Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Türkiye'nin Menfaatleri Neyi Gerektiriyorsa Onu Yapıyor

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı 10. yılını kutluyor. 1994 yılının Ocak ayında, aralarında Fethullah Gülen'in de bulunduğu bir grup gazeteci-yazar tarafından kurulan vakıf, diyalog, toplumsal uzlaşma ve küresel barış olarak benimsediği misyonuna uygun olarak bugüne kadar birçok ulusal ve uluslararası faaliyete imza attı.

1995 UNESCO Hoşgörü Yılı çerçevesinde çeşitli kesimlerden insanlara verdiği 'hoşgörü ödülleri' ile kendini kamuoyuna tanıtan vakıf, ülkemizde son dönemde birçok sivil ve resmi kurumun sahiplendiği 'diyalog iftarlarını' da başlatan sivil toplum kuruluşu. Türkiye'de bir dönem kimsenin iletişim kurma ihtiyacı hissetmediği Musevi ve Hıristiyanlara yönelik diyalog çalışmalarında önemli mesafe kat eden vakıf, dünya genelindeki barış çabalarına da destek verdi. Abant toplantıları ise vakfın en fazla ses getiren organizasyonlarından birisi. Altı yıl Türkiye'de devam eden ve daha sonra yurtdışına açılan Abant Platformu dışında, Avrasyalı aydınların buluşma noktası olan Diyalog Avrasya Platformu ile medeniyetler arası diyaloğu kendine amaç edinen Kültürlerarası Diyalog Platformu da bütün dünyada yakından izlenen organizasyonlar arasında yer alıyor. Bu kadar büyük bütçeli ve uluslararası faaliyeti gerçekleştiren vakıf hakkında elbette bazı soru işaretleri de zaman zaman gündeme geliyor. Vakfın 10 yıllık sürecini Başkan Harun Tokak'a sorduk.

Gazetecilik ve yazarlıkla ilgili meslek örgütlerinde görülmeyen faaliyetler yürüttünüz. Neden böyle bir tercih?

Mesleğin icrası ve o konuda karşılaşılan sıkıntılarla uğraşan TGC ve Basın Konseyi gibi meslek kuruluşları zaten vardı. Bir de bizim aynı şeyi yapmamıza ihtiyaç olmayacağını düşündük. Bunu, varlık sebebimizi açıklamak için söylüyorum. Yoksa medya ve medya çalışanlarının problemleri ile, projeleri ile ilgilenmeyeceğimiz anlamında söylemiyorum.

Sizce eksik olan neydi?

Gazeteciler ve yazarlar, ülkenin aydın kesimini oluşturan dilim içinde yer alıyor. Medya vasıtasıyla da entelektüel birikimi belli ölçülerde kamuoyuna arz ediyorlar. Fakat dünyanın gidişatına bakınca bizim ülkemiz gibi dinlerin ve kültürlerin binlerce yıllık birikimine sahip ülkeler için daha fazlasına ihtiyaç olduğu görülüyordu. Görüşlerin medya vasıtasıyla arzı yeterli gelmiyordu bize. Görüş sahiplerinin, inanç sahiplerinin, kültürel zenginliğimizin renklerini ve tonlarını oluşturan kesimlerin fiziken de bir araya gelmelerine ihtiyaç duyulduğunu hissediyorduk. Yüz yüze konuşmak, his alışverişinde bulunmak için aynı mekanları paylaşmanın önemini vurgulamak istiyorduk.

Hedeflerinize ulaşabildiniz mi?

Vakfın kuruluşu nedeniyle Dedeman'da yaptığımız açılış programında Onursal Başkanımız Sayın Fethullah Gülen, "Türkiye'de ve dünyada demokrasinden geriye dönüş olmayacaktır." demiş ve bu söz tahmin edilemeyecek ölçüde yankı bulmuştu. Demek Türkiye'de demokrasi ihtiyacı ve özellikle dindar kesimin İslam'la demokrasiyi birbirine engel olarak görmüyor olması çok ilgi çekmişti. Bu ilgi de gösterdi ki aynı ülkenin insanları olarak bir araya gelmeye ve daha yakından birbirimizi tanımaya, kucaklaşmaya ihtiyaç vardı. Nitekim 11 Şubat 1995 yılında Polat Renaissance Otel'de verdiğimiz iftarda bütün renk ve desenleriyle Türkiye bir fotoğraf karesinde yer aldı. 4 Ocak 1996'da "Hoşgörü Yılı" münasebetiyle vakfımız 'Hoşgörü Ödülleri' vermiş ve ödül töreninde öyle bir el ele tutuşma sahnesi yaşanmıştı ki, bu sahne bütün Türkiye'yi heyecanlandırmıştı. Mesela Bosna Hersek'te yaşanan insanlık dramı karşısında dünyanın dikkatini oraya çekmek için Dünya Karması ile Türkiye karması maçı tertipledik. O maçtan elde edilen gelirler Bosna'da açılan üç Türk okuluna gönderildi. Şimdi orada açılan Türk okullarında Bosnalı, Sırp ve Hırvat çocuklar aynı sıralarda eğitim görüyor. Eminiz ki o çocuklar babalarının düştükleri hatalara düşmeyecekler.

Vakıf uzun yıllardır, medeniyetler çatışması tezine karşı anti - tezler üretiyor ve medeniyetler diyaloğu için toplantılar düzenliyor. Türkiye içinde de bir çatışma tehlikesi hissettiğiniz için mi bu konuya bu kadar odaklandınız?

Evet o dönemlerde çatışma tezleri çok güçlüydü. Bir yanda medeniyetler çatışması tezleri, diğer yanda ise ülkemizde yaşanan kutuplaşmalar söz konusuydu. Buna karşılık ilk uluslararası toplantıyı 'Medeniyetler çatışmasından diyaloğa' ismiyle düzenledik. Yerli yabancı birçok bilim adamı 1997 yılındaki bu toplantıda küresel barış ve uzlaşma mesajları verdi. Ancak bizi daha çok ilgilendiren ülkemizde yaşanan problemler oldu. Türkiye'de sürekli gerginlik sebebi olabilecek konular vardı ve insanımız bugün artık geride bıraktığımız konularda, Türk-Kürt; Alevi-Sünni, laik-anti laik olarak cepheleşmişti. Kısacası o yıllar gerilimli yıllardı. Ortak paydalara değil, ayrılık noktalarına vurgu yapılan bir dönemdi. İşte bu toplumsal psikoloji Abant Toplantıları'nı gündeme getirdi. Ülkemizin yaşadığı sıkıntıları her kesimden insanla tartışabileceğimiz bir platform oluşturma ihtiyacı ortaya çıktı. 1998 yılında yapılan ilk Abant toplantısına ilahiyatçılardan ateistlere, liberallerden milliyetçilere kadar her kesimden insan katıldı. Abant toplantıları 6 yıl Türkiye'de devam etti ve bu yıl yurtdışına açıldı. Toplantıların kurucu başkanı halen devlet bakanı olan Prof. Dr. Mehmet Aydın'dır. Zaten toplantıların artık uluslararası boyuta taşınması kararı da son Abant toplantısında önerildi. Danışma kurulu da bu yöndeki öneriye uygun bir karar aldı. Yurtdışında ilk toplantıyı Washington'da yaptık, ikincisi Türkiye için hayati öneme sahip AB'den müzakere tarihi almadan önce aralık ayında Brüksel'de olacak.

Dinler arası diyalog faaliyetleriniz toplumun önemli bir kesiminden destek aldı; ama sert eleştirilere de maruz kaldı. Bu ilişkilere neden bu kadar önem verdiniz?

Eleştiriler olabilir, yapılanları beğenmeyenler, hatta yeterli bulmayanlar da çıkacaktır. Ancak şurası unutulmasın ki, küresel barışa gidilecekse dinler burada çok önemli bir rol oynayacak. Eğer dinler arasında bir uzlaşma ve barış sağlanırsa bu, ülkeler arası ilişkilere yansıyabilir. Bakın biz Ermeni patriğini iftarımıza davet ettik, artık her yıl Sayın Patrik Mesrub 2 kendisi Müslümanlara iftar veriyor. 2000 yılında Harran'da 'Ortak Ata Hz. İbrahim Sempozyumu' yaptık ve üç büyük dinin temsilcilerini Hz. İbrahim'in yurdunda bir araya getirdik. Bu toplantının ikincisi bu yıl Mardin ve İstanbul'da yapıldı. Bu buluşmalar Avrupa Birliği süreci için de son derece önemlidir. Bu, AB için aynı zamanda bir lobidir. Hatta Patrik Mesrob bizzat giderek Avrupa'da Türkiye'nin AB üyesi olmasının önemini anlattı. Sonuçta hem küresel barış hem de Türkiye'nin çıkarları dinler arası diyalog ve uzlaşma yönündedir. Çünkü kendi içinde diyaloğu sağlayamayan bir Türkiye dış dünyaya açılırken özgüvenini koruyamaz. Biz içerideki diyalog için çalışıyoruz. Türkiye çağdaş dünya ile rekabet etmek istiyor; ama bunu yapabilmek için önce kendi toplum kesimleri arasında köprüler kurmalı. Bizim de temel hedefimiz Türkiye'nin önemli çıkarlarına ulaşmasında çorbada tuz misali bir katkı sağlayabilmektir.

Tepki alan bazı etkinlikleriniz daha sonra birçok kurum tarafından sahiplenildi? Artık herkes diyalog iftarları veriyor. Siz bu durumda 'demek ki doğru yapmışız' mı diyorsunuz yoksa rahatsız mı oluyorsunuz?

Hayır kesinlikle rahatsız olmuyoruz. Zaten bu kültürün yaygınlaşması için bunları yapıyoruz. Amacımız buydu ve gelişmeler doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Bize göre herkes diyalog çabalarına omuz vermeli. Bu çalışmalar yaygınlaşmalı ve alanı genişlemeli, yeter ki samimi gayret gösterilsin.

Abant Platformu'nu, bu yıl ilk kez yurtdışına taşıyarak uluslararası bir kimlik kazandırdınız. Washington'daki Abant buluşması Türkiye'deki düzeyi yakalayabildi mi?

Ben orada şunu gördüm. Esposito ve Fukuyama gibi dünya çapında akademisyenler katıldı. ABD'li akademisyenler Türkiye ve Ortadoğu'yu çok iyi tanıyor ve çok iyi Türkçe konuşuyorlar. Türkiye üzerine önemli birikimleri var. Kemal Derviş dışında Abant'ın her zamanki katılımcıları yine Türkiye adına o toplantıya katıldı. 'Abant ruhu' dediğimiz diyalog ve uzlaşma kültürünün yurtdışında da kendini hissettirdiğini gördüm Washington'da.

Bazı yorumcular bu toplantıyı Amerika'nın, BOP ile ilgili hayallerini gerçekleştirmek için kullandığı şeklinde yorumlar yaptı? Washington Abant, ABD'nin Ortadoğu'daki emellerine hizmet etti mi?

Bu toplantının projeye destek vermek için yapıldığı iddialarını asla kabul etmiyoruz. Çünkü biz Washington Abant toplantısını yapmak için karar aldığımızda Büyük Ortadoğu Projesi diye bir konu daha gündeme bile gelmemişti. Devlet Bakanı Mehmet Aydın, o toplantıda çok önemli bir konuşma yaptı. Aydın, BOP'u değerlendirerek, 'Eğer bu Ortadoğu ülkelerini demokratikleştirme projesi ise demokrasi ağacı zorla dikilemez. Demokrasi Ortadoğu'ya ikna ile gelecektir.' şeklinde ifadeler kullandı. Ben şahsen Sayın Aydın'ın bu konudaki yaklaşımlarına katılıyorum. Yine katılımcılardan Prof. Dr. Mithat Melen, o toplantıda 'Türk aydını ilk kez kendi parasını ödeyerek Amerikalılara bir şey anlattı. Şimdiye kadar Amerika ve Avrupalılar bizi davet ederdi, biz de gider konuşurduk.' diye bir yorum yaptı. Bu yorum, toplantının amacını açıklamak açısından dikkat çekicidir. Yani bu toplantı Türkiye'de faaliyet gösteren bir sivil kuruluşunun projesidir. Bizim bütün faaliyetlerimizde ülkemizin ve devletimizin çıkarları ön plandadır. Büyük Ortadoğu Projesi konusunda elbette uluslararası faaliyet gösteren bir vakıf olarak bizim de söyleyeceklerimiz var ve Türkiye'nin çıkarı neyi gerektiriyorsa biz oradayız.

Amerika'dan Orta Asya ülkelerine uzanan bir çizgide faaliyet gösteriyorsunuz. Birçok insanı yurtdışına götürüyorsunuz? Bu faaliyetleri nasıl finanse ediyorsunuz?

Bize çok sık sorulan bir soru bu. Özellikle son Abant toplantıları yapıldığı zaman bu gündeme geldi. Amerika'daki bir derneğin giderlerimizi karşıladığı veya Onursal Başkanımız Fethullah Gülen'le ilgili yorumlar yapıldı. Öncelikle bu gibi iddiaların hiçbiri ciddi değil. Büyük organizasyonlar yaptığımız doğrudur; ama burada bizim asıl destekçimiz sponsorlarımızdır. Biz yaptığımız her faaliyet için bir sponsor buluyoruz. Hatta bu sponsorların yanında zaman zaman resmi kurumların katkı sağladığı da oluyor. Mesela Sayın İstemihan Talay'ın kültür bakanlığı döneminde kültürel faaliyetlerimize Kültür Bakanlığı'ndan da destek aldık. Şimdiki bakanlığa da başvuru yaptık; ama henüz cevap alamadık. Kendilerinden bir cevap bekliyoruz. Bir de bizim vakfımızın gelirleri var. Giderlerin bir kısmı da buradan karşılanabiliyor. Washington Abant ve Mardin toplantıları sponsorlar ve kendi gelirlerimizden karşılandı. Anadolu insanının gönlünün genişliği size harcama yaptırmıyor zaten. Bu da bizim kültürel zenginliğimiz. Ayrıca iddia edildiği gibi Türkiye'den Amerika'ya götürdüğümüz akademisyenlere huzur hakkı ödenmemiştir. 'İnsanları oraya götürmek için para ödüyorlar' diyenler götürdüğümüz insanlara da sorabilir bunu. 'Oraya götürülen gazetecilerden sadece birisi para ödedi, gerisini vakıf götürdü' deniyor, bu da doğru değil. Haber amaçlı götürülen gazeteciler paralarını kendileri ödedi. Mesela size yapılan masraflarla ilgili bir örnek verebilirim. Biz Washington Abant'ı Jhon Hopkins Üniversitesi ile beraber yaptık. Toplantı salonlarını onlar tahsis etti. Toplantının bize yansıyan bütçesi toplam 50 bin dolardır. Biz bunu vakfımızın gelirlerinden karşıladık. Ayrıca Mardin'de yapılan toplantının bütçesi toplam 100 bin dolardır. Sponsor katkıları dışında biz kalan bölümü yine vakıf gelirlerinden karşıladık.

Vakıfla ilgili tartışmalarda ismi sık sık gündeme gelen bir kişi de Sayın Fethullah Gülen. Kendisi vakfınızın onursal başkanı olarak geçiyor. 'Onursal başkan' kavramının açılımı nedir? Ne yapacağınızı o mu belirliyor? Sayın Gülen'in size olan ilgisi ve etkisi nedir?

Gülen ile ilişkimiz hep tartışma konusu oluyor. Sayın Gülen vakfın ilk yıllarında kurucular arasında yer aldı. Daha sonra yönetim kurulu onu vakfın onursal başkanı yapma kararı aldı. Vakfın onunla bütün ilgisi budur. O günden bugüne onur başkanı olarak anılıyor. Biz çalışmalarımızı platformlar adı altında yürütüyoruz. Kültürlerarası Diyalog Platfromu, Abant Platformu ve Diyalog Avrasya Platformu gibi. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı bu üç platforma destek oluyor, onların toplantılarına ev sahipliği yapıyor. Bu platformlar bizim inisiyatifimizde değil; ama çalışmalarını destekliyoruz. Bu platformlar özgür ve bağımsız çalışırlar. Platformların başkanları ve üyeleri kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerdir. Yani toplantılara karar veren Sayın Gülen değil, bu platformların danışma kurulları ve başkanlarıdır. Toplantının nerede yapılacağına, kimlerin katılacağına ve konusunun ne olacağına o platformların istişare kurulları ve başkanları karar verir. Danışma kurullarında her kesimden ve her türlü dünya görüşünden saygın insanlar vardır.

Vakıf yıllardır farklı görüşlerden insanları bir araya getirmeyi ve farklı fikirlerin ortak platformu olmayı önemsiyor. Aykırı görüşlerin hiç sizi rahatsız ettiği olmuyor mu?

Rahatsız etmek bir yana zaten bu olayın güzelliği burada, inançları ve dünya görüşleri birbirinden çok farklı insanlar bu platformlarda yan yana gelip tartışabiliyorsa insanlar farklılıklarını koruyarak konuşabiliyorsa bizim hedefimiz zaten budur. Bu tablo 10 yıl önce mümkün değildi; ama bugün bunlar ortaya konuldu ve Türkiye'de bir Abant ruhu oluştu.

Farklı fikirlerin bir araya gelip Türkiye meselelerini konuşabilmeleri elbette ilginç. Sizin temel değerlerinizle çelişen görüşler hiç ortaya atılmıyor mu? Herkes siz ne isterseniz onu mu söylüyor ki bu kadar kolay uzlaşma sağlanıyor?

Tabii ki uzlaşma dediğimiz olay hemen olmuyor. Birçok problemler yaşanıyor. Mesela ilk Abant toplantılarında tartışmaların dozajı çok daha yüksekti ve kırıcı olabiliyordu. Toplantıları bırakıp gidenler ve birbirlerini kıranlar, ağız kavgası yapanlar çok oldu. Fakat sonuçta şu görüldü ki farklılıklarımızı koruyarak bir arada olabilmek zor; ama imkansız değil! Her kesimin bir masa etrafında toplanıp konuşabileceğini ve entelektüel düzeyi yüksek tartışmalar yapabileceğini gördük. İlk Abant'lar ile sonrakiler bu açıdan çok farklı oldu. Bana göre insanımızın arasındaki sanal duvarlar yıkıldı. Birbirimizle yaşamayı öğrendik. Sonuçta yapılan her iş ülkemiz ve insanımız içindir ve evrensel barışa bir katkıdır. (Zafer Özcan)

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.