Bir Tatlı Huzur Almak Kongo'dan, Tuva'dan…

Mahzun ama bir o kadar da vakur duruşunu bozmadan, davet edildiği sahneye doğru ilerledi, altı yaşındaki oğluyla. birlikte. Salonu dolduran binler kadar, ekranları başındaki milyonları da en fazla etkileyen sahnesi yaşanıyordu programın. Hayat arkadaşı adına kendisine verilen ödülü aldı ve belki de kelimeler boğazında dizilir endişesiyle tek söz söylemeden indi sahneden; vakarını hiç bozmadan. Zaten duyguların doruğa çıktığı programda, tabir yerindeyse herkesin koptuğu andı, biraz önce yaşananlar. İşi gereği her türlü duygusal ortamda soğukkanlılığını koruyan sunucu bile kendini tutamıyordu artık. Sözün bittiği noktayı herkes doyasıya yaşamak istiyordu adeta. Önden giden atlı, Adem Tatlı'nın aziz hatırası insanları bir kez daha ortak bir duyguda birleştirmişti: Yaşatma zevkiyle yaşamak...

Ünlü Yazarlar Yazamayınca...

Bu yıl beşincisi düzenlenen ve dünyanın 100 ülkesinden 550 çocuğu bir araya getiren Türkçe Dil Olimpiyatları'na damgasını vurdu merhum Adem Tatlı. Geçen yılki olimpiyat töreninde kürsüde Moğolistan'la ilgili bir hatırasını nakleden ve "bir büyükelçinin bu uzak ülkeye tayininin çıkma ihtimalinde bile şoka girdiğinden" bahseden Meclis Başkanı Bülent Arınç'ı dinleyenler arasındaydı Tatlı Hoca. Arınç'ın, gözünü kırpmadan bu ülkeye giderek hizmet edenleri övmesi, onu mahcup etmeye yetmişti. Adem Hoca, bu konuşmanın üzerinden sadece iki ay geçtikten sonra bir trafik kazasında aramızdan ayrıldı. Vasiyeti gereği Moğolistan'da kuruluşuna öncülük ettiği okulun yakınına defnedildi. Beşinci olimpiyatta ona verilen vefa ödülünü ise eşi ve minik oğlu aldı, Münevver Arınç'ın elinden.

Önden giden atlıların yıllar yılı devam edegelen emeklerinin en görünür meyvelerinden biri haline gelen Türkçe olimpiyatları ve bu gençleri yetiştiren Türk okullarını artık herkes biliyor, takdir ediyor. Oysa bu eğitim gönüllülerinin bir de bilinmeyen hikâyeleri var. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak'ın, 'Önden Giden Atlılar' adlı kitabı, işte bu bilinmeyenlere, yüzyılın eğitim hareketinin gerisindeki çileye ve Adem Tatlı'ların yolunun inceliklerine ışık tutuyor. Harun Tokak, bir süredir onların hikâyesini Yeni Şafak pazar ekinde kaleme alıyor. 'Önden Giden Atlılar' ise hem bu yazıların hem de henüz gazeteye girmemiş öykülerin yekûnundan oluşuyor. Tokak'ı böyle bir çalışmaya iten ilginç bir gerekçe var. Bir süredir not defterinde topladığı hikâyeleri kaleme almaları için birkaç yazarın kapısını çalar; ancak hiçbirinden netice alamaz. Böylesine tarihî bir serüveni güçlü bir kaleme yazdıramayan Tokak, sonunda bu işe bizzat soyunur: "Ben yazar değilim; ama birilerinin bu notu tarihe düşmesi gerekiyordu. Bir süredir onlarla ilgili dinlediğim hatıraları not defterimde topluyorum. Kalemi çok güçlü, herkesin yakından tanıdığı en az 5 edebiyatçıya notlarımı verdim; ama maalesef hiçbiri ilgi göstermedi ve iş başa düştü."

Notların başlangıç yazısını, Adem Tatlı ve onun Moğolistan yılları oluşturuyor. Türkiye'den 10 bin kilometre ötede, yokluklar ve çileler içinde geçen 11 yıl. Yazıda bu dönemden bir demet sunulsa da, Tokak'ın Adem Hoca ile tanışıklığı Ankara yıllarına uzanıyor. Kendisini Moğolistan'da da ziyaret ettiğini anlatıyor, gözleri nemlenerek.

Hicretin Ötesinde Ne Var?

Günümüzdeki eğitim gönüllülerinin izlediği yolu, sahabe hicretinin bir izdüşümü olarak görüyor Harun Tokak ve yazılarında iki dönemdeki benzerlikleri vurguladığını belirtiyor: "Beni burada ilgilendiren farklı bir konu var. Gitmek elbette önemli; ama ondan daha önemlisi, bu insanlar neden gittikleri yerlerde çok sevildi, benimsendi ve o ülkelerin gözdesi oldular. Kökler nasıl toprağa yayıldı. Ben işin bu tarafını daha fazla önemsedim ve bunun ortaya çıkmasını arzu ettim. Kitaptaki hikâyelerde bu soruların cevapları var."

Türkçe olimpiyatına katılan öğrenciler için kullanılan "Türkçenin yüz akları" tabirini hatırlatan Tokak, gittikleri her ülkede kendilerini hemen benimseten ve sevdiren öğretmenleri de, "Türkiye'nin yüz akları" olarak nitelendiriyor. Çünkü onlar dünyanın her bölgesinde Türkiye'yi temsil ediyor. Resmî temsilin olmadığı, Türk devleti adına hiçbir yetkilinin bulunmadığı ülkelerde bir tür fahri konsolos gibi çalışıyorlar. Tokak, bunun ülke tanıtımı adına da çok önemli bir faaliyet olduğunun hatırlatarak, "Klasik reklâmların ötesinde böyle uygulamalı bir ülke tanıtımı için acaba ne kadar bir bütçe gerekirdi?" diye soruyor.

Harun Tokak'ın tespitlerinden biri de, önden giden atlılar hareketinin en önemli özelliğinin, küresel bir vizyona sahip olmasına rağmen, emperyal olmaması. Her gidilen ülkeye taşınan duyguların sevgi, barış ve huzur olduğu belirterek, "Küresel barış hedefimiz varsa bu çok önemli bir açılımdır. Bu proje bütün dünyanın lehinedir. Bundan kimse kaybetmez; ama kazanan çok olur. Bu açılardan değerlendirilmeli. Bu bir insanlık projesidir." diyor.

"En Öndeki" İki Atlı Kim?

"Kitapta sizi en çok etkileyen insanlar hangileri?" diye sorulduğunda hemen iki isimden bahsediyor Harun Tokak: İbrahim ve Sadettin beyler. İbrahim Bey'in yolu, birçok insanın adını bile duymadığı, Afrika'nın kıyıda kalmış ülkelerinden Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ne düşmüştür. Düşmüştür düşmesine; ama orada kiminle buluşacağı, kendini nasıl kabul ettireceği, hatta hangi otelde kalacağı bile belli değildir. 'Beyazlara ölüm' diye arkasından slogan atılacak kadar ürkütücü bir yerdir Kongo. Buna rağmen İbrahim Bey hiç arkasına bakmaz. Kurban bayramında Türkiye'den gelen etleri, 4 saatlik tehlikeli bir kano yolculuğunun ardından bir kabileye ulaştırmayı başarır. Onun, o ülkede kabullenilmesi de bu olayla başlar. Tokak, "Bu sadece bir eğitim değil, aynı zamanda bir insani yardım hareketidir ve beni en çok etkileyen öykülerdendir." diyor.

Sadettin Bey'in ise gideceği ülkenin yolu bile belli değildir. Tuva'da okul açması istenmiştir. Haritadan Sibirya'da, Yakutistan'da bir yer olduğunu öğrenir Tuva'nın. Oraya hangi uçakların gittiğini bulması bile 6 ayını almıştır. Önce Moskova, oradan da iki aktarmayla gidilebilen, yine insanlığın unuttuğu yerlerdendir Tuva. Sadettin Bey'in yanındaki Rusça tercümanın söyledikleri dışında hiçbir bilgisi yoktur gittiği yer hakkında. Bu öyküyü kitaba taşıyan ilginç an ise uçakta başlar. Sadettin Bey'in yanına bir kadın oturur, kendisi ise o sırada Kur'an okumaktadır. Kadının meraklı gözlerle kendini süzmesi üzerine tercümandan onun ne istediğini öğrenir. Kadın Kazan Türklerindendir; kısa süre önce babasını kaybetmiştir. Ancak bir Fatiha okumayı bile bilmediğini söyler ve ondan babası için Kur'an okumasını ister. Sadettin Bey teklifi kabul eder, bu karşılaşmanın açacağı kapıları fark etmeden. Neyse sohbet ilerler ve kadın onlara bu uzak illerde ne aradıklarını sorar. Maksat anlatılır, okul projesinden bahsedilir. Bunun üzerine kadın gittikleri ülkenin cumhurbaşkanlığında çalışan arkadaşını bulmalarını önerir; bir de mektup yazar, ona iletilmek üzere. İşte Sibirya'daki okulların kapısını açan anahtar olur bu mektup.

Kadınların Yaşadıkları da Yazılacak

Göç, insanlık tarihinin en önemli sosyal olaylarından... Günümüzde hâlâ insanlar güvensiz bölgelerden, daha güvenli ülkelere; fakir diyarlardan daha müreffeh bölgelere doğru göç etmeye devam ediyor. Dünyanın dört bir yanındaki sevgi okullarının kurucuları ise insanlık tarihi kadar eski bu göç olgusunu tamamen tersine çeviren bir anlayışla hareket ediyor. Tokak, bu yeni göç anlayışını şöyle yorumluyor: "Böylesine cennet bir vatanda yaşamak varken, dünyanın en güvensiz, en fakir ülkelerine, en farklı kültürlere gitmek. Bunu kendileri mecbur kaldığı için değil de, ötekilerin ihtiyacı olduğu için yapmak. İşte bu işi büyük kılan budur."

Bildiği örnekleri anlatıyor Tokak. Mesela cennet Antalya'dan kalkıp da, aylarca sadece patates ile beslenilen ülkelere gidenlerden bahsediyor. Plastik kabın dahi olmadığı ülkelerde okul açmaya koşanları hatırlatıyor. Ve bütün bu şartlara katlanan hanımları da elbet... Otomatik çamaşır makinesini bırakarak, eşinin ve çocuklarının elbiselerini yıkayabileceği bir sabun ve leğeni dahi bulamadıkları ülkelere seve seve giden ve ötekilerin selameti için kendi hayatından akıl almaz fedakârlıklarda bulunan hanımların öykülerinin ayrı bir kitap konusu olduğunu vurguluyor. Son tahlilde bu hareket bütün insanlığa yeni şeyler söylüyor. Yeni şeyler söyleyenleri ise Anadolu'nun gönlü zengin insanları bütün varlıklarıyla destekliyor. Anadolu insanı, aslında okullara değil, insanlığa sahip çıkıyor...

Gül Yüzlülerden Sadece Birkaç Kesit

Önden Giden Atlılar'a önsöz yazan Fethullah Gülen Hocaefendi, o insanların sadece Türkiye değil, dünyanın da geleceği adına nasıl bir ümit kapısı olduklarını veciz cümlelerle ifade ediyor: "Bu kitap, bazen 'örnekleri kendinden' sözcükleriyle seslendirdiğimiz, bazen 'inanıyoruz' ifadeleriyle anlattığımız rüyaların, hülyaların tahakkuk etmesi için yıllar boyu gelişini intizar ettiğimiz, anadan-serden geçen o gül yüzlü yiğitlerin, adsız kahramanların ve adanmış ruhların dasitani hayatlarından sadece birkaç damla. Gençliğin, gençlik ruhundaki dünyevi arzu ve emellerin karşı konulmaz cazibe ile herkesi kendine çektiği, cismaniyetin insani duygu ve düşünceleri baskı altına aldığı, hayatın o en mavimtırak demlerinde, değişik istek ve dürtüleri bastıran, bir başka vuslat iştiyakıyla uçup gidenlerin ve birkaç asırlık hasretimizi dindirme adına 'ben de varım' diye yollara düşenlerin, yolara düşüp geriye dönmeyenlerin sergüzeştlerinden sadece birkaç kare... Bu aydınlık ruhlar sayesinde kupkuru çöller İrem bağlarına döndü, pek çok kömür ruh elmasa inkılap etti, taştan-topraktan tabiatlar altın ve gümüş olma payesine yükseldi ve yükselmeye de devam ediyor; inşallah da edecek." (Zafer Özcan)

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.