Bu Mozaik Asırlarca Beraber Yaşadı

- Başka Türkiye olmadığına ve farklı grupların kendi görüşünde olmayanları yok sayamayacağına göre, aynı gemide birlikte yaşamak zorundayız. Bu farklılık içinde beraberliğin temel ölçüleri neler olmalıdır? Bu birlik nasıl tesis edilebilir?

Yalnızca Türkiye'de değil, kendilerine riayette gereken hassasiyet gösterildiğinde, bütün dünyada insanların bir arada yaşayabilmelerini sağlayacak temel hak ve sorumluluklar vardır. Bunların başında, Müslüman Fakihlerin Kur'an ve Sünnet'ten istinbatla dini, canı, malı, aklı ve nesli korumak şeklinde İslâm hukukunun temel umdeleri olarak tesbit buyurdukları ve modern dünyanın ancak asırlar sora farkında olunsun olunmasın, aklı dahil etmeden-insan hakları adı altında ilan ettiği bu temel haklara saygı ve riayet, bir arada yaşamanın asgar3i şartlarını teşkil etmektedir.

Hayat, hayatın idamesi için gerekli mala sahip olma, akıl ve her insanın e tabiî ihtiyacı ve hakkı olan evlenip çocuk sahibi olma ve çocuklarını istediği gibi yetiştirme, her insana başka kimsenin değil, Allah'ın verdiği ve modern dünyada doğuştan gelen haklar şeklinde kabûl edilen temel haklardır. Herkesin aynı haklara sahip olduğunun şuuru ile toplum içinde bunlara karşılıklı riayetin yanı sıra, yine herkesin en fıtrî bir ihtiyacı ve Yaratanına karşı şükür borcu olarak telâkki ettiği inanç hürriyeti vardır. İnanç ve onun tabiî tezahürü olan din daha çok kişinin Ahireti'ni ilgilendiren bir imtihan vesilesi olduğu için, kimse herhangi bir dini kabûl edip etmemeğe zorlanamaz. Buna karşılık, herkesin istediği dini seçmesi ve dinine göre yaşaması, başkalarının da bunu saygı duyup, kimsenin inancına ve dinî hayatına herhangi bir şekilde müdahale etmemesi, yine bir arada yaşmanın temel prensipleri arasındadır. Modern dünyada bu inanç hürriyeti olarak, temel insan hak ve hürriyetlerinin arasında sayılmıştır. şu halde, herkesin hukuken teminat altına alınmış bulunan temel hak ve hürriyetlerine saygı duymak ve bu saygının gerektirdiği sorunlulukları yerine getirmek, her arada yaşamanın temel şartıdır.

Ülkemizde, bu temel hak ve hürriyetlerden başka, bir arada yaşamamızı gerektiren daha pek çok unsurlar vardır. Biz, hiçbir dini, ırkî (etnik), coğrafî... ayırım gözetmeden, çok çeşitli ırk, din, dil, renk... cümbüşü içinde asırlarca bir arada yaşamasını bilmiş bir milletin çocuklarıyız. Asırlardır aynı tarihi, aynı coğrafyayı, aynı kültür ve medeniyeti paylaşıyor, aynı havayı teneffüs ediyor ve aynı sevinçler ve acılardan örülmüş aynı kaderi paylaşıyoruz. Şu halde, bilhassa ülkemizde toplumu kamplara bölecek ve ayıracak hiçbir unsur yoktur denebilir. Bir arada yaşamamızdan, ancak, başkalarının en temel hak ve hürriyetlerine saygı duymasını bilmeyen, bencilliklerinin, kendi menfaatlerinin ve hırslarının esiri bazı insanlar rahatsız olabilir. Bunlardan ayrı olarak, ülkemiz içinde sun'î ayrılık tohumları ekmeye çalışanlar, ancak milletimizin dünya muvazenesinde hak ettiği yeri almasını istemeyen dış güçler olabilir ki, bunlara karşı elbirliği içinde olmamız gerektiği bile, bir arada yaşamamızı gerekli kılmaktadır.

- Türkiye'de, devamlı olarak çatışma modeline göre mes'eleler çözülmeye çalışılmaktadır. Uzlaşma modeline göre çözümler nasıl gerçekleşebilir?

Türkiye'de mes'elelerin çatışma modeline göre çözülmeğe çalışıldığı, abartılmış bir iddia olabilir. Bunun yerine çatışmadan medet umanların varlığından söz edebiliriz. Bunların da çoğunlukta olduğu kanaatinde değilim.

İnsan, hedef ve ideallerinin kudsiyeti ve büyüklüğü nisbetinde insandır. Hayatta kendisine, başkalarına ve milletine, hattâ bütün insanlığa ve varlığa hizmet gibi ulvî bir hedef seçmemiş insanlar, nefsanîliğin cenderesinde boğulmak tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Bu tür insanlar, yüce bir hedefe ulaşma çizgisinde müsbet hareket etmeği başarmadakileri için, toplumda görünme penceresi olarak kendilerine daha çok başkalarını tenkit etmeyi seçerler ve bu şekilde isbat-ı vücut etmeğe çalışırlar. Dolayısıyla, mes'eleleri sizin ifadenizle, çatışma modeline göre değil de, uzlaşma modeline göre çözmek için, -menfîde birlik olamayacağından- insanları yüce bir hedefe ve bu hedef istikametinde müsbet harekete yönlendirmemiz gerekiyor. Esasen her insan, kerim olan fıtratı gereği bu yolu arar. Fakat her zaman bulunmayabilir. Geçmişi mefahirle örtülü ve şu anda şerefli mazisinin rampasına oturmuş peyk gibi havalanma merhalesine gelmiş bulunan milletimiz içinde çatışmadan medet umanların, ülke havz-ı kebirinde eriyeceklerine inanıyorum. Bunun için de, yangına karşı körükle gitmeden, kavgayı değil, barışı, düşmanlığı değil sevgiyi ve merhameti esas almamız gerekiyor. Hoşgörü ikliminin daha bir enginleşmesi, diyalog köprülerinin daha bir güçlenmesi gerekiyor.

- Toplumun fertlerinin birbirlerine düşman gibi bakmalarına sebep olan hadiselerin -son olaylar ve skandallar gibi- Türkiyemiz ve insanımız üzeride bıraktığı menfî tesirleri değerlendirir misiniz?

İkinci sokunuzda ifade ettiğiniz gibi, toplumumuz içinde çatışmadan medet uman bazı marjinal gruplar var. Bunlar, çatışmayı körüklüyor ve havanın daima dumanlı, suyun da bulanık olmasını arzu ediyorlar. Fakat, arzetmeğe çalıştığım gibi, bunlar marjinal kalmış ve toplum tarafından kabûl görmeyen bazı gruplardır. Esasen, çok büyük çoğunluğu itibariyle insanımız bunlara itibar etmemekte ve çok büyük bir sağduyu örneği vererek, herhangi bir kamplaşmaya ve bölünmeğe gitmemektedir. Güneydoğumuzda 12 yılı aşan dış destekli teröre ve bunun getirdiği çok menfî şartlara rağmen, oradaki insanlarımızın bile, sahip oldukları dînî, milî ve insanî faziletleri sebebiyle ülke bütünlüğünün şuurunda oldukları görülmektedir.

Sorunuza cevap olması bakımından, burada şu kadarını arz etmekte ayda mülâhaza ediyorum:

Ülkemiz, bilhassa son dönem tarihinin en kritik dönemeçlerinden birinde bulunmaktadır. Bünyesinde dünyanın geleceğini etkileyecek faktörleri taşıması hasebiyle, pek çok iç ve dış tezgâhlara maruz kalabilir. Bunları yanı sıra, menfaatlerinin haleldar olmamasını isteyen ve mevcut çarpıklıklardan medet uman küçük gruplar da vardır. Bunlara, Peygamber idaresinden bile memnun olmayacak gayr-ı memnun taifeyi de eklediğimiz zaman, azınlıkta olmakla birlikte, sesleri çok çıkan şaz unsurların varlık sebebine inebiliriz. Fakat, harice yansıyan manzara bizi aldatmamalıdır. Önemli bir siyasetçimizin ifadesiyle, 'derin Türkiye' halkı temsilen gittiği yere 'hayat' taşıyan bu gibi derinde akmaktadır.

- Basın, toplum kesimlerinin birbirlerine bakış açısının ve 'öteki' hakkındaki kanaatinin oluşmasında sizce ne derece etkili oluyor?

Basın veya daha geniş ifadesiyle medya, temel varlık sebebi gereği çift yönlü bir vazife ile karşı karşıyadır. Bir yanda, toplumun gözü-kulağı mesabesinde olarak, bilhassa idareciler ve marjinal çıkar grupları üzerinde demokratik denetleyici ve gözetleyici olma ve kitleleri bilgilendirme fonksiyonu, öte yanda, herkesin temel hak ve hürriyetlerine saygılı kalma, ülkemizin hayatî çıkarlarına sahip çıkma ve millî birlik ve bütünlüğümüzü sarsmama sorumluluğa arasında medyamızın bazı kesimlerinin zaman zaman belli bir bir bocalama içine girdiği ve kendilerinin de itiraf ettikleri hataları işledikleri görülmektedir. Fakat bunlar, medyanın bütününe teşmil edilemeyeceği gibi, medyamız hakkında menfî fikirlerin oluşmasına da sebep teşkil etmemelidir. Arz etmeğe çalıştığım şekilde medyamız, vazife ve sorumluluğunun şuurunda olarak, dünyanın her yerinde bağımsız ve sorumlu bir medyadan beklenen fonksiyonu yerine getirmeli ve bunu yaparken temel ferdî hak ve hürriyetlerle birlikte, ülkemizin hayatî çıkarlarını ve millî birlik ve bütünlüğümüzün korunması hususunda azamî dikkati göstermelidir kanaatindeyim.

- Sosyal barışın sağlanmasında basın nasıl bir rol üstlenebilir?

Yukardaki sorunun cevabında arz edildiği gibi, medyanın tabiî bir varlık sebebi vardır ki, bu da, kitleleri ülkede ve dünyada olup bitenler konusunda doğru olarak bilgilendirme, onları, şüphesiz görüş ve yorum farklılıkları mahfuz olmak üzere, gerekçi ve belli prensiplerin ışığı altına yapılmış yorumlarla zihnen besleyip aydınlatma ve bu çerçevede bilhassa idare üzerinde kısmî denetleyici olmalıdır. Bu fonksiyonun gerektiği ölçüde yerine getirilmesi bile, medyanın sosyal barışın sağlanmasında üzerine düşeni yapmasını sağlayacaktır. Bunun yanı sıra, herkesin riayet etmesi gereken temel ferdî hak ve hürriyetlere azamî saygıyı göstermek, kimseyi rencide etmeyici bir tavır ve üslûp benimsemek, her zaman doğrunun ve gerçeğin peşinde koşmak ve ülke gerçekleri çizgisinde her zaman -en tabiî bir insanlık vazifesi olarak- birleştiriciliği ön planda tutup, ülke içinde kamplaşmalara sebebiyet verecek yayınlardan kaçınmak, esasen medyamızın kabûl etti temel prensipler arasındadır. Buna karşılık, medyanın bağımsızlığı, haber kaynaklarına en kısa zamanda inebilmesi ve aslî fonksiyonunu görebilmesi için kendisine azamî kolaylığın gösterilmesi de, bilhassa yetkililerin dikkat etmesi gereken hususlardır. Kısaca, temel hak ve hürriyetlere karşılıklı riayet, toplum barışın en önemli unsurudur.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.