Gülen Hareketi Sosyal Bir Hareket
Gülen Hareketi, tüm dünyada sosyoloji ve siyaset bilimi üzerine çalışan akademisyenlerin ilgisini çekmeye devam ediyor. Hareket üzerine son çalışma Houston Üniversitesi sosyoloji bölümünden Profesor Helen Rose Ebaugh tarafından yapıldı. Ebaugh ile geçtiğimiz ay yayımlanan The Gülen Movement adlı kitabını konuştuk.
Yurt dışında, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'ndeki üniversitelerde M. Fethullah Gülen ve onun teşvikiyle açılan okullara, yürütülen projelere ilgi gün geçtikçe artıyor. Sosyoloji ve siyaset bilimi üzerine çalışan akademisyenler, artık küresel bir olgu haline gelen Gülen Hareketi'nin zihinsel ve tarihi kaynaklarını, motivasyonlarını anlamaya çalışıyor. Birçok doktora ve yüksek lisans tezine konu olan Gülen Hareketi üzerine yeni bir çalışma Houston Üniversitesi sosyoloji bölümünde öğretim üyesi olan Helen Rose Ebaugh tarafından yapıldı. The Gülen Movement: A Sociological Analysis of a Civic Movement Rooted in Moderate Islam (Gülen Hareketi: Kökleri Ilımlı İslam'da Olan Kentli Bir Hareketin Sosyolojik Analizi) ismiyle kitaplaşan çalışma Gülen Hareketi'nin sosyolojik bir analizi. Din sosyolojisi alanında daha önce de birçok esere imza atan Ebaugh ile kitabını konuştuk.
Din sosyolojisi ve diaspora gruplarının dini çalışmaları hakkında araştırmalar yaptığınızı biliyoruz. Gülen Hareketi'ne ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
11 Eylül saldırıları sırasında Houston Üniversitesi sosyoloji bölümünde Dünya Dinleri Sosyolojisi dersi veriyordum. Amerika'da Müslümanlara karşı olumsuz bir bakış açısı ortaya çıkmaya başlamıştı. Gittikçe yaygınlaşan ve Müslümanları şiddet ile özdeşleştiren bu bakış açısına karşı İslam dünyasındaki barışçıl ve ılımlı İslami hareketleri incelemeye karar verdim. Bu sırada, Sayın Gülen'in New York Times'ta tam sayfa yayımlanan ve 11 Eylül olaylarını kınayan açıklamasını da okumuştum. Bundan birkaç sene sonra iki Türk doktora öğrencisi Houston Üniversitesi sosyoloji bölümüne katıldı. Bu öğrenciler benim derslerimi aldılar ve tez çalışmalarını Gülen Hareketi üzerine yapmaya karar verdiler. Aynı dönemde dinlerarası diyalog çalışmalarımdan ötürü İsveç'in Göteborg kentindeki 3. Harran Konferansı’na da konuşmacı olarak davet edilmiştim. Bu konferansın sponsorlarından biri Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ydı. Bu sayede Gülen Hareketi'ni adım adım tanıdım. Hareketin dinlerarası diyalog, tolerans, eğitim, modernleşme ve birlikte yaşayabilme konusunda yaptığı katkılardan haberdar oldum.
Gülen Hareketi üzerine kapsamlı bir akademik çalışmaya neden ihtiyaç duydunuz?
Gülen Hareketi, Türkiye'de ve dünyada gittikçe yaygınlaşan bir sivil toplum hareketi. Hareket hakkında yaptığım araştırmalar sırasında Fethullah Gülen'in teşviki ile kurulan bazı kurumları ziyaret etme fırsatı buldum. Doğrusunu söylemek gerekirse bu kurumların kalitesi ve özellikle okullardaki öğrenci ve velilerin heyecanı beni oldukça etkiledi. Bir dinlerarası diyalog gezisi sırasında Türkiye'de Gülen Hareketi'yle ilişkili ve hareketi destekleyen insanlarla tanışma şansım da oldu. Benim sosyolojideki çalışma alanım din sosyolojisi ve sosyal hareketler. Çalışmalarımda özellikle sosyal hareketlerde grup üyelerinin harekete sadakatini ve bağlılığını sağlayan sebepler üzerine yoğunlaşmıştım. Gülen Hareketi'nde özellikle grup üyelerinin motivasyonu beni oldukça şaşırttı. Bu bağlılığın, heyecanın ve motivasyonun sebeplerini sorgulamaya başladım. Dünyada gitgide yaygınlaşan dini hareketlere yoğunlaşan biri olarak, hızla küreselleşen ve her geçen gün büyüyen Gülen Hareketi'ni anlamanın önemli olacağını düşündüm.
Hareket hakkında sıkça gündeme getirilen bir konu üzerinde de durmuşunuz: Gülen Hareketi'nin ekonomik boyutu. Kitapta da belirttiğiniz gibi “değirmenin suyu” tabiri çoğu zaman harekete karşı olumsuz bir duruş sergileyen grupların ortak kavramı haline geldi. Üç yıl süren çalışmanız sonrasında bu soruyu size soralım: Nereden geliyor “değirmenin suyu”?
Çalışma sürecinde toplumun farklı kesimlerinden Türkiye ve ABD'de yaşayan ve harekete destek veren 100'den fazla kişiyle bu konuyu konuşma fırsatım oldu. Bu konuşmaların sonucu olarak şunu söyleyebilirim: Harekete mali olarak katkıda bulunmak katılımcılar için oldukça önemli. Varlıklı işadamlarından fabrika işçilerine kadar tanıdığım ve konuştuğum herkes hareketin çalışmalarına mali katkıda bulunmaya büyük önem veriyor ve bundan mutlu oluyorlar. Her ne kadar bazı varlıklı işadamları gelirlerinin neredeyse üçte birini bu çalışmalara bağışlıyor olsa da (ki bu miktar bazen milyonlarca doları buluyor) genelde ortalama katkı oranı çoğu insanın gelirinin yüzde onu seviyesinde. Mesela yüksek gelirli bir bağış sahibi bir bölgedeki ihtiyaç sahibi öğrencilerin hepsinin burslarını, bazı durumlarda da okul binası yapılacak bir arsanın parasını karşılayabiliyor. Bunun yanında daha düşük gelirli katılımcıların da bir öğrenciye burs verdiği oluyor. Hareketin destekçileri (ekonomik durumları nasıl olursa olsun) için en önemli unsurlardan biri, ihtiyacı olanlar ile paylaşma duygusu. Türkiye'de bulunduğum sürede özellikle komşular arasında vermek, bağışlamak, paylaşmak gibi kavramların Türk-İslam kültürünün önemli bir parçası olduğunu da gördüm. Bu sebeple kitabın beşinci bölümünü Türk-İslam kültüründe paylaşmanın önemine ayırdım.
Harekete mali kaynak sağlayanlar arasında toplumun farklı kesimlerinden insanlar olduğunu ve bunların arasında sanayiciler olduğu gibi aynı zamanda fabrika işçileri, hatta doktora öğrencileri bulunduğunu söylüyorsunuz. Farklı kesimlerden insanları bu hareket etrafında bir araya getiren nedir?
Aslında burada şunu söylemek gerekiyor, bir önceki sorunuzun devamını getirmek gerekirse, ABD'de halkın kiliselere yaptığı bağışlar, tüm bağışların yaklaşık yüzde 63'ü seviyesindedir. (Virginia Hodgkinson and Murray Weitzman, Giving and Volunteering in the United States, 1992). Bu miktar yaklaşık 50 milyar dolar civarındadır ki bunun yüzde 80'i kişisel bağışlardan oluşur. Birçok dini örgüt ve sivil toplum kuruluşu da üyelerinin ve sempatizanlarının bağışlarına dayanır. Dünyanın her yerinde bu geçerlidir. Farklı coğrafya ve toplumlarda para toplama yöntemi farklı olabilir ama bu, işin doğasını zedelemez. Peki, neden bazı insanlar Gülen Hareketi’nin topladığı yardım miktarı ve bağışlara bu kadar merak ve şüpheyle yaklaşma gereği duyuyor? Bana göre bağışlar ve farklı kesimlerden katkılar son derece doğal ve bu noktada Gülen Hareketi dünyadaki diğer hayır kuruluşlarından pek farklı değil.
Türkiye’de ve Türk diasporasında yaptığınız araştırmalar sırasında birçok kurumu yakından tanıma imkânınız oldu. Bunlardan kitabınızda uzun uzun bahsetmişsiniz. Size göre bu kurumların ortak özellikleri nelerdi? Başarılarındaki temel sebep nedir?
Birincisi, bu kurumların birçoğu Gülen'in teşvik edici ve cesaret verici fikirlerini içselleştirmişti. Bunların arasında gençlere eğitim imkanları sağlamanın toplumsal refah ve huzuru sağlayacağı düşüncesi, eğitimde pozitif bilimlerin yanında dini eğitimin de verilmesi, Türk milliyetçiliğinin vurgulanması, dinler ve kültürlerarası diyalog çalışmalarına önem verilmesi, misafirperverlik ve insanlara hizmet etme düşüncesi ilk akla gelenler. İkincisi, kurumlarda çalışan personelin işine ve kurumun amaçlarına olan inancı ve bağlılığı. Üçüncüsü, merkezi olmayan yerel örgütlenmeler dikkat çekiyor. O yörede yaşayan insanlar o bölgenin ihtiyaçları ve önceliklerine göre yapacakları işlere karar verebiliyorlar. Eğer o bölgede okula ihtiyaç varsa okul, hastaneye ihtiyaç varsa hastane, öğrenci yurduna ihtiyaç varsa yurt binası yapılıyor. Katkı sağlayan insanlar bu çalışmaların bir parçası haline geliyorlar. Ayrıca Gülen'in teşvikiyle açılan bu kurumlar Türkiye çapında kaliteleri ile de öne çıkıyor. Okul, hastane ve dershanelerde bunu görebiliyoruz. Bu kalite düşüncesi motivasyonu da artırıyor.
Kitapta Gülen Hareketi'ne yönelik olumsuz düşüncelere de yer vermişsiniz. Sizce Gülen Hareketi hakkındaki olumsuz düşüncelerin ya da korkuların kaynağı nedir? Araştırmanızda bu korkuları ve endişeleri destekleyecek bir ipucuna rastladınız mı?
Gülen Hareketi'ne eleştirel yaklaşanların birçoğu, Fethullah Gülen'in gerçek amacının laiklik düşüncesini ortadan kaldırmak olduğunu sanıyor. Gülen'in yazdığı yüzlerce sayfa kitabı okuduktan ve 100'ü aşkın kişiyle konuştuktan sonra şunu söyleyebilirim: Gülen'in devletin rejimini değiştirmek gibi bir amacı olduğuna dair tek bir ipucuyla karşılaşmadım. Dahası Gülen ve onu destekleyenler çoğu zaman siyasi bir tartışmanın içine girmekten çekiniyorlar. Bu sebeple hiçbir siyasi örgütlenme kurmadıkları gibi siyasi yapıları değiştirecek girişimlerde de bulunmuyorlar. Gülen Hareketi siyasi bir hareket olmak yerine sosyal bir hareket olmayı seçmiş bir yapılanma. İnsanları hoşgörü, tolerans ve bilimsel ilerleme yolunda teşvik etmeye çalışıyor.
Peki, Gülen'in teşvikiyle açılan kurumların, kendilerine ev sahipliği yapan toplumlara katkısı nedir? Örneğin kitabınızda Gülen Hareketi'ne yakın insanların Amerika'daki faaliyetlerinden söz etmişsiniz...
İzin verirseniz yakından tanıdığım iki gruptan bahsetmek istiyorum. Bunların biri Houston'da, diğeri Avustralya'nın Melbourne kentinde. Houston'daki Dinlerarası Diyalog Enstitüsü kısa zamanda kentin en göze çarpan ve başarılı diyalog kuruluşlarından biri haline geldi. Düzenlediği sempozyumlar, yemekler ve yaptığı kültürel çalışmalarla bu kurum farklı din ve inançlara sahip insanları ve fikirleri bir araya getiriyor. Mesela, her sene Ramazan ayında farklı din ve inançlardan yaklaşık 300 kişinin katıldığı bir iftar yemeği düzenliyor. Bunun yanı sıra her sene farklı bir konunun tartışıldığı, farklı dinlerden katılımcıların yer aldığı bir yemek organize ediyor. Bu enstitünün üyeleri aynı zamanda şehirdeki farklı kesimlerden insanlarla kişisel bağlantılar da kurdular. Bu dostluklar evlerde düzenlenen akşam yemekleri ile daha da samimileşiyor. Ike Kasırgası sırasında Gülen grubu elektrikleri kesilen şehir sakinlerini kendi merkezlerinde kalmaları için davet etmişti. Kasırgada mağdur olan insanlar günlerce bu kurumun merkezinde misafir edildi. Şehir sakinlerinin Müslümanları birebir ve şahsen tanımaya başlaması belki de Gülen Hareketi’nin en büyük katkısıydı Houston şehrine. Melbourne'de ise geçen sene aralık ayında yaptığım gezide birkaç kurumu gözlemleme şansım oldu. Özellikle Victoria bölgesinin valisinden bu kurumlarla ilgili son derece övücü sözler duydum. Vali, Gülen'in teşvikiyle açılan kurumların sadece eğitim alanında değil, bölgede barış ve huzuru sağlayıcı çalışmaları da olduğunu anlattı. Özellikle küçük yaşta suç işlemeyi durdurmak için yerel polisle birlikte sürdürülen çalışmalar valiyi oldukça etkilemişti.
Bütün bunların ışığında, sizce diğer sivil toplum kuruluşları Gülen Hareketi'nden ne öğrenebilir?
Rosabeth Kanter'in 1970'lerde kaleme aldığı ve sosyal bilimlerde çığır açan eserlerden biri sayılan araştırmasından beri, sosyal bilimciler sürekli olarak bir hareketin içindeki grup üyelerinin, o grubun amaçları doğrultusunda gösterdikleri fedakarlık ve cömertliğin bu üyelerin gruba olan bağlılığını ve sadakatini ne kadar derinden etkilediğini gösterdi. Topluma hizmet eden bir gruba aidiyet, bireylerin yaşamına anlam katmakla kalmıyor; aynı zamanda onların kimliklerini oluşturuyor. Bu tip oluşumlar üyelerini yabancılaştırmak yerine onların gruba daha sıkı bir şekilde bağlanmasını sağlıyor. Üyeler kendilerini büyük bir oluşumun parçası olarak hissettikçe bu bağlılık da artıyor. Sivil toplum örgütlerinin, üyelerini grubun faaliyetlerine aktif olarak katılmak ve fedakarlıkta bulunmak açısından motive etmesi gerekir. Gülen Hareketi sadece vaaz ve nasihat vermekle kalmayan, insanlara faaliyetleri ne şekilde yapabileceğini ve başarılı kurumların nasıl kurulabileceğini de gösteren bir hareket. Özellikle yerel grupların bu projeleri desteklemesi ve onlara sahip çıkması büyük bir başarı. Gülen Hareketi'nin gönüllüleri gittikleri her bölgede o bölgenin ihtiyaçları ve yapısı doğrultusunda projeler geliştiriyorlar. Bu da bence hareketin nasıl yüz ülkeye ve beş kıtaya yayıldığını gösteriyor.
Bu soru biraz daha akademik olacak. Gülen Hareketi'ni ileride daha ayrıntılı çalışmak isteyen genç akademisyenler olabileceğini göz önünde bulundurarak şunu sormak istiyorum: Çalışmanızda toplumsal hareketler literatüründe oldukça sık kullanılan “resource mobilization” (kaynak seferberliği) teorisini kullanmışsınız. Sizce Gülen Hareketi'ni anlayabilmek için başka hangi teorilerden faydalanılabilir?
Ben Gülen Hareketi'ni dünya üzerindeki dini hareketlerin önemli ve iyi bir örneği olarak ele alıyorum. Günümüzde özellikle göçmen topluluklar tarafından organize edilen ve dini hareketlerin yayılmasını hedefleyen önemli toplumsal hareketler var. Gülen Hareketi, bence küresel bir hareket haline gelmiş durumda ve bu gibi küresel hareketlerin anlaşılabilmesi için önemli fırsatlar sağlıyor. Mesela Gülen Hareketi üzerine çalışarak bu küresel hareketlerin farklı yerel, sosyal, ekonomik ve siyasi ortamlara nasıl uyum sağladığı; küresel hareketlerin ekonomik açıdan nasıl kendi kendine yeten bir şekle girebileceği ve farklı bölgelerde yaşayan insanların bu hareketlere olan tepkileri daha iyi anlaşılabilir. Gülen Hareketi toplumsal hareketleri anlamak için yeni bir imkan ve açılım sunabilir.
Son olarak Gülen Hareketi'nin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence bu hareket küresel anlamda gelişmeye ve güçlenmeye devam edecek. Böyle düşünmemin birkaç sebebi var:
- Türkler yurtdışında yaşamaya devam ettikçe Türkiye'de hareket ile tanışmış insanlar bu hareketi ve projeleri diasporaya da taşıyacaklar.
- Dünya küreselleşmeye devam ettikçe farklı dini ve etnik gruplara ait insanlar bir arada yaşamayı öğrenmeye ve kendi aralarında diyalog ve iletişim içinde olmaya daha çok önem verecekler. Gülen Hareketi bu noktada barış ve huzur içinde bir dünya isteyenler için önemli bir unsur. Gülen okullarında eğitim gören dünyanın farklı coğrafyalarından birçok genç bugün kariyerlerinin ilk aşamalarında. Bu grup kalabalıklaştıkça, bu kaliteli kurumları da beraberlerinde gittikleri yerlere taşımak ve Gülen'in barışçı fikirlerini yaymak isteyeceklerdir.
- Gülen okulları aynı zamanda dünya çapında kaliteli eğitimin önemi hakkında insanlara ilham vermeye devam ediyor. Gün geçtikçe bu okulların da yayılacağı öngörülebilir.
- Gelecekte Gülen Hareketi Türkiye'de siyasi darbe veya kısıtlamalarla karşılaşsa dahi artık küresel bir hareket olma özelliği taşıdığından bu tip engelleme girişimleri hareketin büyümesini durdurmayacak ve Türkiye sınırları ötesinde de hareket güçlenmeye devam edecektir. (Taha Asım Yılmaz)
- tarihinde hazırlandı.