bunu, vahşi çiçekleriyle bozkırın rüzgârında kadim bir bilgelikle sallanan dikenlere sorun, kısacık yağmurlarda başını kaldıran ayrık otlarına sorun, bozkırın küçük kuşlarına sorun, olmadı bir başınıza bozkıra düştüğünüzde içinize sorun.

Âdem'in üstüne şimdi kar yağıyordu. Âdem öylesine uzanan toprağın bir parçası olarak sonsuz bir bozkırda yatıyordu. Âdem, ah çocuk, orada yalnız mı sanırsın kendini? Hamuru bozkır toprağı olan bu milletin kalbi fısıldayışı dahi ulaşır sana. Ve burada insanlar, tozun toprağın, karın, fırtınanın, yıldız yıldız gecelerin altında yattığın her deme sana dokunan toprak kadar yakındırlar. Senin üstüne düşen onların da üstüne düşer, ne o yağmurlar sadece sana dokunur, ne o ay ışığından payını sadece sen alırsın. Çünkü sen de bilirsin ki, şah damarlarından daha yakın olanın bilgisi, onları sevgi yolunda mesafelerden kurtarmıştır.

Âdem Tatlı, ah çocuk, bozkıra düşen en güzel yıldız, aşk olsun sana!

Âdem Tatlı'nın kısa hikayesi

...

Âdem Tatlı'nın hikayesini bir kış günü Kazakistan bozkırlarındaki bir yolculukta duydum. 1993'te Moğolistan'a öğretmen olarak gelmiş, orada 2006'nın Ağustos ayında geçirdiği trafik kazasında öldüğünde vasiyeti üzere ülkesinden binlerce km uzakta bir Moğol bozkırına gömülmüştü. Hayatlarını ülkelerinin dışında sürdürüp öldüklerinde bir köken çağrısına kapılıp memleketlerine gömülenlerin aksine, Âdem Tatlı, şairin dediği "dünyanın bütün çiçeklerini istemek" için gittiği Moğolistan'da kalmıştı, bedeniyle kalmıştı, ruhuyla kalmıştı. Anadolu'nun bu esmer çocuğu, bütünüyle Anadolu, bütünüyle Anadolu'nun bozkırı olan bu çocuğu, insanların ruhlarına dokunmak için orada bedeniyle topraklarına dokunmuştu. Bütün dünyevi kurmacaları aşkın bir hal ile yönelmenin adı olan aşk, Âdem Tatlı'nın şahsında mücessemleşmiş, aşk, onun Altay dağlarının ucuna, ıssızlığa kazılan mezarındaki bedeni olmuştu. Bana "öğretmen" kim diye soracak olursanız, tereddütsüz "Âdem" derim. Çünkü öğretmek hayatın en sahih işi, "bilmek" kadar "bildirmek" kelimenin köken anlamında olduğu gibi "iç içe geçmek, nüfuz etmek"tir. Âdem, hayatta her ne söylediyse bunun kendi varlığının bir parçası olduğunu, bunun kendi sahihliği olduğunu, başka türlü bir dünyası, hayatı, belli bir mesafeye çekilmiş kişisel hayalleri olmadığını en son "toprağa düşmek" dersinde öğrencilerine, yani hepimize verdi. Allah'tan rahmet diliyorum.
Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.