Gülen Şiirlerine Roman Havası

Mütevazı bir stüdyoda doldurulan 'Mumlar Gibi' albümünde Soner Köse, Fethullah Gülen Hocaefendi şiirleri için yaptığı besteleri okuyor. Arkasında Yalova'nın sıcakkanlı, özgür ve neşeli Romanları... Notanın ne önemi var; mühim olan dostluk, arkadaşlık... Elimizde bir ilk albüm; 'Mumlar Gibi'... Ve adını daha önce hiç duymadığımız bir müzisyen Soner Köse... Ne onu tanıyoruz ne de albümde çalan müzisyenleri, tanıdık olan tek şey; Fethullah Gülen şiirleri... 'Ayyüzlüm', 'Sen', 'Rüyamda Gördüm Seni', 'Aşılmaz' ve albüme adını veren 'Mumlar Gibi'... Sanatçının, Gülen şiirlerinin daha çok kişiye özellikle de gençlere ulaşmasını istediği aşikâr. Böyle bir dönemde, yani albüm çıkarmanın enikonu cesaret gerektirdiği, yapımcıların sadece dağıtımcılığa soyunduğu bir dönemde, popüler bir yaz albümüyle de çıkabilirdi karşımıza...

Albüm, Hocaefendi şiirlerini sevenler için ayrıcalıklı bir yerde duracak, şiirleri bir de Soner Köse yorumuyla dinlemeye değecek kuşkusuz; ama gözden kaçması muhtemel bir noktaya dikkatinizi çekmek isteriz; bu albüm için stüdyoya giren müzisyenler Yalova'nın Roman çalgıcılarıdır. Daha ilk şarkıdan başlayarak bütün parçalara sirayet eden özgür, renkli ve neşeli hava bildiğimiz Roman havasıdır.

Nasıl? İşin seyri değişti değil mi bir anda? Avrupalı Romanların o ülkeden bu ülkeye sürüldüğü günlerde, bizim Romanlar, 'ağabey' bildikleri bir sanatçının ilk albümüne yardım etmek için stüdyoya koşuyordu demek ki! Şu durumda bizim de Yalova yollarına düşmemiz kaçınılmazdı. Nasıl bir ortam vardı orada ki, üniversitede keman ve piyano eğitimi görmüş, uzun yıllar kolejlerde müzik öğretmenliği yapmış bir müzisyenin yolu Roman çalgıcılarla kesişebiliyordu. Birlikte sahneye çıkıyor, kahvede çay içip, gerektiğinde stüdyoya girebiliyorlardı, iş ortaklığı zamanla dostluğa dönüşebiliyordu. İçimiz coştu demek ki, kendimizi Yalova'daki Roman mahallesinde bulduk bir anda. Dışarıda yağmur vardı, kahvede gürül gürül yanan bir soba, tavşankanı çaylar, masanın etrafında udun, bağlamanın tellerine, kemanın yayına Hocaefendi şiirleri için dokunmuş, klarneti ve hatta neyi bu kez bir başka üflemiş Roman müzisyenler... Onların özel bir dili olmalı, müzik dili, işte o dilden çok iyi anlayan Soner Köse, 'Haydi biraz da müzik' deyince masadan nasıl kalktıklarını, klarnetlerin, darbukaların görünmez köşelerden ortaya nasıl fırladığını görmeliydiniz. Konuşurken nasıl da nazlılar hâlbuki, neredeyse isteksizler. Şiirleri oldukça 'hisli' bulduklarını söylüyorlar neyse ki, sözler güzel olmasa bu kadar güzel çalamayacaklarını, Soner ağabeylerinin de Allah için on numara besteler yaptığını...

Bizim bildiğimiz, Romanlar nota bilmez, aşina oldukları parçalar neyse; ama çiçeği burnunda besteleri yorumlamaları zor olmadı mı acaba? Zor olmuş tabii, klarnetçi Yalçın Celayir mesela, dört beş gün gidip gelmiş stüdyoya. O süreci bakın nasıl anlatıyor Yalçın; "Soner abimiz, 'albüm çıkarcam' dedi, 'hayırlısı olsun abi' dedim, 'biz de elimizden geldiğince yardımcı oluruz' dedim. Çalarken çok tereddütte kaldım. Kasete çalıyoruz, insanlar dinleyecek diye birkaç gün stres oldu, sıkıntı oldu. Soner abim 'Rahat ol, içinden gelen duygunla çal!' dedi, biz de yansıttık yani içimizde olan duyguları." 'Duygu', Romanların hamurunda var, notasız müzik olur; ama duygusuz olmaz. Albümde org çalan Eyüp Coşkuner de, "Ne kadar nota bilmesek de sonuçta Romanız ya, Roman kanı var ya bizde." diyor gülerek, "O duygu içimizden geliyor zaten ablacım." Evde şarkı söyleyen annelerine salça kutularıyla ritim tutan çocuklar onlar ne de olsa... Soner Köse de zaten o Roman kanını seviyor. Notayı önemli ve gerekli bulsa da notanın dışına çıkmakta bir beis görmüyor.

Albümde çalanlardan kimi, canlı performanslarda sahnenin tozunu attırmış; ama stüdyoya ilk defa girmiş müzisyenler. Kiminin de ünlü şarkıcıların arkasında çalmışlığı var. Ersin Celayir onlardan biri. Soner abisi, 'Kaset yapıcam gelir misin?" deyince "Başımla beraber" deyip imdada koşan Ersin, Hakkı Bulut'un orkestrasında keman çalmış bir ara. Babası Zeynel de, Müslüm Gürses'in ritimcisiymiş. Romanlarda zaten müzik aile geleneğidir, babadan oğula hiç kesilmeden akan bir ırmak gibidir. Her zaman böyle midir, hayır!

Gelişiyle, kahveyi ve masanın etrafında oturanları bir anda hareketlendiren Yusuf Adnan Özçelik mesela, müziği babasından değil de mahalleden kapanlardan. "Bizim ailede müzikle ilgilenen yoktu. Müziği ilk balon satıcılarından duydum, sonra dilli kaval çalanları gördüm ve ilk kavalımı su borusundan yaptım. Hâlâ, su borusuyla çaldığım için 'Mahallede su borusu bırakmadın diye takılırlar bana." İbrahim Tatlıses, Kibariye, Burhan Çaçan, Tüdanya ve Mustafa Topaloğlu ile çalışan Özçelik, hatırı sayılır bir müzisyen olduğundan Soner Köse tarafından keşfedilmesi zor olmamış. "Güzel ney üfleyen biri" denildiğinde parmaklar onu göstermiş. Albümde sadece ney değil, kaval ve bağlama da çalan Özçelik, 'Mumlar Gibi' albümü için ne diyor bakın; "Soner arkadaşımızla fikir birliği içinde çalıştık. Biz 'Şurası böyle olursa daha güzel düşer' deriz, Soner saygı duyar. Ney kayıtlarımız on gün sürdü. Bugün çaldığımı yarın beğenmedim. Parçaların ruhuna giremedik. Notasız çalıyoruz yani hissiyatla. Sıfır parçalarda zorluk çektik; ama aştık. Sözler çok güzel, ilham veriyor söylerken. Hissiyatlı çaldık biz de." Bir ara, gülüşmeler oluyor masada, "Yusuf abimizi de safımıza çekeceğiz yakında." diyor biri. Meğer beş vakit namazında Romanlarmış bizimkiler, hatta ehli tariklermiş de o taraklarda şimdilik bezi olmayan Yusuf Özçelik'i de yanlarına almak isterlermiş.

Baştan dedik ya, söz çabuk tükeniyor Romanların arasında, ille müzik olacak. Soner Ağabeyleri önde, onlar arkada; ama aralarında hep bir göz teması, bir anda şenleniyor Pala Dayı'nın kahvesi... Kahve onların ekmek teknesi, müzisyen arayanlar onları burada bulacak, 'keman' deyince karşı masadan bir el kalkacak, 'klarnet' deyince, yan masadan... Bu mahallede hep müzik olacak, bu akşam, yarın akşam ve sonraki akşam... Bilmeyen var mı, Romanlar böyledirler, çalgısız yaşayamaz ölürler.

Biz onları kendi mahallelerinde bırakıp aşağıya, Yalova şehir merkezine iniyoruz. Soner Köse'nin burada bir müzik evi var. Romanların da sıklıkla uğradığı, kimi zaman bir ney, kimi zaman keman ya da bağlama teli ödünç aldıkları bu mekân, hem albümün doldurulduğu hem de dostlukların pekiştiği bir yer aslında. Yalova'da başka müzik evi mi yok, var; ama Roman mahallesinden Yıldıray İrik'in de dediği gibi, Soner Bey'in sohbeti güzel geliyor onlara, alçakgönüllülüğü, giderken, gelirken selam alıp vermesi, hatta hamurları müzikle yoğrulmuş birkaç Roman çocuğa nota belletmesi...

Kudret Oğrak ve Ayhan Celayir, haftada bir iki defa bu müzik evine gelip, ileride onları Bursa, İzmir, belki İstanbul'daki müzik piyasasına taşıyacak notalara hâkim olmaya çalışıyorlar. Kudret'in teyzesinin oğlu mesela, nota bildiği için iyi yerlerde çalıyor şimdi; ama onun çaldığı mahallede beğeniliyor mu, ı ıh... Niye öyle Kudret? "Nağmesiz çalıyor abla, kupkuru bir müzik, insanın içini coşturmuyor. Ben de nota öğrenecem; ama hem de kıvıracam, müziği süsleyecem yine." Ufacık yaşta işin sırrını çözmüş Kudret, ne diyelim; "Bizde hem merak var, hem de duygu.' deyip çekiliyor kenara. Soner Köse de Romanlardaki merakı teyit ediyor; "Romanlar müzik aletinin en orijinalini, en kalitelisini, mümkünse el yapımı olanını bulmak isterler. İnsan sesine en yakın, en doğal sesin peşindedirler. Yeni bir müzik evi açıldığında da muhakkak gidip incelerler."

İşte böyle, mütevazı bir stüdyoda el yordamıyla hazırlanan müzik albümünün arkasındaki hikâye... 'Roman açılımı' zaten varmış bu ülkede... Roman mahallesine gidip gelenler, kahvede çay içip sohbet edenler, birlikte çalıp söyleyenler olduğuna göre...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.