Haşri Anlatma
Çocuk gönülden inanmalıdır ki, dünyadan sonra bir ukbâ, ûlâdan sonra bir uhrâ ve bu âlemden sonra da bir ahiret vardır. İlim, hikmet ve maslahat gösteriyor ki, bu kâinatı Allah kurmuş ve Allah sevk u idare etmektedir. Zamanı gösteren ve tespit eden de yine O'dur. Kur'ân-ı Kerim bu noktayı nazara vererek: "Yeryüzünde dolaşın da, Allah'ın yaratmaya nasıl başlamış olduğunu görün." (Ankebût, 29/20) buyurur.
Bunun anlamı; bizim yeryüzünde dolaşıp bütün âyât-ı tekviniyeyi tetkik etmemiz, sayfa sayfa, safha safha her şeyi gözden geçirmemiz, yaratılışın yeryüzünde nasıl başladığını, bu kâinatların yok iken nasıl var olduğunu, insanoğlunun nasıl zuhur ettiğini, canlıların tür tür nasıl yaratıldığını, insanla mükemmeliyetin nasıl noktalandığını![1] görüp temâşâ etmemizdir.
Âlemi yokken var eden Allah (cc) sonra da neş'et-i uhrâyı öyle inşa edecektir. Bu düzeni kuran, hiç öbür âlemi kuramaz mı? Küre-i arzı bu ihtişamıyla yaratan bir başka küreyi yaratamaz mı? Buraya dünya, oraya da ukbâ diyemez mi? Sizi başka bir âlemden getirip, burada ikamet ettiren, öbür âlemde sizi iskan edemez mi? Çocukların basit dimağları için derin felsefî izahlara girilmese bile bu kadarı yeter gibi geliyor bana. Kaldı ki gökler ve yerler gözümüzün önünde, onların da muhteşem bir yaratılışı var. Denizde balığın yüzdüğü, havada kuşun uçup gittiği gibi, bu nizam-ı âlem içinde o koca koca sistemlerin, nebülözlerin, öyle bir yüzüşü ve o kadar başdöndürücü bir ahengi var ki, nazar-ı ibretle bakanlar için hiçbir şey gayesiz-nizamsız ve başıboş görülmüyor. Üstelik bu âhenk, en basit dimağlar tarafından dahi anlaşılacak kadar açıktır. İşte Kur'ân bütün bunları nazara veriyor ve sonra göklerin ve yerin yaratılması karşısında ayrı bir önem arz eden insanın yaratılışına dikkati çekiyor.
"Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan, sonra Arş'a istivâ eden Allah'tır. O'ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçiniz vardır. Artık düşünüp öğüt almaz mısınız?..." (Secde, 32/4)
"Allah (cc), o zattır ki, yarattığı her şeyi güzel ve sağlam yarattı, sonra da insanı bir balçıktan halketti." (Secde, 32/7)
Kur'ân, bize 'Şu muhteşem sistemleri Allah (cc) yaratıp tanzim etmiştir. Bunları bozduktan sonra O daha başka bir âlem yaratacaktır.' derken siz buna 'hayır' deseniz mantıksız bir iddiada bulunmuş olursunuz. Zannediyorum bu konu, çocuğa da büyüğe de nakledilse, medar-ı itiraz bir nokta bulunamayacaktır. Kur'ân'ın bu kabil 'sehl-i mümteni' pek çok beyanı vardır.
Kur'ân-ı Kerim bir başka yerde haşr ü neşre karşı çıkanlara: "De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecektir. Çünkü O, her yaratığı gayet iyi bilir." (Yâsîn, 36/79) buyurur.
Diğer bir âyette de: "Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak ki, arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir." (Rûm, 30/50) ferman eder.
Kur'ân-ı Kerim'in hiç tekellüfe ve tasannua meydan vermeden bu tarzdaki üslûbu çocuğa da, orta yaşlıya da, daha başkalarına da anlatılması gereken her şeyi anlatacaktır.
Melâike-i kirâm ve kader konuları da hassasiyetle üzerinde durulması gereken mevzulardandır. Her şeyin bir programı, bir projesi, bir plânı olduğunu, kâinatın ve insanın yapılışının da bir projesinin, bir plânının bulunması lâzım geldiğini —ki bu ilmî program henüz kudret ve irade taalluk dairesi dışında bulunan ve 'kader' olarak isimlendirilen konudur— mutlaka değişik usûl ve metodlarla gençlere anlatılmalıdır.
Netice olarak, ancak bütün bu bilgileri verdiğiniz zaman, çocuğa 'sırat-ı müstakîm'i göstermiş ve kavlen, fiilen "Allah'ım, bizi doğru yola hidayet buyur." (Fâtiha, 1/5) demiş olacağız. Böyle kavlî ve fiilî bir duadan dolayı Cenâb-ı Hakk'ın rahmetiyle terbiye gayretlerimiz de —inşallah— boşa gitmeyecektir. Diğer taraftan ibadet ü taatı, sülehânın âsârı içinde sâlihâtı (güzel işleri), namazı, orucu, haccı, zekatı anlatmalı ve çocuklarımızın gönüllerini, itikâdî konulardan amelî meselelere kadar her hususta Cenâb-ı Hakk'a yönlendirmeli ve onların zihnen, fikren, ruhen ölmelerine, hatta kirlenmelerine meydan vermemeliyiz.
Meselâ, şirkin çok çirkin olduğunu öyle anlatmalıyız ki, çocuk, müşrik olmaktansa, cehennemlere girmeyi daha ehven bulmalıdır. Zinanın kötülüğü anlatılınca bu kirli işe girmektense gülerek ölüme gitmesini bilmelidir. Öyle ki eli, dili ve gözüyle dahi bu işe yakın şeyleri yaptığı zaman vicdan azabıyla tir tir titremeli ve ömür boyu ağlamasını bilmelidir. Katlin, hırsızlık yapmanın, yalan söylemenin çirkinliği telkin edile edile bütün bu münkerata karşı onun tabiatında tiksinti hâsıl edilmelidir.
Ayrıca ahlâksızlık sayılabilen hususlarda da, kavlî ve fiilî telkinatta bulunularak, onun ahlâksızlık çirkefi içine düşmesine meydan verilmemelidir. O, daha baştan ahlâken temiz bir hava içinde neş'et ederse —İnşaallahu Teâlâ— daha sonraları esen muhalif rüzgârlar onun duygularını söndüremez ve onun iç yapısını, iç âlemini, his âlemini solduramaz; o her zaman canlı ve daima aşk u şevk içinde Allah'a (cc) kul olmaya bağlılığını ve İslâm'a saygısını devam ettirebilir.
[1] Varsın varlığı izah etmek için Lamarkizm, Darwinizm, Neo-Darwinizm çıkarsınlar... Bütün bu felsefî cereyanlar 'varlık' meselesini izahta sathî ve acizdirler. İlim zaten bu eski felsefelerin iflas ettiğini ispat etmektedir.
- tarihinde hazırlandı.