1950 Seçimlerinde Asker Duruma El Koyacaktı

Türkiye'nin son 50-60 yılına şahitlik etmiş gazetecilerinin hatıraları ortaya ilginç gerçekleri de çıkartıyor. Halit Esendir'in kitabına göre 1950 seçimlerinde DP'nin kazanmasını sindiremeyenler "duruma el koymayı" bile düşünmüş.

'14 Mayıs seçimleri olmuştu. Sadi Irmak, A. Rıza Türel ve Kazım İsmail Gürkan gece yarısı partiye (CHP) gelmişlerdi. Kazanacaklarından çok ümitlilerdi. Seçim sonuçları kötü gelmeye başlayınca "Birinci ordu komutanı, Sadi Irmak'ı arıyor." dediler; telefona ben baktım. Sadi Irmak, Paşa ile konuştu. Daha sonra santrale söyleyip Cumhurbaşkanı İnönü ile görüştü. Paşanın dediklerini aktardı. "Orgeneral, 'Sonuçlar olumsuz; komünist karışması oldu. Duruma el koyalım mı?' diyor", dedi. İnönü, "Paşa'ya selamlarımı iletin; milletin iradesine uyacağız." türü bir şeyler söyledi."

Sözlerin sahibi gazeteci Orhan Birgit. O sırada CHP'nin gazetesi Ulus'ta çalışan Birgit bizzat şahit olduğu hadiseyi anlatıyor. Bu da, aslında 1960'lara doğru darbe girişimi içine girdiğini sandığımız birtakım subayların bu işe, henüz resmî sonuçların açıklanmasını bile beklemeden 1950'de giriştiklerini ortaya koyuyor.

Gazeteler bir ülkenin karakutularıdır. Günlük nüshaları ile tarihe ışık tutarlar; bir de yayınlamadıkları vardır ki asıl önemli olanlar bunlardır. Bunlar hakkında da kitaplar, TV programları vb. sayesinde, zamanla bilgi öğrenebiliyoruz. Gazeteci Halit Esendir'in kendi anlatımlarından yola çıkarak hazırladığı, içinde tarihî anekdotların da bulunduğu Babıali'nin Meşhurları da bu nev'i bir kitap. Yukarıdaki satırlar da bu kitaptan.

Esendir, Samanyolu Televizyonu'nda 1995 yılında Medya Dünyası adıyla yaptığı programda konuştuğu 22 gazeteciden 21'ine yer vermiş kitapta. Esendir'in listesinde aslında 79 isim varmış. Hedeflediği isimlerle mülakatları bitiremeden Zaman Gazetesi adına Pakistan'da görev üstlenince liste yarım kalmış. Onun için, kitap gecikmiş yılların ürünü. Fakat Esendir, mülakat yaptığı kişilere bunları 10 yıl içerisinde kitaba dönüştürme sözü vermiş ki, bunlardan biri olan Oktay Ekşi, zaman zaman kendisine 10 yıllık sürenin dolmak üzere olduğunu hatırlatmış.

Kitap, Hüseyin Gülerce'nin de ifadesiyle anlatanların 'samimi' ifadeleriyle farklı bir özellik koyuyor ortaya. Kitabın bütününe bakınca, yine Hüseyin Gülerce'nin, kitabın tanıtım gecesindeki ifadesiyle 'Türkiye'nin nereden nereye geldiğini' de anlıyorsunuz.

Gençler sağ-sol şeklinde iki kutba ayrılmış vuruşturulmaktadır o zamanlar. Bugün 'sağ-solun' adı değişmiştir; en azından sokakta 'kanlı' eylemler yoktur.

Kitaba konu olan basın mensuplarının epey bir kısmı bugün de görevinin başında. Onlara dair bilgi kırıntıları günümüzü anlamaya da yardımcı olur mu dersiniz?

Özkök'ten İlginç Anekdotlar

Mesela Ertuğrul Özkök, üniversitede İşçi Partili olduğunu anlatıyor ve ilk oyunu da Türkiye İşçi Partisi'ne verdiğini ifade ediyor.

Özal'la ilişkileri sebebiyle adı Özköşk'e çıkan Ertuğrul Özkök, şu gerçeği de görmüş birisi olarak, bugün toplumu kamplaşmaya götürebilecek manşetleri atan bir gazetenin başında bulunuyor: "Bir şeyi itiraf etmeliyim; o dönemlerde kendi kendimize birtakım hayali faşizmler yaratıp onların üzerine gidiyorduk böyle Donkişotlar gibi. Ben, orada ülkücü olduğu söylenen bazı çocuklara çok büyük haksızlıklar yapıldığını gördüm. Mesela bir çocuğu benim gözümün önünde fena halde dövmüşlerdi. (…) Mustafa Kuseyri'nin öldürülmesi de benzeri bir sebepten dolayıdır. Mustafa Kuseyri'yi kendileri öldürdüler. Ondan sonra 'Yok, bunu faşistler öldürdü!' dediler. Cenaze törenleri yapıldı. Orada bir sürü insan kullanıldı, bizler de kullanıldık." Özkök, olayların ardından hocalar dahil herkesin yürüyüş yaptığını, cenazenin mitinge dönüştüğünü de anlatıyor ve "Ama sonradan anlaşıldı ki öldüren kendileriydi." diyor. Yakın tarihimizdeki pek çok olay veya suikast sonrası ortaya çıkan tabloları ne kadar da çağrıştırıyor değil mi?

Özkök'ten başladık, devam edelim. Siyasi ve sosyal ortam insanın sağlığını da alıp götürecek kadar kötüydü, Özkök'ün anlattıklarından anlaşıldığı kadarı ile: "Her akşam ev değiştiriyorduk. Ben, Emre Kongar'ın evine gittim, ruhsatlı silahı vardı. Evde ailelerimizi orta tarafta yatırırdık, biz kenarda yatardık. Kapı çalındığı zaman Emre silahını çeker; ben elime bıçak alırdım. Böyle paranoyak bir dönemden geçtik."

Birçoklarının pişmanlığına rağmen bugün 28 Şubat darbesine taraftar olmaktan gurur duyarcasına tavrını değiştirmeyen Özkök, 27 Mayıs'a dair doğru bir tespitte de bulunuyor: "Türkiye'de bugünkü bu kötü gidişin ilk temelinin orada atıldığına çok içten inanıyorum." Adnan Menderes'in asıldığı gece Özkök ailesinin evinde sabaha kadar Kur'an okunduğunu da anlatıyor Hürriyet Yayın Yönetmeni.

Özkök'ün, Fethullah Gülen Hocaefendi ile neden röportaj yaptığına dair açıklamalarını da bugüne dair bir itiraf olarak alıyoruz: "İlk defa Hürriyet'te yazar olarak çalışırken, türban olayı sırasında Fethullah Gülen'in önemini anladım. Türban, Türkiye'yi bölmek için yapılan suni bir tartışma idi."

Fransa'da iken terzilik ve muhasebecilik de yapan Ertuğrul Özkök'ün şu cümlesine de dikkat etmek gerekiyor: "Bizim Hürriyet de o zaman bu tartışmayı körüklüyordu. Ege haber merkezinden çok menfi yazılar geliyordu. Ben o zaman rahmetli Çetin'e yapmayın dedim. Aşırı dincilerle aşırı laikler arasında böyle olumlu kurumlar olmalıydı. Fethullah Hoca tek başına bunu sağlıyordu. Nitekim Hürriyet yayın yönetmeni olarak geldim, ilk söylediğim şey: 'Türban sorunu istemiyorum.' oldu."

Tansu Çiller Bizi Çok Yaraladı

Doğan Grubu'nun amiral gemisi diye nitelenen Hürriyet'in Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, zamanın başbakanı Tansu Çiller hakkında ilginç bir değerlendirmede bulunuyor kitapta: "Tansu Çiller, 5 gazeteci arasında söylediği sözleri ertesi gün 'söylemedim' dedi. Benim gönül bağım bu olaydan sonra koptu. Bizim hayatta tek sermayemiz itibarımız, güvenilirliğimizdir. O da kalmadı mı güven kalmaz. O sermayemize saldırıldığı zaman biz yaralı bir hayvan gibi saldırırız. Tansu Çiller, mesleki açıdan bizi yaralı bir hayvan haline getirdi."

Halit Esendir, aslında 22 kişiyle mülakat yapmış. Fakat kitapta 21 kişi ile alakalı bilgiler var. Nezih Demirkent, vefat ettiği için kitabın hazırlık aşamasında kızı Didem Demirkent ile irtibat kuran Esendir, beklemediği bir tepkiyle karşılaşmış. Dünya Gazetesi'nin avukatı olduğunu söyleyen kişi, Demirkent'in hayat hikâyesi ile ilgili telif hakkının kendilerine ait olduğunu belirterek Samanyolu TV'de yayımlanmış görüşmenin kitapta yer almasını istememiş.

İş Takipçiliği ve Rum Oyunu

Kitapta yer alan isimlerden biri olan Oktay Ekşi ile alakalı bölümü okuduktan sonra Ekşi'nin, hep tanıdıklarının yardımlarıyla bir yerlerde vazifeler aldığını görüyorsunuz. Ekşi, ilginç hatıralarına dair Esendir'e, bizzat takip ettiği ve dinlediği bazı konuşmaları yanlış haber yaptığını da itiraf ediyor. Akşam gazetesinin o zamanki sahibi Kazım Şinasi Dersan adına iş takipçiliği yapmasından ise mahcubiyetle bahseden Ekşi, Rumların oyununa gelerek, Klerides diye Kipriyanu'yla yaptığı görüşmeyi gazetesine haber yaptığını anlatıyor.

Bu da Oktay Ekşi ile Cumhurbaşkanı İsmet İnönü arasında geçen bir konuşmadan:

İnönü: "Sen eski yazı biliyormuşsun, doğru mu?

Ekşi: Doğru Paşam, biliyorum.

İnönü: Kaç yaşındasın?

Ekşi: Yaşım 23 idi ağzımdan 22 Paşam yanıtı çıktı.

İnönü: Peki neden öğrendin?

Ekşi: Merak ettim Paşam.

İnönü: Tüh sana! Sen benim zamanımda olsaydın görürdün."

Altan Öymen, Çetin Altan ve Oktay Ekşi'nin ortak özelliklerinden biri 27 Mayıs'tan sonra kurucu mecliste görev almış olmaları. Bir kısmı bu görevin ardından yurtdışı vazifelere gönderilmiş.

Dilipak-Bahçeli Akrabalığı

Kitaptaki ilginç hayat hikâyelerine yer veriliyor. Bunlardan biri Abdurrahman Dilipak'a ait. Dilipak'ın bilinmeyen bir özelliği anne tarafından Fettahoğlu ailesinden olması. Fettahoğlu ailesi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de mensup olduğu aile. Abdurrahman Gafigi diye bir başka ismi daha olduğunu söyleyen Dilipak'ın, Hasan Celal Güzel hakkındaki şu ifadesi de ilginç bir not olarak kitapta yer alıyor: "Sanıyorum Erbakan, Türkeş ve Demirel'i bir kazanda kaynatıp suyundan bir adam çıkarsanız Hasan Celal Güzel çıkar."

Bugün CHP taraftarlığı ile bilinen Hürriyet yazarı Tufan Türenç, geçmişte yapılmış bu konuşmalarında darbe ile alakalı aynen şunları söylemiş Esendir'e: "Darbelerin en iyi niyetle yapılanı bile kötüdür. Darbelerin savunma mantığı olamaz."

Darbe Olursa İlk Röportaj Kenan Akın'a

Kenan Akın da 12 Eylül 1980 darbesinden 2-3 ay önce Kenan Evren'e, "Bir darbe yapacağınız söz konusuymuş" diye sormuş. Evren "Nereden çıkıyor?" deyince Kenan Akın da "Eğer darbe olursa ilk röportajı bana verir misiniz?" diye bir soru daha yöneltmiş kendisine. Sonuç: Gerçekten de 2-3 ay sonra darbe oluyor ve Kenan Evren, sözünün eriymiş ki ilk röportajı vermek için adaşı Kenan Akın'ı huzuruna çağırıyor.

Taha Akyol, Altan Öymen, Baki Özilhan, Mustafa Yazgan, Ahmet Vardar, Nail Güreli, Nazlı Ilıcak, Zafer Atay, Doğan Heper, Mehmet Şevket Eygi, Nilüfer Yalçın ve gözyaşlarıyla okunacak Hekimoğlu İsmail hatıratının da yer aldığı kitaptan, Zaman Gazetesi'nin eski yayın müdürlerinden Hüseyin Gülerce'nin Kuleli Askeri Lisesi'ni, boyu sebebiyle kazanamadığını da öğreniyoruz. Öğretmenliğin zor günlerinde pazarda domates, biber satan Gülerce, öğrencilik yıllarındaki gençliğin hâli için de "Yıllar geçtikten sonra anlıyorsunuz ki; bizi solda ve sağda vuruşturmuşlar." diyor.

Anne tarafı Rufai şeyhi Kırkanahtarlı Mustafa Efendi'ye uzanan Çetin Altan'la ilgili bölümde de Altan'ın Özal'la yakınlığını okuyoruz. Özal'ın, kendi hayatını yazdırmak istediği Çetin Altan, Turgut Bey'e dair bir hatıratını şöyle anlatıyor: "Özal bana bir hikâye anlattı. "Şeriat nedir? Hakikat nedir? Tarikat nedir?" diye bir talebe hocasına soru sormuş. Hocası da: "Oğlum şu abdest alan adamlara birer tokat at." demiş. Çocuk gitmiş, 3 kişiye de birer tokat atmış. Birinci adam tokadı yiyince dönüp o da çocuğa vurmuş. İkinci adam sadece dönüp bakmış. Üçüncü adam ise hiç tepki vermemiş. Hocası talebesine demiş ki: "İşte oğlum birincisi şeriattır. Sen vurdun o da sana vurdu. İkincisi tarikattır. Sen vurdun o da döndü, baktı. Vuranı boş ver, vurduran Tanrıdır diye düşündü. Ama kimi kullandı diye düşünüp bakmıştı. Üçüncüsü hakikattir. Kim vurursa vursun vurduran Allah'tır diye dönüp bakmamıştır." dedi.

Zamanı Geldi, İsmi Zaman Olsun

Turhan Dilligil'in Adalet ismiyle Ankara'da yayımladığı gazeteyi 5 milyon TL'ye satın alarak adını Zaman olarak değiştiren Alaeddin Kaya da Babıali'nin Meşhurları kitabında hatıralarını paylaşanlardan. Kaya, bu hadiseyle ilgili şunları anlatıyor: "Fehmi Koru ile birlikte gazete konusunu Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüştük. Kendisine gazete için 4-5 isim düşündüğümüzü söyledik. Hocaefendi: 'Bana sorarsanız bu işin zamanı geldi, ismi Zaman olsun.' dedi."

Gazete çıkmaya başladıktan bir süre sonra Sabah gazetesinin sahibi Dinç Bilgin, Kaya'ya şunları söyler: "Biz sol gelenekten geliyoruz, sağ gazeteyi götüremeyiz. Şu işi güzel yapın da bizi de bu işe heveslendirmeyin, yoksa arayışlara giriyoruz. Bir gazetemizde Taksim Camii lehinde, diğer gazetemizde aleyhinde yazınca millet inanmıyor."

Aydın Doğan: Sizi Görünce Dindar Olduğumu Anladım

Alaeddin Kaya'nın ilginç hatıralarından biri de Aydın Doğan ile ilgili. Hocaefendi ve yurtdışındaki eğitimlerle ilgili gazetelerde yayınlar çıktıkça Hocaefendi'nin Dinç Bilgin ve Aydın Doğan gibi bazı gazete sahiplerini ziyareti gündeme gelir. Kaya'dan dinliyoruz yine: "Aydın Doğan'ı ziyarete gittiğimizde Doğan, 'Ben, siz kapıdan girinceye kadar kendimi dindar gibi hissediyordum, hatta dinsiz gibi yaşadığımı sanıyordum. Sizi görünce dindar olduğumu anladım. Neden bugüne kadar bu güzellikleri bize göstermediniz, bu kadar geç kaldınız.' dedi."

Babıali'nin Meşhurları tarihe not düşen bir kitap. Adı Babıali'nin Meşhurları. Fakat salt Babıali ile alakalı hatıralardan müteşekkil değil. İşte Alaeddin Kaya'nın Kasım Gülek'ten naklettiği bir hatıra: "ABD büyükelçisi rapor yazacağı sırada Kasım Bey'e: 'Hocaefendi hizmetlerinde para işini nasıl yürütüyor?' diye sormuş. Kasım Gülek cevaben: 'Hayrette kalacaksınız, benim hanım bile bu hizmetlere para veriyor. Türkiye'deki hamiyetperver insanlarla yürütüyor.' demiş." Kaya, "Gerçekten eşi Nilüfer Hanım, Fatih Üniversitesi'ne 70 bin dönüm arazisini bile bağışladı." diyor.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.