Fethullah Gülen Hocaefendi'den "tekellüf" kavramına dair bir tefsir

Fethullah Gülen Hocaefendi'den

"Bugünkü tefsir dersinde Sâd Sûresi'nin müzakeresini tamamladık. Halkadaki arkadaşlarımız kendi mesul oldukları eserlerden ayet-i kerimelerle alakalı tefsir ve tevilleri özet olarak sundular. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi de her zamanki gibi tasdik, tashih ve tahlillerini dile getirdi." ifadeleriyle takdim edilen "Tekellüf ne demektir; 'mütekellifîn' kimlerdir?" başlıklı Herkül Nağme'de Fethullah Gülen Hocaefendi "tekellüf" kavramının mana ve muhtevasını açıklarken içtimaî hayat açısından önemli bazı prensiplere de dikkat çekti. Aynı zamanda bu ders kaydında Hocaefendi'nin ilahiyatçı talebeleriyle yaptığı günlük tefsir dersinin müzakere usulüyle işleniş biçiminden bir örnek de görülmektedir.

Fethullah Gülen Hocaefendi, "De ki: Ben irşad ve risalet hizmetinden dolayı sizden bir ücret istemiyorum ve ben size kendiliğinden bir iddia içinde bulunan (tekellüfçülerden) biri de değilim!" (Sâd, 38/86) ayetindeki "tekellüf" kavramının ifade ettiği bazı manaları izah ederken şu açıklamaları yaptı:

"Ben tekellüfçülerden biri değilim!" Yani 'siyaset yapmayacağımı, ille de birilerine cevap yetiştirme gayretine, suniliğine girmeyeceğimi bilmeniz lazım.' O ona laf yetiştirecek, o ona laf yetiştirecek filan. Yakıştırma şeyler. Nefsini müdafaa. İlle de her şeyi biliyorum diye her konuda mutlaka kalkıp bir şeyler söylemeye durma. Bunlar tekellüf demektir.

Tekellüf, ille de her konuda bir şey söyleme. Nitekim Hazreti Ömer Efendimiz minberde Abese Sure-i Celilesindeki "ebben" (Abese, 80/31) kelimesine gelince ne manaya geliyor diye kendi kendine orada azıcık bir şeyler ortaya koyuyor. Sonra bu ayeti (Sâd, 38/86) okuyor, vazgeçiyor. Ve "hayat-ı ilahiyeye kasem ederim ki bu tekellüftür, ey Ömer'in anasının oğlu, 'ebben'in ne olduğunu bilmesen ne olur? Bu kitaptan beyan olunanı talep edin ve onunla amel eyleyin, bilemediklerinizi de rabbinize havale edin." diyor.

Tefsirlerde "ebben"le alakalı şeyler söyleniyor da tefsir, tevil onlar. Hayvanların yiyeceği şeyler, hem hayvanın hem insanın yiyeceği şeyler olabilir de asıl net olarak tek kelimeyle ifade edeceğimiz bir şey yok. Hazreti Ömer Efendimizin orada bize de o türlü tekellüflere girmeden men etmeye matuf beyanı da çok latif. Hazreti Ömer gibi zeki, kararlı, aynı zamanda halife-yi ruyi zemin, bihakkın emirül-müminin, orada çok rahat o kendi kafasına göre dönüyor yani yanlış dediği şeyden dönüyor. Ne olur yani biz de keşke böyle olsak! Yani hafif böyle bir işaret alsak, 'aklım ermez benim o meseleye, yanlış adım atmışım vazgeçtim ben ondan' desek, inanın çok problem hallolur. Evet, ben biliyorum diyen cahilin ta kendisidir. Hani eskiler Arapça demişler "men kale ene âlim fe-hüve cahil."

"Ben tekellüfçülerden biri değilim!" (Sâd, 38/86) Yani 'Olmadık bir şeyi, böyle tekellüflü, öyle görünüyor gibi bir tavır içinde değilim' demek. Bu, herkese bakan yanıyla farklılık arz eder. Hazreti Ömer Efendimiz bir tevilde diyor. Siz de kendi bulunduğunuz konum itibarıyla üzerinize aldığınız vazifeler açısından aynı şeyi düşünebilirsiniz. İlle de bir şeyi üzerinize aldığınızda her şeyi biliyor, her şeyi yapabilir gibi görünme, bu tekellüftür.

İmam Malik'e kırk küsür mesele sormuşlar, herhalde otuz küsürüne bilmiyorum demiş. En büyük ilimdir bilmiyorum demek. İnsan kendini bilmiyorum demeye alıştırması lazım. En azından 'bunu bilemiyorum'. Günümüzün insanı ilim ufku çok engin, her şeyi biliyorlar! Fakat herkes çok farklı farklı her şeyi biliyor! Onun için biri diğerini cehaletle ittiham ediyor, suçluyor, o da onu, o da onu, o da onu... Epey karışık yani.

İnsanlar böyle hep yaptıkları şeyleri isabetli görmemeliler. Yanlış şeyler yaptıklarında bile kendilerine göre bir kısım makul mahmiller bularak kendilerini mazur gösterme şeylerine girmemeliler. Yanlıştan geriye dönmesini bilmeliler. Bilmedikleri şeyde iddiaya kalkmamalılar. Demagojilere girmemeliler."

Hocaefendi, ders esnasında kelimelerin tefsirine dair sorulan bir soru üzerine de şu açıklamayı yaptı: Enbiya ve velilerin konumlarını bir gez-göz-arpacık gibi nazar-ı itibara alarak tevil ve tefsiri ona bina etmek lazım. Bir kelimelerin ifade ettiği, bir müstetbeat-ı terakibin (terkiplerin yan manalarının) ifade ettiği şey vardır, sözün mecmuunun ifade ettiği şey vardır, bir de o söze konu olan zatın durumunun esas o mevzuda yönlendirmesi vardır. Önemli. Enbiya-i izamı ele alırken. Velilerde biraz daha rahat hareket edebilirsiniz. Bizim gibi sıradan insanlar olunca normal kelimelerin zahiri ne diyorsa meseleyi ona bina edebilirsiniz. Zannediyorum tefsirlerde genelde -sofiler biraz dikkat ederler de ona- meseleleri kelimelere yüklüyorlar. Kelimeler de herkesin hakkına riayet etmeyebilir. Yani kelimelerin bazen yaralayıcı yanları da olabilir. Zaten kelime de esas "kelim"den gelir, o da "yaralama" demektir. 'Cirâhâtü's-sinan lehe't-tiyam / Lâ yeltâmü mâ ceraha'l-lisan / Mızrakların yarası iyi olur ama fakat lisan yaraları iyi olmaz.'

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.