İrfanzedeyiz irfanzede

Meşhur Alman filozofu Kant, tecrübe ve algıdan arındırılmış bilgiye ‘a priori bilgi’ der. Bilgiye verilen isim olmasına rağmen o bilgiye ulaşan akla da ‘a priori akıl’ da denir. Saf akıl, bedihi akıl da diyebiliriz. Bu aklın en önemli özelliklerinden birisi hiç şüphesiz önyargılardan sıyrılmış olmasıdır.

Hocaefendi’nin dünkü hastane ziyareti ve sonrasını anlatacağım ama öncelikli isteğim saf akılla ve sadece insanî perspektiften olaya bakmamız. Becerebilir miyiz? Çok ümitli değilim. Son 4-5 aydır ülkemizde yaşanan ve bugün bile hız kesmeden devam eden hadiseler herkesin malumu. Olsun, ben anlatmayı deneyeceğim; anlattığım zaviyeden bakıp bakmama muhataplara kalmış.

Hocaefendi’nin dün rutin sağlık kontrolü için yaşadığı mekândan ayrılmasını ‘tarihî bir gün’ olarak nitelendiriyorum ben şahsen. Hadise şu: “Dün Hocaefendi sağlık kontrolleri vesilesiyle, kaldığı yere yarım saat uzaklıkta bulunan Betlehem’de bir hastaneye gitti ve kontrol işlemlerinin bitmesinden sonra evine döndü.” Nokta.

Madem nokta koyduk; öyleyse önce cümleyi analiz edelim. Nedir bu cümle? “5N 1K kurallarına göre yazılmış bir haber cümlesi. Hiçbir fevkaladelik yok. 75 yaşında bir insanın sağlık sorunlarının olması ve kontrol için hastaneye gitmesi normal. Amerika gibi bir yerde yarım saatlik mesafe, mesafe değil. Bu da normal. Hastane, zaten hadisenin olmazsa olmaz boyutu. O zaman tarihîlik bunun neresinde?”

Cevabım şu; tarihîlik Hocaefendi’nin yaşadığı mekânın dışına çıkmasında. Önyargılardan sıyrılmış saf ve bedihi bir akılla düşünün ve meseleye insanî perspektiften bakın lütfen; ömrünün son 15 yılını 100 metrekareyi bile bulmayan küçücük bir daire içine hapseden, gönüllü sürgün yaşayan birisinden söz ediyoruz. Bir insan olarak herkesin ihtiyaç duyduğu şeylere bile sadece zaruretler çizgisinde kapısını aralayan bir insan hem de. İlkbahar gelmiş, tabiat bütün güzelliği ve cazibesi ile insanı kendisine davet ediyormuş; Hocaefendi için hiçbir mana ifade etmiyor. Samimi bir ortamda samimi arkadaşlarıyla arkadaşane muhabbet edecekmiş; böyle bir imkânı neredeyse hayatı boyunca bulamamış. Beşerî zeminde herkesin normal diyeceği yüzlerce-binlerce şeyi misal olarak verebilirim. İşte bu insan, bir ilkbahar sabahı zaruretlerin zorlamasıyla dışarıya çıkıyor. Çıkıyor ama nereye? Hastaneye. Piknik yapmaya, arkadaşları ile hasbihâl olmaya değil. Olsun, bu bile bir değişiklik onun için. Sonra? Sonrası malum; 4-5 saat geçmeden tekrar evinde.

Bugünkü aklım olsaydı gün gün, saat saat Hocaefendi’nin hangi vesile ile evinin dışına çıktığını ve ne kadar dışarıda kaldığını yazardım. Keşke yapsaydım. Tarihe iyi bir malzeme olurdu.

Öğleden sonra istirahatle geçti. Doktorların ısrarları olmasaydı ne yapardı bilmem ama öğretmen-öğrenci değil, doktor-hasta ilişkisini gözlemlediğim kulvardaki konuşmalar etkili oldu bu istirahatte.

Akşamdan sonra beraberiz. Yorgunluğu her halinden belli. Sohbet halkasını oluşturan 5-10 insan daha fazla yormamak için soru sormamayı tercih ediyor ve sadece susuyorlar. İnsanın gönlünün içine giren keskin bakışlar dolaşıyor etrafta sadece. Bu bakışlara kaçamak bakışlarla cevap veren gözleri de görmek mümkün. Evet, sükût kelamdan evlâ bugün. Fakat bu sükûtun bile bir anlamı var anlayana.

Böyle devam etmesi imkânsız bu meclisin. Bozulacak bu suskunluk ya da yatsı namazı kılalım denecek ve bitecek. İlk çıkışı bakalım kim yapacak ve nasıl? Hocaefendi yaptı. “Çok fersûdeleşmiş bir dinî düşünce var.” dedi önce. Ardından: “Ciddi akide problemlerimiz var. Kem sözler var….” Kem sözlerle ne kastettiğini bilemem; niyet okumasına girmem. Fakat bazı şeyler de vardır ki şiddeti zuhurundan gizlidir. Böylesi bir ortamda tebyin ve tebeyyün, muhatabı ahmak yerine koyma manasına da gelebilir. “Neyse, biz bu kem sözlerle meşgul olmayalım. İşimize bakalım…”

Sitemi de içinde barındıran bir tespit aslında Hocaefendi’nin bu sözleri. Boğaziçi Üniversitesi’nin yaptığı ‘Türkiye’de Muhafazakârlık: Aile, Din, Devlet, Cinsiyet’ kamuoyu araştırma sonuçları meydanda. Dindarlık oranı, namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerdeki beyanlara dayalı rakamlar ve daha neler…

Nedir işimiz? Bu sorulmayan sorunun cevabını sözün akışı içinde verdi Hocaefendi, bir hadisi okuyarak. “İnsanların ifsat ettiklerini ıslah eden, bozduklarını düzelten.” Tirmizi’de yer alan hadis, ifsadın da ıslahın da sünnet ekseninde olacağını belirtir daha net bir ifadeyle. “İnsanların ifsat edip bozdukları Sünnet’imi ıslah edip düzeltecek olanlar” denir. Kimdir bunlar? Hadisin başına gitmek lazım bunun için. Hadisin başında “Gariplere müjdeler olsun.” buyuruyor Allah Resulü (sas). Sahabe soruyor; “Kim bu garipler Ya Resullallah?” İşte yukarıdaki beyanları bu soruya cevap olarak söylüyor Efendimiz (sas).

Burada şuna da dikkat etmek lazım; ifsat da, ıslah da if’al babından/kipindendir. Bu fiil kipinin en temel özelliği müteaddi yani geçişli oluşudur. Bazı fiiller vardır ki bu kipe girmez. Ama ifsat ve ıslah giriyor. O zaman hadisi anlama ve yorumlama esnasında şunu nazara alacağız: Hem ifsat hem de ıslah şahsın kendisine münhasır kalmaz. Mutlaka ama mutlaka yakın veya uzak, az veya çok çevresine de sirayet eder.

İşimiz nedir sorusuna verilen cevabı aktarıyordum; Hocaefendi bu hadisi okuduktan sonra “Yalan, iftira, tezvir gibi insan olmakla te’lifi imkânsız şeylerle meşgul olmayalım ve unutmayalım Niyazi Mısri’nin dediği gibi: ‘Savm u salât u hacc ile sanma biter zâhid işin, İnsân-ı kâmil olmağa lâzım olan irfan imiş.’” Bu sözlerden sonra sustu; sustu ama sanki devam edecek gibiydi. Kulak kesildim bakalım ne diyecek diye. Söylediği şey şuydu: “İrfanzedeyiz bizler, irfanzede.”

Artık kalkacaktı. Gözü pencere kenarında duran kırmızı gül zeminine beyaz güllerle işlenmiş dikdörtgen şeklindeki hilal ve yıldızlı al bayrağımıza takıldı. “Yıldızın 5 çıkışı vardır. Bu 5 çıkış Muhammed isminin Arapça yazılışındaki 5 çıkışa işaret eder. Hilalin ise ebcet değeri lafza-i celalin ebcet değerine tekabül eder. Dolayısıyla o hilal ve yıldız aslında ‘Lailahe illallah Muhammedün Resûlullah’ı temsil eder.”

Ben bayraktaki hilal, yıldız, kırmızı ve beyaz’ın neyi temsil ettiğine dair farklı yorumlar biliyordum. Mesela; hilal İslamiyet’i, yıldız Türklüğü ve kırmızı, şehitlerimizin kanını temsil eder ama bu yorumu ilk defa duymuştum. Yanımdaki arkadaş ‘not alsana’ diye beni uyarırken Hocaefendi ‘Namaz kılalım.’ dedi ve kalktı…

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.