Zorunlu Din Dersi Evren'in Sevabı

İzlenim

Arda Yavuz'la her akşam o gün çekilen fotoğrafları inceliyorduk. Bu bazen saatler alıyordu. Bir ara, "Arda, çok güzel, çok özel fotoğraflar çektik. Ama Türkiye'den gelirken giydiği takım elbisenin fotoğrafını henüz yakalayamadık" dedim. Ertesi gün aynı konuyu açtığım arkadaşlar; "Kaç gündür o elbiseyi giyiyor. Farkında değilsiniz, çoktan çektiniz" dediler. O gün röportaja başlarken Gülen'e sordum: "Üzerinizdeki takım elbise Türkiye'den gelirken giydiğiniz mi?" Gülen de "Evet, altı yıldır koruyorum. Hiç yıkatmadım, tozunu bile aldırmadım. Tozunda, kokusunda Türkiye var" dedi. Gülen yaptığımız bütün röportajlarda bu "Türkiyeli takım elbise"yi giydi.

Hem radikal İslamcılar hem de bazı laikler "İslam bütün hayatı kapsar" diyor. Mesela Anayasa Mahkemesi bu sebeple bizde Batı'daki gibi liberal bir laiklik olmayacağını söylüyor, bilinen laiklik anlayışını savunuyor. Radikal İslamcılar da aynı sebeple laikliğe karşı çıkıyor, İslam'ın devleti de kapsamasını istiyor. İslam neyi kapsar, neyi fertlere, neyi akla bırakır?

Beşeriyetin geldiği seviye itibariyle, önemli görülen şeylerden biri de inanma ve inandığı gibi yaşayabilme hakkının insana verilmesidir. Belli bir dönemde sistemi oturtmak için farklı davranılmış olabilir; ama bugün Türkiye'de demokrasi benimsenmiştir. Belki bundan 10 yıl önce biri çıkıp, "demokrasi artık dönüşü olmayan süreçtir" dediği zaman (Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın açılışındaki konuşmasına atıfta bulunuyor) sorgulanıyordu. Ama şimdi herkes çeşitli şekilleriyle demokrasiden bahsettiğine göre, artık demokrasi içinde bazı çareler bulunabilir.

"İslam bütün hayatı kapsar" anlayışında ortaya çıkan karşıtlık…

Bu tür cepheleşmeler, tavırların karşılıklı sertleşmesinden dolayı aşılamıyor. Taraflardan biri biraz yumuşasa diğer taraf da yumuşayacak. AB süreci de sanki Müslümanlığın tamamını yaşayabilmek için vesile kılınacakmış gibi bir endişe var zannediyorum. Bu da gerilime sebebiyet veriyor.

Dinin bütün hayatı kapsadığına inanan birisi bazı konularda daha yumuşak davranmayı nasıl başaracak?

Din hayattır, yaşandıkça var olur. Dini yaşarken dikkat edilmesi gereken öncelikler vardır. Mesela, dinin muhkemâtı dediğimiz temel esaslar önceliklidir ve kimsenin bunlardan taviz verme hakkı yoktur. İkinci olarak, bir Müslüman'ın, ferdî ve ailevî olarak Kur'an ve sünnette emredilen ferdi ve ailevî hususları nasıl anlıyorsa o şekilde yaşamasına fırsat verilmeli, sınırlar çekerek yaşama alanı daraltılmamalıdır. Diğer taraftan, Müslümanca yaşamaya çalışanların da bazı şeyleri karıştırmamaya azami dikkat göstermesi icap ediyor.

Mesela ne gibi karışıklıklar oluyor?

Dinin furuâtı bazen usulün yerine konuluyor gibi bir hal oluyor. Mesela, namaz gibi, oruç gibi dinin muhkemâtından olan şeyler aynı zamanda ferdî hayatta yaşanabilecek emirlerdendir. Aşırı, laikliğe karşı çıkanlar, dinin, ferdî ve ailevî hayatta yaşanabilecek emirlerini uygulamakta ne kadar titiz olduklarına bir bakmalıdırlar. Acaba bunları milimi milimine yaşayabiliyor muyuz? Utanarak ifade ediyorum, eğer bir vakit namaz kaçırmışsak, bir gün oruç tutmamışsak, başka iddialarda bulunurken bir düşünmeli ve Allah'tan utanmalıyız. Çünkü, bunlar taviz verilmemesi gereken şeylerdir. İslam'ın namaz, zekat, oruç gibi emirlerinden, kusuru olanlar bence, dinde ciddi kusur ediyor demektir. İftira edenler, gıybet edenler, ellerine kalemi alıp, Müslümanların yamacına geçenler dinde ciddi kusur ediyor demektir. Gıybet için Allah Rasûlü, "zinadan daha şiddetlidir" diyor, iftira için "affedilmez bir günahtır" diyor. Bu tür kusurlarımız varsa dinin tamamiyetinden söz etmek dine karşı saygısızlık olur. Allah aşkına, önce şahsi hayat, çocuklarımızın terbiyesi, fikir hayatımız ve kalp hayatımız adına dinin tamamiyetini bir yaşayalım.

Sonra…

Bu tamamiyetin meyveleri hayatımızda bir görülsün. Yani biz, dinimizin rahatlıkla yaşanabilecek kısımlarında kusurlarımız varken, kebairi irtikap ederken bir taraftan da tamamiyet mülahazasıyla kalkıp başkalarıyla kavga etme çelişkisinden kurtulalım. Bu bizim hatamızdır. Ondan sonra diyelim ki, şu hususlarda dinimizin emirlerini tam yerine getiremediğimiz için vicdanımız rahat değil. Gelin, siz de hükümlerinizi ihtimallere bina etmekten kurtulun, insaf sınırları içinde bunlara çare bulalım.

Bulunabilir mi sizce?

Bugün demokrasinin çok farklı şekilleri var: Hıristiyan demokratlar, sosyal demokratlar, liberal demokratlar… İslami duygu ve düşüncelere içinde yer veren, açılımlarını ona bağlayan bir demokrasi neden olmasın ki! İnsanız ve bir kısım ihtiyaçlarımız var. İçimizde ebed duygusu var, yok olmak istemiyoruz. Allah'tan ve onun vaat ettiği ebedi hayattan başka hiçbir şeyle tatmin olamıyorum ben. Önümde ebedi bir hayat olduğunu düşünmesem, ölünce yok olacağımı bilsem, hep anguaz (karın üstü kaslarının veya boğazın kasılmasına yol açan, ruhsal ve fiziksel bir rahatsızlık) yaşarım, bunalıma girerim. Ben ebediyet duygusuyla, Allah'a kavuşma mülahazasıyla soluk alıp veriyorum. İnsanî bir demokrasi olacaksa, beni her şeyimle kucaklamalı ve bu tür ihtiyaçlarıma da cevap verecek şekilde geliştirilmelidir.

Diyorsunuz ki, demokrasinin metafizik boyutu da olmalı..

İnsana kol kanat gerilmeli. Metafiziğe ihtiyaç duyan varsa, eğitim ve öğretimini de vererek ihtiyacı karşılama yolları gösterilmeli. Boşluk bırakmamak lazım; mektep, sokak, mabet ve aile insanın elinden tutmalı. Bence gelişmiş bir demokraside, dünyayı seküler bir insan olarak huzur içinde yaşama imkanı da, ahireti bir ahiret insanı gibi yaşama imkanı da bulunabilmelidir. İsteyen sahabe gibi yaşayabilmelidir. Demokrasi de bir gelişme süreci yaşıyor. Mesela, biz çoktan beri demokrasiye geçmişiz, ama Kopenhag Kriterleri, eksiklerimizin boyutlarını fark ettirdi. Bu süreç tekamül ede ede kendi kemaline doğru gidecek. Nitekim Avrupalılar da hala bir demokratlaşma vetiresi (süreç) yaşıyorlar; tamamladıkları, mükemmeli yakaladıklarını söylemek zordur. Bir gün kalbi, ruhi, fikri, hissi… Bütün ihtiyaçlarımızı demokrasi şemsiyesi altında karşılayabileceğimiz ortamların oluşacağına ben inanıyorum; o istikamete doğru ilerlediğimizi de görüyorum. Laikçi ve İslamcı (bu tabirlerden hoşlanmadığımı ifade etmeliyim) taraflar arasındaki sertliğin de yumuşayacağına inanıyorum. Zaten okumuş, entelektüel insanların anlayışlı olmaları, meseleleri vehimlere bağlayarak hayali korkular yaşamaktan kurtulmaları lazımdır.

İki tarafın da…

İki tarafın da.

Dinin devlete, devletin dine hangi oranda ihtiyacı var?

İnsanların dinlerini gönül rahatlığıyla yaşayıp huzur duyabilmeleri için devletin kol kanat germesine, ortam hazırlamasına ihtiyaç vardır. Dinin, fertleri kıvama erdirme, aile ve toplumu düzene sokma, vicdanlara hükmederek kalplerin kapısını aralama ve bu yolla önü alınamayacak birçok kötülüğü önleme hususunda dinin sahip olduğu yenilmez güce ihtiyacı vardır. İyi bir din eğitimi ile devlet bu gücü arkasına almaya bakmalı. Çünkü, insan sadece dünyevi bir varlık değildir; uhrevi yanları da vardır ve dinin ona kazandırdığı şeyleri seküler mülahazalarla kazandırma imkanı bulunmamaktadır. Mesela, bir Allah'a ve ahirete inanan birisi olarak bir de inanmayan birisi olarak kardeşi veya arkadaşı ölmüş bir çocuğa ne söyleyeceğimizi düşünelim. Bu konuda dinin verdiği teselliyi hiçbir kanun ve nizam veremez. Dinin bu gücünden istifade etmeleri lazım. Gençlik galeyanını yaşayan delikanlıların uyuşturucuya, teröre, satanizme daha pek çok yanlış işlere girmesini önlemenin en müessir yolu Allah'ın mevcudiyeti ve bir gün yaptıkları her şeyden Allah'a hesap verecekleri mülahazasıyla yetiştirilmeleridir. Kanun ve nizamla bunların önünün alınamadığı ortadadır. Caydırıcı tedbirler, kanun ve nizam mutlaka olmalıdır; ama eğitim hepsinden önemlidir. Eğitimde de dinin fevkalade müessir bir yönü vardır.

Sizin önemli gördüğünüz bu yaklaşımın laikliğe ters olduğunu düşünen çok insan var

Evet var. Ama ben eğitimde dinin çok önemli olduğunu bir kere daha tekrar edeceğim. Müsaadenizle bu konuyla ilgili antrparantez bir mülahazamı arz edeceğim: Evren Paşa demokrasinin kesintiye uğraması ve daha pek çok açıdan tenkit edildi. Ama seçmeli din derslerini mecburi yapmakla yararlı bir iş yapmıştır. Gençlerin çoğu onun bu icraatı vesilesiyle din eğitiminden nasiplerini almışlardır. Bu iş kanaatimce öyle büyüktür ki –doğrusunu Allah bilir- hiçbir sevabı olmasa bile bu icraatı ona yetebilir, ahirette kurtuluşuna vesile olabilir, cennete de gidebilir.

Devlet adamlarımız dinin etkisini göz ardı etmemeliler. Yoksa bugün şikâyet konusu olan tinercilerin, kapkaççıların önünü alma imkânı çok zordur. Ancak Allah korkusu bu insanların ellerini tutar. Ayrıca hastalar, sakatlar, ölümün eşiğine gelmiş ihtiyarlar var. Ölüm her gün gözlerinde tüllenir bunların. Ahiret inancından başka ne vardır ki, bu insanların ruhundaki feryadı dindirebilsin. Öyleyse devlet adamlarımız dinin bu yenilmez esaslarından yararlanarak, fertleri birer maneviyat insanı haline getirebilirler ve böylece asayiş ve emniyetin teminini kolaylaştırırlar. Bu din, eğitimi verildiği zaman kanuna, nizama, kanun adamlarına, zabıtaya ve mahkemelere ihtiyaç kalmayacak demek değildir. Bunlara yine ihtiyaç olacaktır ama problemli insan sayısının azalmasına yardım edeceği için işleri kolaylaşacaktır. Zannediyorum bu anlayışımı paylaşabilecek pek çok insan vardır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.