The Muslim World'daki Röportaj İçin Ne Dediler? (3)

Gülen'in Tespitleri Ufuk Açıcı ve Uzlaştırıcı

Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu: Rönesansa İslamî bir bakış getirdi

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, röportajın başında ferdiyetçilikle ilgili çağdaş değerlendirmelere itirazı (tamamen paylaşılan kapsayıcı bir kanaat olmadığı) gayet yerinde bir tespit olarak görülmektedir. O, burada, Müslüman'ı tanıtırken, paradoksal gibi gözükse de, "Allah'a kul olma özgürlüğü içerisinde" varoluşçu bir tavır sergilemektedir. Yine o, burada, insanın sosyal ve medeni bir varlık oluşuna, toplumu parçaları birbiriyle irtibatlı ve karşılıklı ihtiyaç içinde oluşuna işaretle, İslam şahsiyetçiliği (personalizm)ne vurgu yapmaktadır. Onun, dinin sadece inanç ve ferdi ibadete hasredilmemesi gerektiği tespiti, İslam'ın kapsayıcılığı ve hayatın bütün boyutlarını kuşatıcılığına yerinde bir dikkat çekiştir. Buradan Gülen'in sekülerleşmiş, parçalanmış bir hayata karşı çıkışını takdirle görmekteyiz. Devamla din ve vicdan özgürlüğünün önem ve değerine değinilmektedir.

Din adına sunulanların kitap ve sünnete dayalı olması, ittifak edilmiş tarihî tecrübelere atıfta bulunması, şayet böyle olmazsa dinde "keyfiliğin", "hevailiğin" ortaya çıkacağı ve sunulan şeylerin meşru olmayıp kabul göremeyeceği tespitinde bulunan yazar, bugünün ihtiyaçlarının, ittifakla kabul edilen ve hürmet edilen öz kaynaklara başvurularak cevaplanması gerektiğini belirtir. Devamla, İslam yönetimine "takva"nın esas alındığı, hukukun üstünlüğünün ön planda tutulduğu; kanun önünde eşitlik, yasama ve yürütme organlarının fonksiyonu vurgulanmak istenmiştir.

Burada temel haklar konusunda Kur'an ve sünnetin ortaya koyduğu evrensel değerlere dikkat çekilir ve şartlı/hipotetik bir tanımla (eğer demokrasi .. ise) İslam'ın demokrasiye düşman olmadığı belirtilir. Haliyle yayınlanan ilk yazıda yasama, yürütme, demokrasi, yönetim kısacası din-siyaset ilişkisi ile ilgili güzel tespitler yapılır ve sonunda kavram kargaşasına düşmemek için "şeriat"ın doğru bir tanımı verilir.

Yazının başında İslam ve demokrasi kavramları açıklanırken İslam'ın semavi bir din, diğerlerinin ise insanların geliştirdiği bir yönetim biçimi olduğunun göz ardı edilmemesine dikkat çekilir. Buradan dinin temel amaçları özlü bir şekilde sıralanır, siyasetin dinin bütünü olmadığına işaret edilir ve İslam ile demokrasi kavramlarının birbirinin karşıtı veya çelişiği olmasa da aralarında önemli farkların olduğu belirtilir. Yazının ilerleyen satırlarında bu hususa tekrar dönülür ve bu konuda hem din adına hem de demokrasi adına yapılan yanlışlar önemle dile getirilir.

İslam'ın totaliter bir ideoloji şeklinde algılanmasının yanlışlığına değinen yazar, İslam'ın, insanoğlunun geniş ihtiyaçlarını karşılayarak demokrasiyi zenginleştirebileceği inancındadır ki bizim de bu kanaati paylaştığımızı belirtmek isterim. Burada Hocaefendi'nin demokrasiyi despotik idarelerine tehdit olarak gören baskıcı liderlerin uyguladığı şiddetin, Müslüman ülkelerde demokrasinin gelişmesini engelleyen bir faktör olduğu tespitine katılmamak elde değildir.

İslam dünyasında hilafetle ilgili tarihsel düşünceleri betimleyen Gülen, kısaca hilafetin yeniden ihyasının zor olduğu gibi, bütün Müslümanlara kabul ettirmenin de imkansız gibi görüldüğünü belirtir.

Bu bölümün sonunda, İslam dünyasında bir Rönesans'ın mümkün ve gerekli olup olmadığı sorusuna cevap veren Gülen, daha önce demokrasi kavramına yaptığı gibi, burada da "Rönesans" kavramına şartlı tanımla yaklaşıp onu müspet ve menfi açıdan ayrımlaştırarak ona olumlu İslamî anlam yüklendiğinde böyle bir Rönesans telakkisinin hep yanında ve destekçisi bulunduğunu; "akılda, kalpte, ruhta ve tefekkürde diriliş" denecek böyle bir oluşumu gerçekleştirme peşinde olduğunu açıkça belirtir.

İslam-siyaset ilişkisi ile ilgili soruya cevap veren Gülen, din ve siyaset ilişkilerinde de insanların ifrata ya da tefrite düşmekten kurtulamadıkları tespitinde bulunur. O burada, Kur'ân'daki bazı temel kavramların dinin siyaset ve hukuka ilişkin referanslarına örnek olduğunu belirtip, Kur'an'da hukuki kuramlar ile yönetim ve siyasete ilişkin ayetlerin de mevcut olduğunu hatırlatır. Ona göre, İslam'da ne idareyi ne de siyaseti erkân-ı imaniye ve esâsât-ı diniyyede olduğu gibi tek bir kalıba ifrağ etmek mümkün değildir. Yani İslâm'da tek bir devlet şeklinden bahsetmek mümkün gözükmemektedir. Gayet yerinde yapılan bir tespite göre, "siyaset, devlet, toplumun yönetimi gibi konularda şeref-nüzul ve şeref-sudur eden icmalî emir ve tavsiyeler farklı yollarla yorumlandığı için, tarih boyunca ortaya farklı desen ve biçimler çıkmıştır."

Fethullah Gülen'in bakışına göre Kur'ân'ı ağırlıkla siyasal açıdan yorumlama, ona devlet biçimleri ve siyaset teorisi hakkında bir kitap gözüyle bakma Mukaddes Kitabımız'a karşı saygısızlık olduğu gibi, böyle bir davranış, o bereketli kaynağın diğer derinliklerinden yararlanılmasına da engel teşkil eder. Kur'ân, adâlet, şûra, hakimiyet, beyat gibi siyasette anahtar kavramlar sunmakta, irfan sahibi siyaset adamlarına ilham vermektedir. Siyaset-din ilişkisinden sonra içtihat ile ilgili soruya geçilir, burada, içtihadın tanımı ve şartları, tarihî gelişimi, bu gelişim içerisinde canlı tutulduğu dönemler, sonra da bu velud makamın nasıl taklide ve ezberciliğe dönüştüğü, içtihat ruhunun nasıl kaybolup, bu kapının nasıl kapandığı anlatılır. Hocaefendi burada, içtihat edecek evsafta insan yetişmeyince içtihada karşı çıkanlara hak vermek gerektiği düşüncesini açıkça ortaya koyar. O, gayet haklı olarak, dünyevileşen bir atmosferde içtihat kapısı açılsa da, hakkını vererek o dinamiği kullanacak kimselerin çıkacağını mümkün görmemektedir. Fakat o, bu konuda ümitsiz de değildir. Zira o, bütün bunlara rağmen, İslam dünyasında şimdilerde din ve diyanet adına göze çarpan dirilişin çok yakın bir gelecekte ehil ve liyakati olanların içtihat kapısını açmalarıyla noktalanacağı ümidini beslemektedir. Onun, mevsimi gelince, o feyyaz ruh ve cins dimağlar, ciddi bir sorumluluk duygusuyla kendi aralarında değişik ilim dallarında uzmanlaşmış kimselerden içtihat heyetleri, din şûraları teşkil ederek o boşluğu dolduracaklarına inancı tamdır.

Son birkaç asırda İslam dünyasında entelektüel yetişmemesinin sebebi ve gelecekte bunun telafisinin mümkün olup-olmadığı sorusuyla başlayan IV. bölümde Fethullah Gülen Hocaefendi konuya önce, (demokrasi ve Rönesans kavramlarına yaptığı gibi) "Entelektüel" kavramının ona atfedilecek veya yüklenebilecek anlama göre manasının değişebileceğini, buna bağlı olarak da verilecek cevabın değişebileceğini belirterek başlamaktadır. O burada, düşünsel, bilimsel ve idari plandaki gerilme ve durgunlaşmanın sadece İslam dünyasına mahsus bir keyfiyet olmadığını İbn Halduncu bir anlayışla açıklamaya çalışır. Onun bu sütunda yer alan şu cümlelerine iştirak etmemek mümkün değildir: "Bir dünyada akıl ihmal edilmiş, kalb devre dışı bırakılmış, hakikat aşkı ve ilim aşkı sönmüş veya söndürülmüşse orada elit insandan ve entelektüelden bahsetmek mümkün değildir. ... Kahredici bir atmosferin hakim olduğu coğrafyada entelektüel yetişmez... İslam dünyasında (Batı paradigmalarıyla düşünmeyecek) varlığı yeniden yorumlayacak, kendi düşünce imbiğinden geçirecek ve yeniden vazedecek cins kafalar yetişeceği ana kadar da bu iş böyle devam edeceğe benzer."

Hocaefendi'nin bu bölümde cevaplandırmaya çalıştığı ikinci soru İslâmiyet'te kadının toplumdaki yeri konusudur. O burada, Kur'ân'a dayalı olarak evliliğin yeri ve önemini işleyip, bu konudaki yanlış anlayışlara cevap vermeye çalışır. Onun önemle belirttiği hususlardan biri, İslâm'da kadın ve erkeğin birbirini tamamlayıcı önemli birer fenomen olduklarıdır. Bu iki varlığın arasında bir farklılık olsa da bu, pek çok maslahat için planlanmış özel bir dizayn olup katiyen ontolojik bir farklılık değildir. Kur'an-ı Kerim'de erkeğin kadından üstün olduğu hissini uyandıran ayetler, farklı istidat ver farklı kabiliyetleri ifade sadedinde irad buyurulmuş beyanlardır. Yoksa Allah ile kulluk münasebetleri açısında kadın-erkek arasında katiyen fark yoktur. Hocaefendi bu bölümü kadın şahitliği konusuyla ilgili açıklamaları ile noktalar. Doğrusu burada gönlüm, Gülen Hocaefendi'nin modernitenin etkisinde kalan Müslüman kadının açmazları, moda ve kadın, kamusal alan ve Müslüman kadının problemleri gibi konulara da kısaca değinmesini isterdi.

Son bölümde, terör bir mücadele şekli olabilir mi? sorusunu cevaplayan Gülen, "Hakiki Müslümanlıkta terörün olmadığını, intihar saldırısının caiz olmadığını, bunun gerekçelerini makul delillerle, somut örneklerle ve sade bir dille anlatır. Müslümanlık hak bir dindir, doğru yaşanmalıdır. O'na giderken batıl vasıtaları kullanmak doğru değildir. Terör konusunda, gayet haklı olarak problemin, bugün İslam'ın hakkıyla anlaşılmıyor olmasında yattığı belirtilir ve devamla İslam'ın farklı fikirlere karşı hep saygılı olduğu ve günümüzde bu noktanın çok iyi anlaşılması gerektiğinin altı çizilir. Yazıda, terörün çıkış nedenleri ve terörü önlemenin yolları sıralanır. Hocaefendi'nin burada yaptığı "Terörün arkasındaki asıl sebep dünyevi çıkar ve menfaatlerdir ve şimdiye kadar yeryüzündeki büyük satranç oyununun arkasında da hep bu sebepler olmuştur" öngörü ve tespitine katılmamak mümkün değildir. Genel olarak bakıldığında Fethullah Gülen Hocaefendi, söz konusu röportajında, yerinde ve doğru tespit ve tahlilleriyle, ufuk açıcı, uzlaştırıcı, kaynaştırıcı, yerine göre ayrıştırıcı faydalı bir konuşma ürünü ortaya koymuştur. Fikrine, zihnine, gönlüne ve yüreğine, kısacası ömrüne sağlık!.

Prof. Dr. Rıza Savaş: Bin yıllık tarihî birikimimizle konuşuyor

İslam hakkında genel bir yaklaşımda bulunan Gülen'in bu yorumlarını sadece kendi elli-altmış yıllık birikiminin bir yansıması olarak görmek yanlış olur. Bu birikimin arkasında Hocaefendi'nin yetiştiği çevreyi ve birikimi görmek, ayrıca milletimizin İslam'ı kabulüyle başlayan ve Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devletleri başta olmak üzere irili ufaklı birçok devlet tecrübesiyle yaşanmış muazzam bir tarihin ve geleneğin izlerini açık bir şekilde görmekteyiz. Bu yazıda İslam dünyasının içine düştüğü sıkıntılardan çıkmasının ve dünyanın karşı karşıya kaldığı büyük problemlerden kurtulmasının yollarına da genel hatlarıyla dikkat çekiliyor. İslam'ın altın çağı olan hicri üçüncü ve dördüncü asırlardaki ilerlemenin bilimsel çalışmalarla sağlandığı isabetle vurgulanıyor. Müslümanların ancak bilimsel çalışmalara ciddi bir şekilde yönelmeleri halinde başarılı olacakları, dünyaya yeni ve doğru şeyler söyleyecekleri ifade ediliyor. Gerçekten bu değerlendirme ve yorumlar, İslam'ı doğru anlama ve yorumlamada bilimin yerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Prof. Dr. Reşit Özbalıkcı: İslam'ın ilerici bir din olduğunu gözler önüne seriyor

Gülen'in The Muslim World dergisindeki mülakat çok orijinal tespitlerle dolu. Bunlardan en ilgi çekici olanı günümüzle irtibatı adına Gülen'in teröre karşı net tavrı olmuştur. Yaşadığımız coğrafya başta olmak üzere bir bütün olarak yeryüzünün daha fazla huzura ihtiyacı var. Birlik beraberliğe muhtacız. İşte İslam'ı bu şekilde doğru anlama ve yorumlamanın önemi daha çok gün yüzüne çıkıyor. Gülen, Rönesans'ın yeniden doğuş, diriliş ve intibah olduğunu, böylesi bir intibahın İslam coğrafyasında, hicrî 3. ve 4. asırlarda en göz kamaştırıcı şekliyle gerçekleştirildiğini ve bir manada Batı Rönesansı'na da örnek teşkil ettiğini söylerken Batı'ya gerçek İslam'ın portresini çizmekte. 'Yitirilmiş insanî değerlerin keşfedilip ortaya çıkarılması; insanların yeniden evrensel ahlakî değerlere yönelmesi; müstebit idare ve idarecilerin sorgulanması hatta bazıları bertaraf edilerek demokratik telakkiye yürünmesi; sanata yönelmede patlamaların yaşanması; o güne kadar ihmal edile gelen tekvinî emirlerin dikkatle okunup yorumlanması; hakikat aşkı, araştırma iştiyakı, ilim tutkusu gibi hususların gelişip yaygınlaşması ve dinin vazgeçilmezliğinin, çağın idrakine göre yeni bir eda ve yeni bir üslupla bir kere daha seslendirilmesi' şeklindeki Rönesans'a İslam'ın karşı olmasının mümkün olmadığını söylemesi Gülen'in İslam'ın asıl ilerici din olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.