Şiddeti, hiddeti yumuşaklıkla tadil etmeye çalışalım

Şiddeti, hiddeti yumuşaklıkla tadil etmeye çalışalım

Fethullah Gülen Hocaefendi, zorluk ölçüsünde mükafat kazanılacağından ötürü günümüzdeki gibi içtimaî fay kırılmalarının yaşandığı zor zamanlarda insanın kendini tutmasının Allah indinde çok daha kıymetli olduğunu ifade etti. Hocaefendi, toplumun birleşmesi için şu reçeteyi sundu: Yumuşaklık, tatlı dil, gönlün diliyle konuşmak suretiyle şiddeti, hiddeti tadil etmeye çalışmak. Yunus gibi dövene elsiz, sövene dilsiz ve gönülsüz olmak. Mevlana gibi herkesin hissiyatına saygı içinde herkese kucak açmak. Ciddi bir adanmışlık ruhuyla, kendine rağmen yaşayarak, hayatımızı başkalarının hayatını ikame etmeye adamak.

Zor zamanlarda kendini tutmak

Fethullah Gülen Hocaefendi, "Bari Biz Gıybet, İftira, Kavga ve Fitnelere Geçit Vermeyelim!.." konulu hasbihalinde toplumumuzu birleştirmeye yönelik ikaz ve tavsiyelerde bulundu:

Esasen zor yerine getirilir şeyler hakikaten hakkıyla yerine getirilirse belki insana bire on, bire yüz, bire bin sevap kazandırabilir. Bunlar da kesretten kinaye. İsterse Allah bire bir milyon da kazandırabilir. Niyetinizin enginliğine göre. Normal zamanda insanların tansiyonları yerinde olur, hiç öfkelenmezler, hiç kızmazlar. Fakat birileri hakkında olumsuz şeyleri düşününce aklına insanın negatif şeyler de gelebiliyor. Bunların gelmesi de belki o mevzuda sizin civanmertliğinizi ortaya koymanız, o mevzuda o ağır işi bir yönüyle alıp yüklenmeniz, o türlü öyle ağır şeyler, taşınmaz şeyler altında bile civanmertçe davranma adına Cenâb-ı Hakk'ın sizin için araladığı ayrı bir fırsat aralığıdır. Olumsuz şey düşünen bir kem talihin, bir kem beyanın, bir kem mütefekkirin karşısında aklınıza olumsuz şeyler geliyor. Siz orada hemen civanmertçe davranıyorsunuz, 'estağfirullah ya rabbi, Allah'ım benim kalbimi de onun kalbini de benim düşüncemi de onun düşüncesini de benim ruhumu da onun ruhunu da ıslah eyle' diyorsunuz. İşte en olumsuz durumlarda bile.

Bilhassa günümüzde zannediyorum bu husus üzerinde herhalde ısrarla durmak lazım. Böyle bir fay kırılması olduğunda onun beraberinde getirdiği fasit daire gibi böyle kısır döngüye bağlı peşi peşine gelen olumsuz hadiseler oluyor. Fay bir kere bir zelzeleye sebebiyet veriyor. Bu toplum hayatında da faylar kırılıyor. Bir camia içinde de faylar kırılıyor. Milletler arası da fay kırılmaları yaşanıyor. Aynı zamanda zeminin altında da. Tekvinî emirlerde sürekli cereyan eden o şeyler bazen içtimaî hayata da aksediyor, onlar arasında da fay kırılmaları yaşanıyor. Bir taraftan zelzele oluyor, fakat bir taraftan da iklim, atmosfer o işe müsaitse tsunamiler oluyor. Evet, o da onun arkasından geliyor. Belki atmosfere tesir ediyor. Belki anormal yağmurlar yağmaya başlıyor. Belki bilemediğimiz daha başka şeyler oluyor. Belki bir kısım haşere yok oluyor, başka bir kısım haşere var oluyor. Her neyse. Beraberinde bir sürü şey getiriyor. Toplum hayatında da böyle bir fay kırılması yaşanınca tabi bir başkasını suçlamalar oluyor. Hiç yoksa öyle bir şey korkunç bir iftira. İftira gıybetten iki adım daha cehenneme yakın bir şeydir. O fay kırılmasının tsunamisi sayabilirsiniz bunları. Hafizanallah. Böyle bir şey olunca o kırılmalarda insanlar o onu suçlar, o da onu suçlar. Böyle bir şeye girince insanların hakikaten kendilerini tutmaları, o mevzuda çok ciddi bir mukavemet, mümince bir mukavemet sergilemeleri epey zordur. Bu zoru başarma Allah indinde kıymetlidir. Böyle bir zoru başarma Allah indinde çok kıymetlidir. 'Ne mukavemetli bir sistemi varmış bunun, ne kadar güçlü immün sistemi varmış bunun, böyle değişik virüslere karşı bile Allah'ın izni inayetiyle hepsinin hakkından geliyor' gibi nezdi uluhiyette mesele böyle değerlendirilir. Hafeze meleklerince mesele böyle değerlendirilir.

Hazmetmesini bilmek lazım. En hazmedilmez şeyleri bile hazmetmesini bilmek lazım. O zaman şiddet tek taraflı, olumsuzluk tek taraflı, gıybet tek taraflı, iftira tek taraflı, sadece bir cepheye münhasır kalır. Siz yapmazsınız onu. Çünkü siz de mukabelede bulunduğunuz zaman o aynı zamanda o olumsuz şeyi tetikleme demektir. Başka bir gıybete davetiyedir. Başka bir iftiraya davetiyedir. Başka bir suizanna davetiyedir. Başka bir olumsuz tavra, davranışa, belki bazen hafizanallah işte fitnede daha olumsuz şeylere bile cinayetlere bile mesele gidebilir. Şimdi böyle bir tsunaminin yaşandığı dönemde herhalde herkese söz dinletemeyiz. 'Ne olur gelin ağzımıza fermuar vuralım, olumsuz şeyleri söylemeyelim, şu olumsuz negatif şeyleri medya yoluyla toplumun kafasını karıştıracak, onlarda olumsuz gerilimlere sebebiyet verecek şekilde yaymayalım, neşretmeyelim.' Sözünüz geçmeyebilir herkese. Fakat sözünüz kime geçiyorsa şayet, bence bugün onlara mülayemet, yumuşaklık, ruh-ı dil, gönlün diliyle konuşma düşüyor. Ta belli ölçüde de olsa o şiddeti, o hiddeti bu suretle tadil etmeye çalışalım. Ne kadar olursa. Allah'ın izni, inayetiyle. Birileri bir tarafta böyle fırtına koparıyorsa bir fırtına da biz koparmak suretiyle fırtınayı katlamayalım. Hendesi katlanır bunlar. Yani geometrik katlanır. Siz bir katlarsınız, başkası da bir katlar, bir an olur ki beş, on olur, on, yirmi olur, yirmi, kırk olur, kırk, seksen olur. İstemeyerek o şeyleri aleyhimize katlamış oluruz. Hafizanallah.

Dövene elsiz, sövene dilsiz ve gönülsüz

Mülayemet. Böyle bir Mesihî ruhla, İnsanlığın İftihar Tablosu'nun ruhunda olan, Mesih'te bir manada mercuhun racihe tereccühü cihetiyle. Hani sağ tarafına bir tokat vururlarsa dön sol tarafına da vursunlar. İslam bunu reddetti diye İslam hukukçuları söylerler. Zannediyorum o da harp ve sulh kurallarıyla alakalı bir hadisedir. Belki bazı zamanlarda öyle bir disipline başvurmak icap edecektir. Hususiyle ahirzamanda, fitne ve fesadın, gıybetin, iftiranın, densizliğin başını alıp gittiği, meselenin cinayetlere vardığı, halkın malını yağma etmeye vardığı, canavarlığın bir kısım insanlar tarafından temsil edildiği bir dönemde herhalde yeniden bir kere daha o ruha müracaat etmek lazım. Dövene elsiz, sövene dilsiz ve gönülsüz olmak lazım. Bunları sözlerde güzel destanlaştırıyoruz. Ahmet Yesevî diyoruz. Öyle olmalı. Öyle olalım. Yunus Emre diyoruz. İşte biraz evvelki söz ona aitti. "Dövene elsiz, sövene dilsiz, derviş gönülsüz gerek" diyor. "Dervişlik hırka değil, taç değil / Gönlünü derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil!" Gönülden derviş olmak lazım. İnce, yumuşak, Hazreti Mevlana gibi. Mevlana falan diyoruz. Mevlana gibi herkese kucak açma. Bir ayağım dinin merkezinde, diğer ayağım yetmiş iki milletle beraber. Herkesin hissiyatına saygı içinde. Bunları güzel söylüyoruz da fakat meselenin pratiği, meseleyi bizzat yaşama, hayata mal etme, hatta başkaları tarafından yaşanılabilir olduğunu gösterme, bu çok önemlidir. Bir kısım rehberlerin bunun yaşanılır olduğunu göstermesi çok önemlidir. Bir şahsın şahsen yaşaması değil. Toplumun içinde bulunmak, halkın içinde olup onlardan gelen eziyetlere katlanmak suretiyle tadil edici bir fonksiyon, bir misyon yüklenmek. Esası bu. Toplumun içinde bulunmak. Evet, bir ayağın dinin merkezinde. Katiyen inhiraf içinde olmayacaksın. Fakat bir diğer ayağınla da herkesi kucaklayıcı olacaksın. Tercihlerin olabilir senin. Esasen din ve diyanet açısından aynı duyguyu paylaşan insanlara karşı elbette ki senin tavrın ve centilmenliğin, îsâr ruhun çok daha fazla olacaktır. Fakat bir yönüyle beyne beyne olan insanlarla da bir çeşit münasebetin olacak, araftakilerle bir çeşit münasebetin olacak. Allah'ın insan olarak yarattığı fakat nasılsa cüda düşüp şeytanın ağına takılan insanlar, Allah onları da insan yaratmış, onlara karşı da insana davranıyor gibi davranacaksın. Zannediyorum fitneyi bütün bütün yok edemesek bile belli ölçüde tadil etmiş, zapturapt altına almış oluruz. Allah'ın izni, inayetiyle. Bir de hani bir yerde, bir nüvede, bir molekülde ümit vaat edici bir şey görülürse zannediyorum bütün insanlık âlemi tarafından bu örnek alınır zamanla. Bakarsınız değişik yerlerde de o çizgide bir kısım koloniler oluşmaya başlar. Yani bir yerde işin ütopyasını oluşturduğunuz zaman "yahu çok güzel bir şeymiş bu" derler hakikaten. Değişik yerlerde aynen sizin oluşturduğunuz o ütopya oluşmaya başlar. Elverir ki biz kararlı, ısrarlı ve ihlaslı, her şeyi rabbimize bağlayarak onu götürelim.

Kendine rağmen, başkaları için yaşayarak

Yunus ahlakı demek kolay, Yesevî ahlakı demek kolay, Hacı Bektaş ahlakı demek kolay, Mevlana ahlakı demek kolay. Daha başka büyükleri de sayabilirsiniz. Mesih ahlakı demek ve İnsanlığın İftihar Tablosu'nun ahlakı demek kolay da asıl mesele işte bir yönüyle uygulaması çok zor olan o meseleyi esasen temsil edebilmek, onu hayata mal edebilmek, onun örneklerini sergileyebilmek. Kendine rağmen yaşayarak. Kendini görmezlikten gelerek. Her şeye rağmen. Zannediyorum çok ciddi bir îsâr ruhuyla yani hayatımızı başkalarının hayatını ikame etmeye matuf adayarak, ciddi bir adanmışlık ruhuyla, 'benim için değil, insanlık için, müminler için, ülkem için, ülküm için, mefkûrem için' diyerek. Bence öyle yürünürse Allah'ın izni, inayetiyle eğer Cenab-ı Hak ille de böyle bir tadilat verecek, bu hazanın estiği, her şeyin hazan vurmuş yapraklar gibi savrulduğu bir dönemde her şey yatışacak böyle nevbahar bir gülizara etraf dönüşecekse bir kısım böyle davranan insanların gayretleri, cehtleri sayesinde olacaktır. Bu mevzuda değişik metaforlar oluşturmak lazım. Bu çeker insanları. Öyle olmaya çeker. Bütün mütemerritleri çekmese bile çoğunu çeker. Allah'ın izni, inayetiyle çeker. Onu gösterelim. Günümüzün rehnümalarına, rehberlerine, pişuvalarına düşen şey, Murad Hüdavendigar gibi 'beni şehit et ama milletimi aziz et' diyecek kadar fedakarlık sergileyecek insanlar olmaktır.

Şiddetle, hiddetle değil; fedakarlıkla

Şiddet, şiddet doğurur. Hiddet, hiddet doğurur. Nefret, nefret doğurur. Ortaya bir nefret korsanız katlanarak o bir yönüyle toplumun tepesine balyoz gibi iner. Eğer şiddetle, hiddetle, balyozla veya tokmakla bir mesele halledilebilseydi, otuz seneden beri bir bölgenin insanına balyozlarla, tokmaklarla inilmesi problemi çözerdi. Demek ki balyoz çözmüyor meseleyi. Süngü çözmüyor, kurşun çözmüyor meseleyi. Bazı kimselerin Hazreti Murad Hüdavendigar gibi "Allah'ım beni şehit eyle, milletimi aziz eyle" diyecek kadar o mevzuda ciddi bir îsâr ruhuyla kendisini feda etmesi lazım. Haklı olduğunu göstermek, karşı tarafın haksızlığını tarihe mal etmek, maşeri vicdana mal etmek için. Öl fakat öldürme, kolun kanadın kırılsın fakat kimsenin kolunu kanadını kırma, onurun kırılsın fakat kimsenin onurunu kırma. Zannediyorum lime lime olmuş, güveyle paramparça olmuş bir toplumun efradını, eczasını bir araya getirmek için bundan başka bir yol görünmüyor. Allah bize basiret ihsan eylesin, idrak ihsan eylesin, kalplerimizi, kalplerini ıslah eylesin. Vesselam.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.