Eğitime Adanan Bir Ömür

Şimdiye kadar hafızalarımızda yer edinmiş nice cumalara, nice cenaze namazlarına mekan olmuş bu camiin avlusu, bir Necip Fazıl, bir de Turgut Özal'ın cenazesinde dolmuştu. Musalla taşı belki nice yiğitleri ağırladı ama hiç birinin cenaze merasimi 15 Mart Cuma günkü kadar görkemli olmadı. Herkese sıradan bir cuma ve sıradan bir cenaze namazı gibi görünüyordu. Öyle ya, ne Turgut Özal gibi bir cumhurbaşkanı, ne de Necip Fazıl gibi tanınmış bir şairdi vefat eden.

Ama mahşeri hatırlatan kalabalık ve göz pınarlarından dökülen gözyaşları hiç de Öyle olmadığının ilk işaretlerini veriyordu. Ölen ne tanınmış bir siyasetçi, ne de çok sevilen bir sanatçıydı. O, hayatını ve tüm varlığını Hakk'ın hizmetine bahşetmiş Aydınlı Hacı Kemal Erimez'di...

Hizmetle Dolu Bir Ömür

 

Sevenlerinin 'Hacı Kemal Ağabeyi' 22 Nisan 1926 yılında Samsun'un Havza ilçesinde dünyaya gelir. Ama, hayatının büyük bir kısmını Ege'de geçirir. Ege Bölgesi'nde geçen hayatının ilk yılları, daha sonraları kök salacak olan hizmetin ilk tohumlarının atıldığı dönemlerdir. Kabına sığmayan bir insan olan Kemal Erimez gençlik yıllarında Ege Bölgesi'nde deve güreşleri tertip eder. Aydın-İncirliova'da ilk defa mehter takımını kurar. Sevincinden mehterin ilk gösterisinin yapıldığı gün de mehterin en önünde kendisi yürür. İçinde milletine, yurduna ve dahası inancına olan hizmet aşkıyla kavrulan Hacı Ağabey'i nerede hayır işi varsa orada görmek mümkündür o dönemler.

Erimez, onda eriyeceği bir öğretici, yol gösterici, milletine ve dinine hizmette 'tavsiyelerini, hatta imalarını emir telakki edeceği' birini aramaya ta o zamanlar başlamıştır. İlk zamanlar Konyalı Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi ile başlayan münasebetleri, daha sonraları Edirne'den İzmir Kestanepazarı'na tayini çıkan Yaşar Tunagür Hocaefendi ile devam eder. Hali vakti yerinde olmasına rağmen dünya malına aldırmaksızın Tunagür Hoca ile birlikte hayır işlerine koşturur, bir dediğini iki etmez; Tunagür Hoca'nın vaazlarını yanında hiç eksik etmediği teybi ile kaydeder; daha sonra onları çoğaltarak civar kasabalara dağıtırdı.

Gözyaşıyla Coşmak...

Aydınlı Hacı Kemal zengindi, yedi sülalesine yetecek zeytinlikleri, elmas madeni vardı. Türkiye'nin nabzını ve siyasetini elinde tutan insanlara çok yakındı. Adnan Menderes'i karşılamak için kamyonlara insanları doldurur götürürdü. Başbakan Demirel Aydın'a geldiğinde doğru Hacı Kemal'in evine gider, orada ağırlanırdı. O, çevre insanının isteklerini Ankara'ya taşıyan kişiydi. Kimseye açıklamadı, çünkü kendisinden övgüyle söz edilmesi onu sıkıyordu. büyük ihtimalle siyasete girmeyi teklif etmişti Demirel ona, evinde misafir kaldığı bir gün.. veya Menderes. Bütün bunları es geçti Hacı Kemal. Kendi taşralı muhayyilesinden hareketle, bu millette eksik olan bir şeylerin bulunduğunu seziyor, adını koyamıyordu. Ta ki, onda çok ama çok şey bulduğu genç Fethullah Gülen'le karşılasana kadar.. 'Hacı Kemal Ağabey' Fethullah Gülen Hocaefendi gibi bir kılavuzun işaretleriyle coştukça coştu. Anadolu karış karış oldu Erimez'in ayaklarının altında. yanında başka Hacı Kemaller de yok değildi. Yetmedi. 'Eğitim, ille Eğitim' diyen ve tarihi bir restorasyon için reçeteyi veren 'hocasının' gözyaşlarını kendine enerji yapıp bu defa bilmediği, tanımadığı.

Orta Asya'ya Koştu...

İnsanların aydınlatılmasının yolunun eğitimden geçtiğine inanan, fakat bunu gerçekleştirmek için paranın yetmeyeceğini kendi üzerinde tecrübeyle anlayan Erimez'i tabiri caizse ateşleyecek birilerine ihtiyaç vardı. Hayatının büyük bir dilimini beraber geçirdiği Yaşar Tunagür Hoca, 'Hacı Kemal Ağabey'deki fedakarlık ve hizmet potansiyelini ilk keşfedenlerdendi. Tunagür Hoca, hizmet etmek isteyen fakat ne yapacağını tam bilemeyen Erimez'e destek verir; bir okul yaptırmak için onu teşvik eder: 'Bir gün otururken bir fikrim var dedim. Beni can kulağıyla dinlemeye başladı. Bak dedim, herkesten cami yapmak için, imam hatip okulu açmak için para toplayabilirsin. Ama gel biz bu sefer kolej yapmak için para toplayalım dedim. hiç zaman kaybetmeden işe koyuldu' Bu arada Ankara'ya Diyanet İşleri Başkanlığı yardımcılığına tayini çıkan Yaşar Tunagür Hoca Kestanepazarı'ndaki görevini Edirne'de imamlık yapan Fethullah Gülen Hocaefendi'ye devreder. Gerçi Hacı Kemal'in Bütün dindarlara, din adamlarına büyük sevgi ve saygısı vardır ama, Edirne'den gelen bu genç çok geniş ufukludur. İmama yakınlığı, kısa zamanda bağlılık halini alır. Fethullah Gülen'den daha yaşlı olmasına rağmen, onun söylediklerini emir bilmeye başlar. Fethullah Gülen Hocaefendi'yle tanıştıktan sonra hayatı tamamen değişen Erimez için kader birliği ettiği 'hocasının' yanında son nefesine kadar sürecek bir hizmet koşusu, bir Eğitim, aydınlatma maratonu başlayacaktır. O, Hocaefendi'den gelen işaretleri, hatta imaları emir telakki eder; gücü nispetinde bunları yerine getirmeye çalışırdı. Hocaefendi'nin eğitime karşı olan hassasiyeti Hacı Kemal'de de neşet etmişti. İlk olarak, bin kişinin bir araya gelip yaptırdığı İzmir Fatih Koleji vücut bulur. Bu okul daha sonra dünyanın en zeki ve şampiyon öğrencilerini yetiştirecek Yamanlar Koleji'ne de temel olacaktır. Yamanlar Koleji'nin açılması için de Hacı Kemal Erimez'in büyük maddi ve manevi emeği geçti.

Fatih'in Harcındaki Emek

En büyük özelliklerinden biri muhacir olmasıydı. Kader, kendi evine dahi yılın sadece belirli dönemlerinde uğrayan Hacı Ağabey'i, bir dönem cağ açıp çağ kapayan İstanbul fatihinin mekanına getirir. 'Hocam' dediği, yanında konuşmaya bile çekindiği Fethullah Gülen Hocaefendi'nin belki laf arasında geçirdiği bir kelimeden, belki bir imadan hareketle İstanbul'a gelir. 'Hocası' işaret etmiştir, artık hizmet yeri İstanbul'dur. başka yolu yoktur bu işin. Takvimler 1982'nin Mart ayını gösterirken, İstanbul'un Fatih semtinde bulunan ve daha sonraları fizik, kimya, biyoloji, matematik dallarında dünya şampiyonları çıkartacak olan Fatih Koleji'nin ilk binası kiralanır. Okulda müdürden başka ne bir idareci, ne bir memur, ne de bir hizmetli mevcuttur. Sınıfların kapıları harap, camları kırık, duvarları çok kirli ve boyasızdır. İşte Hacı Kemal Ağabey böyle bir ortamda bir kaç ay öncesinden kolları sıvar ve büyük bir azim ve kararlılıkla okulu öğretim yılına yetiştirmeye çalışır. O tarihlerde yaşı altmışa dayanmıştır. Ayrıca şekeri, prostatı ve kalbinden rahatsızlığı vardır. Halinden de asla şikayetçi olmayan Erimez, günde üç beş saatlik uykuyla yetinerek gece gündüz demeden büyük bir heyecan, aşk ve şevkle, gerektiğinde tamirat ve tadilat işlerinde bizzat çalışarak, kesinlikle yetişmez denilen okulu öğretim yılına yetiştirir. Özel Fatih Erkek Koleji'nin harcına onun alın teri ve gözyaşı karışmıştır.

büyük gayretleri neticesinde yapılan okulun açılışında gözyaşını tutamayan Hacı Kemal, öğrenciler İstiklal Marsı'nı okurken hıçkırıklara boğulur. O dönem okul müdürlüğü görevini yapan Uğur Öztaş, okulun çok kısa sürede yapılıp öğretime açılmasını akıl almaz bir iş olarak yorumluyor: 'Okul o derece ihmal edilmişti ki, 1981/82 döneminde koca okula 15 öğrenci kayıt yaptırmıştı. Biz görevimize başladığımızda okulda 80 civarında öğrenci vardı. Bu öğrencilerin yarıdan fazlası ikmale kalmışlardı. Bir kaçı hariç tamamı imtihanlarda boş kağıt vermişlerdi.' Ama Erimez'e göre böylesi bir okulda da sevgi ve muhabbet neticesinde meyve alınabilirdi. Nitekim zaman onu haklı çıkardı.

Eksiğini gidermeyi kendine görev bildiği okulların sadece tamirat ve tadilatıyla, masraflarının karşılanmasıyla uğraşmaz; öğrencileri birer evlat gibi görür, üzerlerine titrerdi. Fatih Camii'ni ve avlusunu dolduran on binlerce genç insanın, onun arkasından döktükleri gözyaşında, mutlaka ki, bir dönem okudukları okulların birinde 'Hacı Kemal Ağabeyleri' tarafından ya okşanmış saclarının, ya da giderilmiş bir eksikliklerinin minnettarlığı akıyordu.

İnsana yapılan yatırımın çok uzun vadeli, fakat çok güçlü neticeler vereceği fikrini her zaman taşıyan Hacı Erimez, yatırım yapılmadığı taktirde 50 sene sonra ülkenin aynı kaoslarla başbaşa kalacağı kanaatindeydi.

Rüyasını Eğitimli Nesil Süslerdi

Kemal Erimez bir eğitimci olmamasına rağmen Eğitim ve öğretime niçin önem verdiğini çeşitli vesilelerle dile getirirdi. Ona göre eğitimin en önemli unsuru insandı. İnançlı, bilgili, görgülü, karakter sahibi ve cağının gerçeklerini kavramış gençler yetiştirmek gerekiyordu. 60'li yıllarda Tunagür Hoca'nın vaazlarını teybe kaydedip nasıl insanlara ulaştırıyorsa, son demlerine kadar da 'hocasının' geniş ufkunun eğitime dair yönlendirmesini insanlara ulaştırmaya çabaladı. Uğur Öztaş ne zaman bu konular gündeme gelse Hacı Kemal Ağabey'in kendisine ' Aman hocam, bu çocuklar yarinin idarecileri olacaklar. Ülkemize ve insanımıza hizmet edecekler. Çocuklarımıza gözünüz gibi bakin. onları çok iyi yetiştirmeye gayret edin' dediğini belirtiyor.

Onun insana önem vermesinin ardında kuşkusuz Efendimiz'in insana ve insanin eğitilmesine verdiği önemin etkisi çok büyüktü. Nitekim Peygamber Efendimiz'in büyük bir hassasiyetle yetiştirdiği sahabeler, asırlarca cihan medeniyetine muallimlik yapıp insanlığa ışık götürmüşlerdi. Bunun yanı sıra İkinci dünya Savaşı'nda her bakımdan büyük bir yıkıma maruz kalan Almanlarla Japonlar da 10-15 sene gibi kısa bir zamanda yetiştirdikleri insan gücüyle zenginleşip süper güç olmuşlardı. Kafasında; düşünen, okuyan, araştıran, mukaddesatlara karşı saygılı, kendisi için değil başkaları için yasayan gençlik profili vardı. Çocukları çok sevdiği için onları her gördüğünde duygulanır, hele bir de başarılarını duyarsa gözleri buğulanır ve sevinçten de ağlanabileceğini gösterirdi. Ona göre insan Eğitim ve öğretiminde en önemli öğe yine insan sevgisiydi. nasıl ki toy bir atın yanına evcil bir atı koyup onun evcilleştirilmesi sağlanıyorsa, insanın da böyle terbiye edilmesi gerektiğine inanan Hacı Abi yetişmiş insanlara büyük önem verirdi. Uzun zaman birlikte idarecilik yapan Uğur Öztaş, Erimez'in şöyle dediğini naklediyor: 'Her muallim, her bir terbiyeci; insanları, bilhassa Çocukları çok sevmek zorundadır. Öğretmende genel kültür, mesleki bilgi, mesleki sevgi, hoşgörü, adil olma, ciddiyet, disiplin, tevazu, sabır ve affedici olma özellikleri bulunmalıdır. Söz ve fiilleri uygun olmalıdır. Günümüzde pek çok öğretmen bu prensibi ihmal ettiği için gençliğimiz handikabın içindedir.'

Hacı Kemal Erimez, eğitimin sadece manevi yönleriyle değil, maddi yönleriyle de mükemmel olmasını arzu eder; çok defa da bu arzusunu gerçekleştirmek için elini cebine atmaktan kaçınmazdı. Onun Eğitim hizmeti için ne kadar maddi fedakarlıkta bulunduğunun olcusunu kimse tahmin edemiyor. Nitekim Fatih Koleji, FEM Dersaneleri, Yamanlar... bu olayı teyit eden örneklerden sadece bir kaçı. Kemal Ağabey'e göre ideal mektep maddi unsurlarıyla çağımızın insanını tatmin edecek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek seviyede ve çapta olmalıydı. O, okulun maddi yapısını, insan ruhuna ve psikolojisine tesir eden, eğitimi ve öğretimi tamamlayan bir unsur olarak görüyordu.

Mertlik Timsali

Ak sakallı, ak saçlı bir küheylan gibi koşturan 'Hacı Kemal Ağabey' bir dönem Necip Fazıl'ların çıkarmış olduğu gazeteye de maddi ve manevi yardımda bulunur. 1968 yılında gittikleri hacda Suudi Arabistan'da çıkan İttihat gazetesini Salih Özcan'la birlikte çadır çadır gezerek bizzat dağıtır. İttihat gazetesi o aralar maddi yönden çok sıkışıktır. Zeytinliklerinden elde edilen zeytinlerini satan Hacı Kemal henüz parasını alamamıştır. Salih Özcan kendisine gazetenin içinde bulunduğu zor durumu anlatır. Mertlikte yarışan Erimez, daha henüz eline geçmeyen parasını Salih beye devreder ve böylece gazete zor durumdan kurtulur.

Fethullah Gülen Hocaefendi'yle o kadar güçlü bir gönül bağı tesis etmişti ki Hacı Kemal Erimez, Hocaefendi'nin ufukta gösterdiği hedefin tarifini aldığı anda yerinde duramaz, adeta 'ilk ben ulaşacağım' dercesine geceyi gündüze katardı. Türk ve dünya insanına yapılan Eğitim ve kültür hizmetlerinde, hep 'ilk'lerin altına imza atması bu yüzdendi. Zaman gazetesinin açılısı da böyle bir azmin sonucuydu. Zaman'ın yayınlanması öncesinde ve sonrasında da Hacı Kemal Erimez tıpkı Türkiye insanının eğitimi için yaptığı koşuşturmayı yapar. Zaman gazetesinin merkezinin Ankara'dan İstanbul'a taşınmasında ve özellikle yeni binasının alınıp bugünkü duruma getirilmesinde çok büyük emeği oldu.

Gazetenin kuruluşu sırasında çok büyük sıkıntılar çeken Erimez, hayattayken, şu an Zaman gazetesi genel müdür yardımcısı olan Mehmet Arslan beye o günlerde çektiği sıkıntıları söyle anlatır. 'Gazete tek odalı bir yerde başladı; sobamız yoktu. Küçük bir tüpte hem çay pişirir, hem de ısınırdık. Sonra Allah nasip etti arsa bulduk. İş artık inşaata gelmişti. Şu andaki yedi katli binanın iki katini yapma planımız vardı. Benim maddi sıkıntım vardı. Kendime göre bir plan yapıp hali vakti yerinde bir hayır sahibinden çimento almayı planladım. Vereceğinden emindim. Fakat Bütün izahlarıma rağmen yardım edemedi. Yıkılmıştım. En büyük ümidim sönmüştü. Ağlayarak çıktım.Yolda Ağlayarak yürüyordum, belki yarım saat yürüdüm. Birden karşıma henüz bir-iki hafta önce tanışmış olduğum biri çıktı. Cadde ortasında ağlayışıma hayret ve hüzünle bakarak: 'Niye ağlıyorsun Hacı Abi' dedi. Derdimi ona açmak istemiyordum. Fakat ısrar edince olanları anlattım. Bizim Eğitim ve kültür hizmetlerimizi yeni tanıyor olmasına rağmen, gazete binasını kendisinin finanse edeceğini söyledi.' Zaman binasının yapımı sırasında Erimez ne vaktini, ne servetini esirger.

Orta Asya'nın Kurak Çöllerine Can Verdi

Bundan on yıl önce Orta Asya'nın kıraç topraklarında Türk okulları kurulacak, İstiklal Marşımız okunacak, bayrağımız göndere çekilecek dense kim inanırdı? Komünizm ile inim inim inleyen bu bölgelerde böylesine kısa surede, böyle bir değişimin yaşanacağını kimse tahmin edemezdi.

Maziden gelen vefa duygusuyla Hacı Abi buralara gitmekte de gecikmedi. çünkü kendisi ve nesli oralardan gelen esintiyle büyümüştü. O halde üçüncü kuşak olan günümüz Anadolu insaninin bu vefaya karşı vefasızlık etmesi düşünülemezdi.

Özlem isteği, istek aksiyonu doğurdu. İnsanlığa hizmetin Hakk'a hizmet olacağını düşünen, en büyük yatırımın insana yapılan yatırım olduğunu söyleyen, insanları eğiterek hallolmaz gibi görünen meselelerin hallolacağına inanan 'Hacı Ağabey' her zaman olduğu gibi yine 'ilklerden' olacak ve ata yurdundaki sahnede de yerini alacaktı. Orta Asya'da henüz bir Türk okulu dahi yokken gidip oradaki devlet erkanıyla görüşerek okulların açılması için protokoller, anlaşmalar imzalayacak, bu büyük hizmetin ata yurdunda yeşermesine zemin hazırlayacaktı. Çoğu insan, bu beyaz sakallı ihtiyarin niçin Orta Asya steplerinde canhıraş koşturduğunu belki anlamayacaktı. Fakat olsundu, o ne yaptığını biliyordu.

Oralarda Türkiye için gönüllü elcilik yapacak bir neslin temelinin atılmasında Erimez'in, nice Erimezlerin emeğini tarih tabii ki yazacaktı. Gerçi tarih yazsın, kendilerinden bahsetsin diye de yapmıyorlardı bunları.

Hacı Ata

Bir alperen gibi Orta Asya'yı karış karış gezen Hacı Abi bakanlara, bürokratlara açacakları okulları anlatırken kimi zaman hislerine engel olamıyor ve yaşlı gözlerinden akıttığı gözyaşlarıyla onları da ağlatıyordu. O artık ata yurdunun 'Hacı Atası' olmuştu. Tacikistan'ın onun hayatında ayrı bir yeri vardır. Tacikistan'daki iç savaşa aldırmaksızın mermilerin arasında korkmadan koşuşturmuş ve Tacikistanlılara altı tane okul açarak Bütün finansını da karşılamıştı.

Hacı Abi çevresindekilere, cahilliğin insanlığın başına çok dert açtığını, okuyanla okumayanın bir olmayacağını söylüyor ve yeni neslin teknolojinin son ürünlerinden faydalanarak yetiştirilmesini tavsiye ediyordu. Bu amaçla da Orta Asya'nın steplerinde teknolojinin son harikalarıyla donatılmış modern okullar açtı.

Ektiği tohumun mahsulünü belki göremeyecekti ama yine de Türkiye'nin bir dünya devleti olması için bu çocukların okuması gerektiğine inanıyordu. Tacik Türk Lisesi Genel Müdürü Abdullah Kayacan Hacı Kemal Erimez'in çocuklara karşı ayrı bir sevgisinin olduğunu belirtiyor: ' Hacı Abi Tacikistan'a geldiğinde Çocukları arayarak onların sıkıntısı olup olmadığını sorardı. Şefkat onun başlıca özelliğiydi. Çocukları sabırla dinler ve onları kırmamaya çalışırdı. Talebeler onun her şeyiydi. çocukların Hacı Atası olmuştu.' Tacikistan'daki Türk liselerinde okuyup Boğaziçi'ni kazanmış, okuyup tekrar ülkesine dönecek ve Türkiye'nin ücretsiz lobisini, elciliğini yapacak olan bir Tacik öğrenci Ağlayarak bakın neler anlatıyor: 'Hacı Abi'yi ve onun gibileri tanıdıktan sonra hayatımız değişti. Türkiye'ye karşı bakış açımız değişti.Ülkemizde savaş vardı ve bu insanlar bizlere eğitimimizi iyi yapmamız için imkan sağlamışlardı. Hacı Abi ileride Türkiye'nin Orta Asya ile ilişkilerinin daha sağlıklı olması için bizlerin okuması gerektiğini söyler, bu yakınlaşmada da bizlerin çok büyük bir payının olacağını ifade ederdi. Bizler okulumuzdaki basarili Eğitim sayesinde bugün Türkiye'nin en büyük üniversitelerinde okuyoruz.. Hacı Abi bizi çok severdi. Öyle ki, öz Çocukları onunla görüşmek için randevu alırken, biz Hacı Abi'yle istediğimiz zaman rahatlıkla görüşebiliyorduk. Hacı Abi Türkiye'de de bizim en büyük destekçimiz oldu. Tacikistan'daki Türk okullarından mezun olan 25 öğrenci bugün Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde okumakta olup, Erimezlerin attığı tohumların filizlendiğini gösteriyor.

Hacı Kemal Erimez, Ege deltalarında aradığı kılavuzu, ömrünü yarıladıktan sonra bulmuş, bir daha da bırakmamıştı. 'Hocası'nın dile getirdiği bir kanaat için, 'Neden söyle değil de böyle?' dediğine kimse şahit olmamıştı. Fakat suna şahit olunmuştu ki, son nefesine kadar kırılmayan bir manevi bağla birbirine bağlı olan Hocaefendi ile 'Hacı Abi'nin tepkileri, sezişleri bile benzerlik arz eder olmuştu. Sıkıntıyı ayni anda yasar, farklı mekanlarda da olsalar aynı şeye, aynı anda ağladıkları olurdu. Bu millete ve hayır hizmetlerine sarfedilmiş emeğin, sadakatin, teslimiyetin adeta bir Ebubekir'i olmuştu o. Kendisini iman ve millet hizmetine öylesine adamıştı ki, ailesini, çocuklarını aylarca görmediği oldu. Hocaefendi'yi tanıdıktan sonra, yani 30 kusur yıl, evinde bir gün bile Ramazan iftarı açmadığı söylenir. Onu Çocukları ve ailesinden daha iyi tanıyan, göz ağrısı talebeleriydi. Üst üste nükseden birçok hastalığa rağmen Orta Asya'ya gidip gelmeye devam etti. Tacikistan'a uçacağı bir gün, rahatsızlığı o kadar arttı ki, bir daha ayağa kalkmamak üzere yattı. Tacikistan'a uçamadı belki ama, on binlerin omuzunda ebedi aleme kanatlandı, uçtu.

Abdullah Kayacan (Tacik Türk Liseleri Genel Müdürü): 'Çocuklara, ülkenize hizmet edin derdi'

İnsanlığa ve Hakk'a hizmet etmek Hacı Abi'nin temel felsefesiydi. En büyük yatırımın insana olan yatırım olduğunu söylerdi. Bunu Orta Asya'da kurduğu okullarla gösterdi. Şefkat onun başlıca özelliğiydi. cahilliğin insanin başına çok şey açtığını söyler ve talebelere okumalarının şart olduğunu belirtirdi. Hacı Abi'nin emekleri boşa gitmedi. Buradaki okullarımızın ilk mezunlarından 25 kişi Türkiye'nin çeşitli yerlerinde okumaya hak kazandı. Hacı Abi bu Çocukları çok seviyor ve Tacikistan'a her geldiğinde onları mutlaka arayıp bir isteklerinin olup olmadığını soruyordu. Hacı Abi onlara hep sunu derdi. 'Ben size hakkımı helal ederim ama bir yerde helal etmem: Siz burada üniversiteyi bitirdikten sonra kendi ülkenize gideceksiniz. Orada görev alıp ülkenize hizmet edeceksiniz. Eğer ülkenize gitmezseniz, orada vazife alıp ülkenize hizmet etmezseniz, o zaman hakkımı size helal etmem' derdi.

Bahadır Halbekov (Tacik öğrenci): 'O bizim Hacı Atamızdı'

Hacı Abi'yle tanışmam 1991 yılında oldu. Bizim orada okul açmak için başvuru yapmışlardı. Iran da Türkiye'yle birlikte başvuru yapmıştı. Hacı Abiler, okulun konferans salonlarında bizim ailelerimize, yapacakları okul hakkında bilgi verdiler. Daha sonra devletimiz, okulların açılmasına izin verince biz de okula kaydımızı yaptırdık. Hacı Abiler Eğer gelmeselerdi biz su an İran'ın okullarında okuyor olacaktık ve Türkiye'yi tanımıyor olacaktık. Türkiye'den gelen hocalarla tanıştıktan sonra dünyamız değişti. Hacı Abi bizim çalışıp başarılı olmamız için elinden gelen tüm imkanları seferber ediyordu. O bizim Hacı Atamızdı. Hacı Abi'yi ziyarete gittiğimizde ondan ayrılmamızı istemiyordu. Biz onun sanki bir parçasıydık. Biz gittiğimiz zaman sanki vücudundan bir şeyler kopmuş gibi oluyordu. İnşallah buradaki okulumuzu başarıyla bitirip Hacı Abi'nin de istediği gibi memleketimize gidecek ve oralarda görev alarak hem memleketimize, hem de dünyaya faydalı işler yapacağız. Türkiye'yi çok seviyoruz. Hacı Abi'nin bizim üzerimizde çok büyük hakkı var ve inşallah biz bunu öderiz. Biz Hacı Abi sayesinde insanlara nasıl bakılması gerektiğini öğrendik. İnşallah bundan sonra Hacı Abi'nin yapacağı işleri biz yapmaya çalışacağız.

Uğur Öztaş (Arkadaşı) 'Teslimiyetini aksiyonla gösterdi'

bugün ülkemizin pek çok beldesini süsleyen ve Türk Milli Eğitimi'ne müspet katkılarda bulunan bir çok okul, yurt, üniversite ve hazırlık kurslarında onun da çilesi, gözyaşı, himmeti ve harcı vardır. Kemal Ağabey ayni zamanda çok vefalı bir insandı. O tam bir teslimiyet içerisindeydi. Aklıyla, ruhuyla, fikriyle, kalbiyle tam bir teslimiyet. Hangi hedef gösterildiyse tereddüt etmeden ilk koşanlardan oldu. Görebildiğim kadarıyla vefasını, bağlılığını ve teslimiyetini sözle değil aksiyonla gösteren bir hareket adamıydı o. Tacikistan'a çocuklar gibi sevinerek uçtuğuna inanıyorum. Halbuki Tacikistan çok tehlikeli bir ülkeydi. Okullar için, servet sayılacak yardımları nasıl topladığına şaşardım. Bu iş o kadar kolay olamazdı. Bunda muhakkak bir sır olmalıydı. Topkapı'daki Murad apartmanındaki dairede zaman zaman birlikte kalırdık. Birlikte kaldığımız bir gece yarısı yan odaların birinden gelen hıçkırık sesleriyle uyandım. Ses, yattığı odadan geliyordu. Teheccüt kılmış, elleri havada hıçkıra hıçkıra ağlıyor, gözyaşları o güzelim sakalını ıslatmış, yüzüne ayrı bir nuranilik katmıştı. Ertesi gün ziyaret edeceği muhatabının kalbine yumuşaklık vermesini Rabbinden niyaz ediyor, yalvarıp duruyordu.

Yaşar Tunagür Hoca: Hacı Kemal'in tüm işleri Allah içindi

Bizim Hacı Kemal ile olan dostluğumuz Fethullah Hocaefendi öncesine dayanıyordu. İzmir'e geldiğimde hazır bir Kestanepazarı buldum. Derken Hacı Kemal ile tanıştık. Tanıştığımız ilk günden itibaren yanımdan ayrılmadı. eğitime yönelik fikirlerini her zaman anlatırdı. Ben kendisine bir gün kolej kurma fikrimi açtım. Tabii çok büyük bir heyecanla hemen destek verdi. O zamanlar varolan bir kaç tane imam hatip lisesinin halk arasında, özellikle yüksek tabakadan insanlar arasında pek bir itibari yoktu. çünkü çoğunun çocuğu kolejlere gidiyordu. Biri sorduğunda benim çocuğum imam hatibe gidiyor diyemiyorlardı insanlar. Bir nevi utanıyorlardı. Bu yüzden biz de imam hatip terbiyesi verecek, aynı zamanda modern tüm imkanlardan da faydalanacak bir kolej açalım diye yola koyulduk. Hacı Kemal'in büyük gayretleriyle İzmir Fatih Koleji'ni nihayet açtık. Bizim bu başlattığımız memleketin yönetimini teslim edeceğimiz gençleri kötü fikirlerden, kötü cereyanlardan korumaktı. Daha sonra bu bayrağı Fethullah Gülen Hocaefendi'ye teslim ettik. Hacı Kemal de Hocaefendi'ye son derece derin bir bağlılıkla bu hizmette her zaman koştu. Hacı Kemal'in tüm işleri Allah içindi.

Erdoğan Tüzün (CHA Eski Genel Müdürü): Zorun altına girmeyi severdi

Cenazede acaba neden o kadar insan onu uğurlamaya gelmişti? O kadar insanı nasıl etkilemişti de o insanlar onu son yolculuğunda yalnız bırakmamışlardı? Hacı Abi kaliteli insan yetiştirmenin eğitimden geçtiğini çok iyi biliyordu. İnsana yapılan yatırımın çok uzun vadeli de olsa kalıcı semereler vereceğini hep söylerdi. yatırım yapılmazsa ülke olarak şu an yaşadığımız sıkıntıların ileride yaşanacağını biliyordu. Bir yerde ufacık bir pırıltı görse oranın ateşlenmesi için elinden geleni yapardı. Bir okul binası yapılsa ve içine öğrenciler girse cennete girmiş gibi sevinirdi. Gençlerden beklediği çok şey vardı. O, zorun altına girmeyi severdi. Hizmet delisi bir insandı. Zaten hanımı ve kızı vefat ettiğinde yanlarında bulunamamış ve Orta Asya'nın steplerinde koştururken aranıp haber verilmişti. Bir gün Uluborlu'da Mehmet bey adında bir zengin esnafın ziyaretine gittik. Hacı Abi de Van'daki Serhat Koleji'ni tamamlamış ve gelmişti. Mehmet bey memleketine bir şeyler yapmak isteyen birisiydi. Birtakım çalışmalar da yapmıştı. Fakat yaptığı hayır işlerinde bir türlü başarılı olamamıştı. Biz onun yanına gittiğimizde Hacı Abi'ye 'Hacı Kemal, sen her elini attığın işte muvaffak oldun. Fakat benimse elim böğrümde kaldı' deyince Hacı Abi ona dedi ki: 'Biz istişare neticesinde Bütün işleri yapıyoruz. Kendi aklımıza ters gelse de istişareden çıkan kararı uyguluyoruz. Onun için Allah da muvaffak ediyor. Siz münferit hareket ettiğiniz için eliniz böğrünüzde kalıyor' dedi. Kemal Abi'nin Bütün koşuşturmalarının altında yatan sebep; devleti ve milletine olan sevgisi ve Yaradanına olan bağlılığıdır.

Mustafa Başarı (Coşkun Kolejleri Eski Genel Müd): Aklı hep okullardaydı

Hizmetlerinden bir gün bile odun vermeyen Hacı Kemal Abi, hastalığı sırasında hastalığından ziyade okullar hakkında konuşurdu. Akli hep okullardaydı, gençlerdeydi. Yorgunluk, duraklama onun yaratılışında yoktu. Ben onun hastanedeki son on gününden başka oturduğunu hatırlamam. Bir gün Kırgızistan Milli Eğitim Bakanı'na yapacağı okulları anlatıyordu. Birden duygulandı ve ağlamaya başladı. Baktım bakan da ağlıyor. Milli Eğitim Bakanı Hacı Abi'ye o anlattığınız okulları burada da açalım. Biz elimizden gelen tüm imkanları size hazırlarız deyince bu sefer de sevinçten gözyaşlarını tutamadı Kemal Abi. Orta Asya'da daha okul yokken oralara bir alperen gibi gidip arkadan geleceklere zemin hazırladı. Takvada da çok titiz bir insan olduğundan ilk gittiği günlerde en fazla Sıkıntıyı yiyecekler hususunda çekti. O gönül verdiği davadan o kadar fedakarlık yapmıştı ki, Çoğu zaman ailesinden ayrı kalıyordu.

Celal Erimez (Oğlu) 'Yılda bir ay bizimleydi':

Babamın en büyük özelliği evde çok az bulunmasıydı. Hal ve hareketi bizimle neden fazla ilgilenemediğini anlatıyordu. Biz onun öz çocuklarıydık ama, o diğer Çocukları da en az bizim kadar severdi. Bizimle ilgilenemediğini bize hiç söylemezdi. Ama yakın arkadaşlarına anlatırmış. Babamın bizimle ilgilenmediğine üzüldüğünü onlardan duyardık. Evde boş şeyler konuşmazdı. Babamı biz on bir ayın belki bir ayı görüyorduk. Bundan rahatsız olmuyorduk; çünkü yaptığı ulvi işin farkındaydık. Çevremizdeki insanlara okul hakkında, Eğitim faaliyetleri hakkında sohbet eder ve bu tür işlerde kendilerinin de bulunmasını isterdi. Bir insan için gerekirse milyarların harcanabileceğinden bahsederdi.

Hacı Kemal Erimez Hakkında Fethullah Gülen'le Röportaj

O, hep bir adım önde yaşadı

Kamil ruh ten urbasından sıyrıldı. Kemalini dostlarının zihinlerine nakşettikten sonra Rabbine doğru süzüldü. Geride kalanlar daha bir Özlem içinde olacak artık. Zira, gariplerin berzahı 'Özyurt'undan sonra 'Kemal' ine de kavuştu. Geçen cuma anladık 'Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun' mısraının derinliğini.. Ardından Hacı Kemal Ağabey'e yurdunu yuvasını unutturup sınırlar aştıran şevk ma'kesinden dinledik onu. Mesleğin hakkını verip bu sohbeti sizlere aktarmak boynumuza borç olmuştu. Ama hakkıyla intikal ettirmek ne mümkün... Ne diyelim 'Hata edenlerin hayırlıları tevbe edenlerdir' demekten başka... Özrümüzün kabulünü dileyerek Söz incilerini duru vicdanlarınıza arzediyoruz.

- Hacı Kemal Ağabey ile eskilere dayanan bir dostluğunuz var. Onun sizde iz bırakan en belirgin vasıfları nelerdir?

Hacı Kemal, zannediyorum çoğumuzdan, çoğundan bir kaç kalem öndedir. Çok kimseye hakkı geçmiştir. Çok kimsenin elinden tutmuştur. Eskiden beri doğru bildiği şeyde koşturup dururdu. Çok vefalı biriydi. Bu açıdan bazı insanlar vardır ki, işte bir kaç insanla aralarında alacakları verecekleri vardır. Hakları vardır. Fakat Hacı Kemal'in çok kimseden alacağı vardır. Civanmertliği, bu hizmette inandığı çizgide -nasıl inanıyorsa- o uğurda niyetine göre ömür boyu koşması... Hele son zamanlarda Orta Asya'da yaptıklarıyla belgeselleştirilmesi gerekli olan bir irfan abidesi, bir değerler abidesiydi o.

- 30 yılı aşkın bir süredir hizmet eden Hacı Kemal Ağabey'in hizmet etmeyi irade etmesi ile Allah'ın ona olan lütufları arasında nasıl bir irtibat vardır?

Bu koordinasyon veya münasebeti tenasüb-ü illiyet prensibi açısından ele alıp ifade etmemiz mümkün değil. İnsan iradesiyle bu mazhariyeti hasıl etti desek, o zaman iradeyi çok abartmış oluruz. Ama şart-i adi planında Bütün insani değerlere, insani faziletlere, insanın yükselmesine, o irade, yerinde bir rıhtım, yerinde bir alan ve yerinde de bir rampa olur. Onunki nasıl bir iradeydi, onun takdiri bize düşmez. Hele su ilk misafir olduğu gecede onu kendi Rabb-i Kerimi bilir. Hakimlik ve hakemlik vazifesini bize vermemişler.

Bir diğer yani da bazen, insanlardaki Küçük istidat ve liyakatlara tedelli yoluyla, tenazul yoluyla ilahi inayet geliyor, ulaşıyor. Bu defa da o ilahi inayet yönlendirici oluyor. tıpkı Seyr-i süluku ruhanide, cezbi iczaba gelen insanların halleri gibi. artık onlar pek de iradelerini kullanmıyorlar. Belki o cezb-i incizab dalgalarıyla sürekli bir kuvve-i kudsiye, bir cazibe merkezi tarafından çekiliyorlar. Benim itikadım daha ziyade o merkezde. Rabiatu'l Adviye Hazretleri Cenabı Hakk'a tazarru ederken : 'Allahım Benim sana olan alakam ve aşkım değil; Senin bana olan alakan ve muhabbetin hürmetine..' diyor. Bu açıdan o tedelli ve tenezzul çok önemlidir. Allah Öyle diledi, Allah Öyle eyledi şeklinde bakmak garantili bir şeydir. çünkü insan bir sebeple belli bir noktaya gelmişse ve o sebebi az da olsa seziyorsa - ki o sebebin sezilmemesi ayrı bir ihsan-i ilahidir - o zaman o ihsan bir mekre dönebilir. Az bir şey aklinin köşesinden yaptım, ettim, çattım, becerdim... gibi şeyler geçse mekre dönmüş olur. Çünkü bunlar Kur'an-ı Kerim'de hep Allah düşmanları tarafından söylenmiştir.

Hiç bir peygamber ben bilirim demez. Hususiyle Alemin Efendisi 'Ne nezdimde hazineler olduğunu iddia ediyorum, ne de bir şey bildiğimi' buyuruyor. Ben bilmem diyor. Ben bilmem sözü o kadar çok ağzından çıkıyor ki gerçekten hiç bir şey bilmediğini zannedersiniz. Ama Bütün insani bilgiler bilgisinin yanında deryadan bir katre kalan Allah'ın bilgisine göre Hızır vari meseleye yaklaşmak icap ediyorsa öyle demek düşer. Cenabı Hakk'ın o inayeti bize sadece bilme, bildirme, duyurma, hissettirme ve sevk etme mevzuunda değil. Hemen hayatın her safhasında öyledir. Bu sebeple İlahi inayet öncelikli yaşıyoruz seklinde yaklaşmak daha isabetli olur. Ama onun belki bir istidadı, bir liyakati vardı. Sonradan da bu insan bu işleri böyle ortaya koyunca, -biraz evvel de 30 sene ciddi bir vefa hissi ile hizmet ettiğini söyledim- onun gibi bu kadar hizmet etmiş olan başka insanlar da vardır ve bu insanların muhakkak Küçük hataları olmuştur. Hata edenlerin hayırlıları tevbe edenlerdir fehvasınca hata yapanlar hakkında konuşanlar, hata edenin tevbe etmiş olması ihtimaline binaen affedilmez bir hataya düşmüş olurlar. Hele bir de hata ettin, hata etti dedikleri kimse ile buluşup helallik alamamışlarsa Hafazanallah!...

Şimdi bu insan (Merhum Hacı Kemal Ağabey) bir ihsan dalga boyunda istifadeleri olmuş, sonra bu yol girmiş ve bu yolun hakkını yerine getirmişse -Eğer getirmişse şayet- liyakatini ortaya koymuş demektir. Bu da şu demek olur: Allah gelecekte onun çok yüksek bir performans ortaya koyacağını biliyordu, bildi ve dolayısıyla başta onu böyle hidayet etti dersiniz.

- Hali vakti yerinde olmasına rağmen gözü dünya malında pek olmadı. Çok mütevazı bir hayat yaşadı. Bunun altında yatan sır perdesi nedir.?

Ben onun geniş imkanlara sahip olduğu dönemleri bilirim. Dükkanlarını sattı, evini sattı... Ve ben doğru mu söyledim, yanlış mı söyledim, kendi hakkımda hüküm vermeseydim daha rahat konuşurdum ama... Yani, 'Hacı Kemal, senle benim evimiz olmaması lazım, dünyaya çalışıyoruz hissini etrafa uyarmayalım' diye söylerdim hep. Oysa ki, objektif düşünce olarak çoluk çocuğu olanın başını sokacağı bir evi olmalı. Kira, evden eve taşınma çok şirin değil. O, zannediyorum çoklarından akıl almış, çoklarına akıl vermişti. Eskiden evi vardı, fakat vefat ederken ilk sekerata girdiği anda bir garip olarak ölüm anına girdi, yabancı bir evdeydi, hatta Çocukları bile yanında yoktu. Allah o lütfu da ona ihsan etti. çünkü buyruluyor ki; 'Garip ölen şehittir'. İlk sekerata girdiği zaman yanında kimsesi yoktu.

- Hizmet-Eğitim aşkından ve cömertliğinden biraz bahseder misiniz?

Çok cömertti. Bunu bütün arkadaşları bilirler. Ben Ege'de gezici olduğum zaman da - onun çocukları o zaman küçüktü, ben evinde de kaldım- teybi elinde ben nereye gittiysem o da oraya geldi. Bizim yaptığımız bir hizmet olmayabilir. Fakat onlar bir hizmet kabul ettiklerinden dolayı niyetlerine göre sevap alırlar. Cömertlik çok önemlidir, bir iki defa size arzetmiştim kuyruklu yıldızlar gibi gezen büyük veliler vardır. Mesela İbn-i Ethem gibi ve bunlardan birisi de İbrahim Havas. Bunlar belde belde dolaşırlar, Anadolu'yu kaç defa baştan aşağı taramışlardır. Hadis-i Şerifte buyuruluyor ki 'cömert insan fasık da olsa cennete girer'. Hacı Kemal fasık değildi. Fakat cömert bir insandı. Çocuklarının bugünkü sarraflık işleri olmasa Hacı Kemal'in şahsi adına hiç bir şeyi yoktu. Onun bir şahidi de Yahya Bey'dir. Benim onda takdir ettiğim çok evsaf vardır. Kendini unutacak kadar fenafi'd-dava, fenafi'l-hizmet bir insandı. Arzettiğim gibi 80 senesi, Bütün arkadaşların bir Civanmertliği vardır da, -6 sene çok ciddi sıkıntı yaşadım- bu sıkıntı zamanlarında o, ilk günden itibaren hep yanımda oldu. Aramızda böyle de bir uyum vardı. Tabii insanın bunları unutması mümkün değil. Yani hayatımda onun o kadar çok civanmertliğine şahit olmuşumdur ki saymakla bitiremem.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.