Âteşîn zekâ, mahrûtî nazar, güçlü hafıza
Ders halkasının eski müdavimlerinden biri. Sabah kahvaltıda karşılaştım. Ziyarete gelmiş. Soy adının tam aksine savaşı değil barışı temsil eden biri olarak tanıdım onu. Her zaman ve her yerdeki bu tavrı bana çok tesir etmiştir.
Yaklaşık 15 gündür uzağım bu kutlu ocaktan. Tefsir ve fıkıh dersinin başlamasına bir saat var. “Nasıl Hocaefendi?” dedim. “Zehir gibi” dedi. Anlayışlı insanlarla oturup konuşmak ne güzel. Benim kastım derslerin gidişatıydı; o da o bağlamda cevap verdi zaten. Ne demek istiyorsun, sağlığını mı soruyorsun, moralini mi vs. demeden.
“Ağabey, müthiş bir dikkat. Hiçbir detayı atlamıyor. Tefsirlerden yapılan özetlerde mukayeseler yapıyor. Hemen her bir ayette yapılan tefsirlere karşı kabul, ret veya kendi görüşünü ifade sadedinde bir şeyler söylüyor.” Anlaşılmıştı; zehir gibi ile kastı âteşîn zekâyı, mahrûtî nazar ve güçlü hafızayı kastediyordu.
Ayetlere getirilen tefsirlere kabul, ret veya kendi görüşünü ifade etmesi normal; çünkü bu, dersin varoluş sebebi. Ama özetlerde mukayese ve hiçbir detayı atlamaması benim de öteden bu yana dikkatimi çeker. Ders usûlünü bilmeden bununla ne demek istediğim anlaşılmaz. Kısaca; tefsir dersinde Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri okunuyor satır satır. Müddessir Sûresi’ndeyiz bugün. Tefsiri yapılacak ayetlerin tilaveti, ardından mukayeseli bir biçimde ayet ve ayet meali ve 10-15 sayfa kadar o ayetlerin tefsiri. Hocaefendi, bu süreçte Elmalılı’nın getirdiği yorumları ya kabul, tasdik, tahsin ya saygısını muhafaza ederek ret, tashih, izah ve nihayet buna bağlı olarak kendi yorumunu ortaya koyuyor.
21 tefsir özetleniyor
Ertesi gün Elmalılı’dan bir gün önce okunan yerlerin başka tefsirlerde nasıl yorumlandığını özetliyor talebeler. Kaç tefsir derseniz; genelde halkada bulunan talebe sayısınca oluyor. Bu yazıyı yazmadan önce sordum, 21 tefsir dedi arkadaşlar. Haliyle talebeler bu bölümü bir gün öncesinden çalışıyor.
Müzakere de diyebileceğimiz dersin bu bölümü, benim kahvaltıda karşılaştığım arkadaşın “zehir gibi” teşbihinin gerçekleştiği alan. Hocaefendi hem bir gün önce okunan Elmalılı’nın hem de o anda sunulan 21 tefsirin kendi arasında zihnen takibini yapıyor ve aynı şekilde kabul, ret ve kendi yorumu üst başlıkları ile aktarabileceğim çerçevede görüşlerini dile getiriyor. “Dün Elmalılı da böyle demişti; İ. Maturidi de söylüyor olsa çok isabetli değil, iştirak etmeyebilirsiniz; Bikaî’nin yaptığı bu yorumu İ. Maturidi’den asırlar sonra yapıyor olması önemli; Razi bu konuda zamanının çocuğu olarak konuşuyor; Maverdi ile Kurtubi ayrı havzaların insanları ama aynı şeyleri söylemeleri ilhama mazhar olduklarının göstergesi; Kurtubi’ye itiraz doğru değil ama bu dediği de doğru değil…” vb. bu bağlamda söylediği cümleler.
Ben ne yaptım? “Bugünkü derste gözlem aralığım bu olacak. Söylediği hemen her şeye bu perspektiften bakacağım.” dedim kendi kendime ve öyle de yaptım. Bundan sonraki satırlarda bununla alâkalı yapmış olduğum birkaç tespiti okuyacaksınız.
Fi Zilali’l-Kur’an’dan özet yapılıyor. “Rabb’ini büyüklüğünü bildir” ayetinde sıra. “Herkes, her şey, her değer ve her gerçek ve her büyük O’na nispetle (cc) küçücüktür. Büyük olan yalnızca Allah’tır. Tek ve eşsiz olan Allah’ın (cc) azameti ve yüceliği karşısında bütün kütleler, bütün hacimler, bütün güçler, bütün değerler, bütün hadiseler, bütün gelişmeler, bütün manalar, bütün şekiller küçülür, sönük ve renksiz kalır.” Dinledi bu cümleleri. Arkadaş devam edecekti ki durdurdu ve dedi ki: “Orada nispet kelimesini kullandı Hazret. Zat-ı Ulûhiyet’in nispetler perspektifinden ele alınmaması lazım. Gerçi dilin hususiyeti. İsmi tafdil, nispet ifade eder ve nispetle izah edilir ama kanaati âcizâneme göre söz konusu olan Zat-ı Ulûhiyet’se nispetleri bir kenara bırakmalı ve O’na yakışacak tarzda bir dil kullanmalıyız. Mesela, Allah en büyüktür yerine, büyük yalnız Allah’tır demek daha doğru olur.”
Fi Zilal’den özet yapılıyor. Sıradaki ayet, “Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.” S. Kutup şöyle diyor bu ayetle alâkalı: “Fedakârlıklarının hesabını tutan insanlar bu davayı yürütemezler. Bu dava; adanmışlarından o kadar çok fedakârlıklar ister ki insan ancak yaptıklarını hemen unutursa bu istekleri göğüsleyebilir. Hatta hakiki dava adamı bu yoldaki fedakârlıklarını hiç aklına dahi getirmemelidir. O denli adanmışlık şuuru ile hareket etmeli ki, bütün emeklerini ve gayretlerini Cenab-ı Hakk’ın kendine yönelik lütf u keremi olduğuna kânî olmalı…”
Arkadaşımız devam etti. Hocaefendi’yi dikkatle gözlemliyorum. Orada bir şeye takıldı. Takıldığı şeyi az çok tahmin edebiliyorum; çünkü yapılan yorumlar bizatihi kendisinin yorumlarıyla, çevresine telkin ettiği, hayat felsefesi ve yaşam tarzı olarak kabullenilmesini istediği değerlerle birebir örtüşüyor. Nitekim daha fazla dayanamadı ve kesti arkadaşı. Dedi ki: “Yaptıklarını unutma, başkalarından bir şey beklememe en büyük güç kaynağıdır. Sıkıntılı anlarda özellikle, sarsılanlar, dökülenler olabilir. Mustafeyni’l ahyâr’dan olabilmek için yol bu yöntem bu.”
Hocaefendi’nin düşünce dünyasını takip edenler dikkat etti mi bilmem; bu ilk cümlesinde “beklentisizlik, adanmışlık, yaşatma ideali” ve benzeri kelime, kavram ve cümleler etrafında söylediği düşüncelerine ilavede bulunuyor. Eskiden bunları iman davasına gönül vermiş insanların vasfı olarak sunarken, burada onları aynı zamanda bir “güç kaynağı” olarak tavsif ediyor. Bence önemli bir nokta bu.
Üç kelimelik tek cümle
Bir başka tespitim, Hasan Basri’nin “Elbiseni tertemiz tut” ayetine yaptığı yorum: “Ahlakını da güzelleştirdikçe güzelleştir, derinleştirdikçe derinleştir.” “İç güzelliğidir o” dedi; üç kelimelik bir tek cümleyle.
Son gözlemim ise, halkanın sonunda kendisine göre sol tarafına gelen arkadaşları dinlerken almış olduğu tavır. Kameralar keşke kaydetse dedim o tavrı görünce. Daha önceden nedense hiç dikkatimi çekmemişti. Şöyle bir düşündüm, bizim talebeliğimiz dönemlerinde de aynı şekilde davranırdı Hocaefendi. Konuştuğu şahsı dinlerken sadece kulağını vermesi değil, vücudunun bütünüyle muhatap olduğu şahsa doğru yönelmesi.
Önemli mi bu? Elbette. İletişimde çok önemli bir unsur. Muhatabını kaale almanın, ona değer vermenin göstergesi. Ve hepsinden öte İnsanlığın İftihar Tablosu’nun tavrı. Efendimiz (sas) birisiyle konuştuğunda ona sadece boynunu veya yüzünü döndürerek değil bütün vücuduyla yönelirdi, diye anlatılır bu özelliği.
Hasılı; yukarıda kısaca tarifini yaptığım şekliyle okunan tefsir dersleri şu an Müddessir Sûresi’nde. Bunun manası açık, bugün-yarın bitecek inşallah Kur’an. Sırada ne var bilmiyorum. Ama benim arzum o ki kayıt edildiği kadarıyla dahi olsa mevcut derslerin kitaplaştırılması ve umum ümmet-i Muhammed’in istifadesine sunulması. Evet, bir tefsir dersi böyle geçti burada...
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/ahmet-kurucan/atesin-zeka-mahr-ti-nazar-guclu-hafiza_2258905.html
- tarihinde hazırlandı.