Vizesiz Türkçe
Sevgi dilinin sevgi çemberine dönüştüğü Türkçe Olimpiyatları heyecanı, bu yıl Misak-ı Millî sınırları dışına taştı. Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’daki Afrika Birliği Genel Merkezi’nde açılışı yapılan organizasyonun şarkı ve ses yarışması finalleri Romanya’da gerçekleştirildi. Dil bayramı, Almanya’daki muhteşem kapanış töreniyle sona erdi.
Tarih, 31 Mayıs 2014 Cumartesi… Anadolu insanının merakla ve heyecanla beklediği Uluslararası Dil ve Kültür Festivali’nin (Türkçe Olimpiyatları) açılışı, 52 ülkenin üye olduğu Afrika Birliği’nin merkezi ve Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da yapılıyor. Sebep, “bunlara su bile yok” sürecinde garip bahaneler üretilerek salon ve stat taleplerinin geri çevrilmesi. Ayrıca, gelecek olan yabancı öğrencilere vize verilmemesi. Türkiye’nin dünya çapındaki en büyük markası olan festival ‘öz yurdunda garip’ durumuna düşerken; Etiyopya Cumhurbaşkanı Mulatu Teshome ve Başbakan Hailemariam Desalegn, açılıştan önce öğrencileri ve organizasyon heyetini kabul edip festivale büyük destek veriyor. Benzer destek, Romanya ve Almanya’dan geliyor. Lumina Eğitim Kurumları adı altında 11 kolej ve bir üniversitenin bulunduğu Romanya ve milyonlarca gurbetçinin yaşadığı Almanya, sevgi dili Türkçenin sanata dönüştüğü festival için vize dâhil her türlü kolaylığı sağlıyor. Festivali düzenleyen Uluslararası Türkçe Derneği (TÜRKÇE-DER) Başkanı Dr. Ali Ursavaş’ın deyimiyle, Ankara’nın tutumu, organizasyona dünyada çok büyük kapıların açılmasına vesile oluyor.
Etiyopya’daki açılışın ardından sıra, 15-16 Haziran’da Romanya’nın başkenti Bükreş’te yapılacak Uluslararası Dil ve Kültür Festivali’nin Şarkı ve Ses Yarışması Finali’ne geliyor. 15 Haziran Pazar günü bir grup gazeteciyle birlikte, akşamki Şarkı Finali öncesi baştan sona ıhlamur kokan başkent Bükreş’i geziyoruz. Ihlamur kokularına sevgi dilinin sıcaklığını ekleyen 3 milyonluk şehir; tarihî yapıları, geniş bulvarları, planlı caddeleri, devasa meydanları, büyük mü büyük, yeşil mi yeşil parkları, misafirperver ve güler yüzlü insanlarıyla bizleri mest ediyor âdeta. Uğradığımız mekânlardan biri, yaklaşık 20 bin şehidimizin yattığı Bükreş Türk Şehitliği, diğeri de Osmanlı döneminde yapılan ve bugün Türkler tarafından işletilen Hanul Manuc (Ermeni tüccar Emanuel Marzaian için 1804-1808 yılları arasında yapılan han) oluyor. Türk kahvelerimizi içtikten sonra rehberimiz bizi hanın üçüncü katındaki bir salona çıkartıyor. 1812’de Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki Bükreş Antlaşması’nın imzalandığı salon burası. Bu antlaşmayla Osmanlı, topraklarının bir kısmını daha kaybediyor.
Hâlâ ilk günkü gibi ayakta durmasına şaşırdığımız Hanul Manuc’tan sonra 5 bin kişilik Sala Palatului’ye geçiyoruz. Bükreş’in en büyük kültür merkezi olan salon, Şarkı Finali’nden yarım saat önce tıklım tıklım doluyor. Rumenler ve Türkler başta olmak üzere değişik ülkelerden seyirciler, heyecanla programın başlamasını bekliyor. Salondakiler sanki öğrencilerden daha heyecanlı. Birçok Türk televizyon kanalının canlı yayımladığı final tam saatinde, 19.00’da başlıyor. Şarkılar, türküler, halk oyunları, jüri üyeleriyle minik söyleşiler, espriler derken koskoca üç saat su gibi akıyor. Program boyunca insanlar kâh hüzünleniyor, kâh coşuyor, kâh yerinde duramayıp oynuyor. Sevgi dilinin sıcaklığı salonu öyle bir sarıyor ki Türkçe bilmeyenler bile her şarkı ve türküde aynı duygu seline kapılıp program hiç bitmesin istiyor.
Anadolu’nun 11 yıldır şehir şehir bağrına bastığı festivalin bu yılki ikinci durağı Romanya’da Türkçenin çocukları kamplaşma ve önyargılara inat kardeşlik tablosu ortaya koyuyor. Hüzün ve coşkunun iç içe yaşandığı gecede 12 ülkeden 12 finalist yarışıyor. Kosovalı Anita Syla ‘Firuze’ şarkısıyla birinci, Azerbaycan’dan Ayhan Halili ‘Zahidem’ türküsüyle ikinci, Cezayir’den Dalia Chih ise ‘Adını Sen Koy’ şarkısıyla üçüncü oluyor. ‘Türkçe Özel Ödülü’ de Romanya Orman ve Su Bakanı Doina Adriana Pana’ya veriliyor. Pana, “Geçen yıl İzmir’de olimpiyatları hayranlıkla izledim. Bu sefer de tabii ki gelecektim. Bu ödül için çok teşekkür ederim. Diplomasinin yapamadığını siz yapıyorsunuz.” diyor.
Sunuculuğunu Murat Başoğlu, Romanyalı Andreea Stoian Karadeli ve Mozambik’ten Bangaiana Jose’nin yaptığı gecede TÜRKÇE-DER Başkanı Dr. Ali Ursavaş, festivalin amacının karşılıklı kültür alışverişiyle insanlar arasında barış köprüleri kurmak olduğunu dile getiriyor. Muhteşem finalde 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma faciası da unutulmuyor. Zonguldak yöresine ait madenci türküsü ‘Karadır Kaşların’ Azerbaycanlı Ayhan Halili ve Arnavutluk’tan Ronaldo Nuka tarafından seslendiriliyor. Başına baret takan Tanzanyalı öğrenci Joshua Azza da bağlamasıyla türküye eşlik ediyor. İzleyenler gözyaşlarını tutamıyor.
Programda Mozambikli sunucu Bangaiana Jose’nin soruları üzerine jüri üyeleri de duygularını dile getiriyor. Türk halk müziğinin sevilen sesi Bedia Akartürk, “Muhteşem bir gece yaşıyoruz. Çok duygulandım. Bugün burada şarkı söyleyen kızlarımızın hepsi birer Zahide.” diyerek “Zahidem” isimli türkünün bir bölümünü seslendiriyor. Türk halk müziği sanatçısı Nuray Hafiftaş da organizasyonla ilgili olumsuz tutuma karşı “Yetiş Ya Muhammed Yetiş Ya Ali” deyişini söyleyerek göndermede bulunuyor.
Bir gün sonra yine aynı salonda Ses Yarışması Finali gerçekleştiriliyor. Festivale katılan çocukların kendi dillerinde şarkı söyleyerek yarıştığı gecede birinciliği Gürcistan’dan İrina Khechanovi kazanıyor. Fransa’dan Anais Leforestier ikinci, Tanzanya’dan Lokman Mtiga da üçüncü oluyor. Bu yarışmaya da Rumen ve Türk seyirciler büyük ilgi gösteriyor.
145 ülkeden çocukların katıldığı Uluslararası Dil ve Kültür Festivali, son yıllarda kendi sunucusunu da yetiştiriyor. Romanya’daki finalleri başarıyla sunan üç sunucudan ikisi Türk okullarından yetişen öğrencilerdi. Bunlardan biri, Romanyalı Andreea Stoian Karadeli. Geçen yıl bir Türk ile evlenen Andreea Stoian’ın Türkçe hikâyesi lisede başlamış. 14 yaşında ortaokulu bitirdiğinde İngilizce eğitim veren uluslararası bir lisede okumayı hayal ediyormuş. Babasının da tavsiyesiyle Bükreş’teki Uluslararası Bilgisayar Lisesi’ne kayıt yaptırmış. Belli bir başarı seviyesi isteyen liseye başlamasında yazdığı kitapların da etkisi olmuş. “Ben aynı zamanda yazarım. Üç kitabım var. İlk kitabım 13 yaşımdayken çıktı.” diyor Andreea. Sonra okula başlamış ve Türkçeyi çok sevmiş: “Sevgiyle başlıyor her şey. Benim ilk Türkçe öğretmenim Salih Gül sayesinde Türkçeyi sevdim. O kadar güzel, o kadar muhteşem bir ortam vardı ki okulda Türkçeyi seve seve öğreniyor insan. Sonra konuşma dalında Türkçe Olimpiyatları’na katıldım, bronz madalya kazandım.”
Türkçeden sonra Arapçaya ilgi duymaya başlamış Andreea. Sebebi, sınıfındaki iki Arap arkadaşıymış: “Bu dil de bana çekici gelince öğrenmeye karar verdim. İngiltere’nin en iyi on üniversitesinden biri olan Exeter Üniversitesi’nde Arapça ve Ortadoğu Politikası okudum. Üniversite, beni bir yıl Suriye’ye Şam Üniversitesi’ne gönderdi. Buradaki öğrenimimi de 2011’de iç savaş çıkmadan önce başarıyla tamamladım. Şu an yine İngiltere’de Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans yapıyorum. Tez konum, arabuluculuk. Doktoramı da inşallah Türkiye’de, en iyi üniversitelerden birinde yapacağım.”
Andreea Stoian, Türkçesi kadar Arapçasının da çok iyi olduğunu söylüyor. “Türkçeyle beraber çok sevdiğim bir dil. Kur’an’ın dili olduğu için de çok seviyorum.” diyor. Arapçayı bir eğlence gibi gördüğünü de ifade ediyor: “Bir harf ya da nokta, bir kelime veya cümlenin anlamını o kadar çok değiştiriyor ki oyun gibi oluyor benim için.”
Andreea, sunuculuğu, bir ay önce çok sevdiği öğretmenlerinden gelen teklife hiç düşünmeden ‘evet’ dediği için yaptığını, bundan sonra sadece akademik kariyerine odaklanacağını sözlerine ekliyor.
Başkent Bükreş’teki Şarkı ve Ses Yarışması Finali’nin diğer sunucusu Mozambikli Bangaiana Jose’yi Türkçe sevdalıları “Sivas’ın Yolları”ndan hatırlayacaktır. 7. Türkçe Olimpiyatları’nda bu türküyü söyleyen Bangaiana’nın da hikâyesi ilginç. Türk okullarının ülkesinde yaptığı sınava öylesine giriyor ve âdeta hayatı değişiyor: “Mozambik’te ilkokulda okuyordum. Son sınıftayken öylesine Türk okulunun sınavına girdim. Sonuç çok güzeldi benim için. Burs kazanmıştım. O okul hakkında hiçbir fikrim yoktu. Başlayınca okulu ve hocalarımı çok sevdim.”
Liseyi bitirene kadar Türk okulunda okuyor Bangaiana. 2010’daki Türkçe Olimpiyatları’na katılıyor. Şu an Uluslararası Antalya Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi’nde öğrenim görüyor. İkinci sınıfa geçmek üzere. Antalya’yı çok sevmiş. Bangaiana da Andreea gibi sunuculuk teklifi gelince hayır diyememiş. Mozambik’teki ailesi onu canlı yayında izlemiş ve çok duygulanmışlar. Şu an Türkçe, İngilizce ve Portekizce biliyor. Üç kardeşler. Ağabeyi çalışıyor. Küçük kardeşi Türk okulunda okuyor. “Maalesef ağabeyim Türk okuluna gidemedi. Ülkeme gittiğimde küçük kardeşimle Türkçe konuşuyorum, onunla bol bol pratik yapıyorum. O da yavaş yavaş Türkçeyi öğreniyor.” diyor.
Dilsiz babanın şampiyon kızı
Türk okulları ve Türkçe Olimpiyatları, ilginç hikâyelerle dolu. Tıpkı Şarkı ve Ses Yarışması’nda dereceye giren öğrencilerinki gibi… Bunlardan en ilginci, şarkı dalı birincisi Anita Syla’ya ait. Kosova’daki Türk okuluna başlayalı bir yıl bile olmamasına rağmen sorularımıza gayet güzel cevaplar veriyor Anita: “Türk okulunda burslu okuyorum. Öğretmenim benim sesimi çok beğendi. Türkçe Olimpiyatları’ndan bahsetti. Ben de mutlu oldum. Her gün çalıştık birlikte. Bir yıl bile olmadı Türk okuluna başlayalı. Açıkçası birinciliği beklemiyordum. Sürpriz oldu benim için. Ailem televizyondan izledi yarışmayı. Yarışmadan sonra telefonla görüştüm. Çok mutlu olmuşlar, ağlamışlar.”
Dört kardeşi olan Anita’nın öğretmeni Yasemin Karabina ile konuşuyoruz sonra. En az Anita kadar sevinçli. Çalışmalarının karşılığını almanın sevinci yüzündeki tüm kaslara yansıyor. “Anita burslu bir öğrencimiz bizim. Ailesi zengin bir aile değil. Babası, sağır ve dilsiz. Allah onun yerine kızı Anita’ya güzel bir ses nasip etmiş.” Sonra devam ediyor: “Okula geçen eylülde başladı. Türkçeyi hiç bilmiyordu. Ek derslerle, hafta sonu özel çalışmalarla, bizimle bol bol pratik yaparak bir yılda öğrendi Türkçeyi. Biz ona daha önceki Türkçe Olimpiyatları’nı videolardan göstermiştik. Çok istedi katılmayı.”
Hayatında İstanbul’a ve yabancı bir ülkeye hiç gitmemiş Anita. İstanbul’a gitmeden önce çok heyecanlıymış. Önce günleri, sonra saatleri sayıyormuş. Olimpiyatlar sayesinde ilk defa uçağa binmiş. İstanbul’u gördükten sonra ayrılmak istememiş hiç: “Sonra Romanya’ya geldik. Dünyanın değişik ülkelerinden çocuklarla birlikte olmak onu çok mutlu etti. Onlarla Türkçe konuşup anlaşması onu ayrıca gururlandırdı.”
Peki, şarkı seçimini nasıl yapmışlar? Önce Anita’ya bazı şarkılar önerilmiş. Onlar arasından kendi sesine uygun olanları seçmiş. Müzik öğretmenlerinden de yardım alarak Firuze’yi tercih etmiş. Yarışma günü ailesiyle sürekli görüşüyor, ailesi onun için dua ediyormuş.
Yasemin Hanım, 17 yıldır yurtdışında, 3 senedir Kosova’da görev yapıyor. “Anita ile çalışmak gerçekten güzeldi, keyifliydi benim için. Zor ve uzun bir süreçti yarışmaya hazırlanmak. Birlikte başardığımız için çok mutlu oldum tabii ki.” diyor. Anita için birinci olmanın getirisinin de çok olacağından emin. Ona göre, kendisine güven olsun, ailesinin desteği olsun, çevresinin bakışı olsun, okuldaki başarısı olsun, Türkiye’ye bakışı olsun, kat kat artmış olacak.
Sanatçı olacak çocuklar
Romanya’daki Şarkı ve Ses Yarışması Finali, tam anlamıyla kıran kırana bir mücadeleye sahne oluyor. Onlar arasından sıyrılıp dereceye girmek gerçekten büyük bir başarı. Onlardan biri, şarkı dalı ikincisi Azerbaycanlı Ayhan Halili. Ayhan’ın hocası Soner Gül, yarışmaya Bakü’den iştirak eden öğrencisinin geçen yıl Türkiye’deki turnelere katıldığını söylüyor. “İki senedir öğrencimizle beraberiz. Amacımız, bu kardeşliğe, bu beraberliğe dâhil olmak.” diyen Gül’e göre, bir yerde aslında birinci ya da ikinci olmak pek fark etmiyor. Önemli olan bu güzellikleri ülkemiz adına, Azerbaycan adına, dünya adına yaşamak ve yaşatmak: “Buraya katılan öğrenciler çok mutlu, öğretmenler çok mutlu, izleyiciler çok mutlu. İnşallah bu güzellikler daha da büyür ve tüm dünyayı sarar.”
Ayhan, üç çocuklu bir ailenin evladı. Anne ve babası, çocuklarını festivale tereddütsüz göndermiş. Hocalarına karşı oluşan sonsuz bir güven var. Soner Gül, “35 gündür Ayhan ile birlikteyiz. Ayhan, müzik okulundan öğrencimiz. En büyük hayali, Türk kolejinde okumak. Bu derece sayesinde hayaline kavuşacak inşallah. Daha önceki olimpiyatlara katılan Sema Sultanova vardı, inşallah bu sene Fatih Üniversitesi Konservatuarı’na gelecek. Ayhan da onun gibi konservatuarda okumak istiyor. Nasip olursa onu da Türkiye’ye öğrenci olarak getirmek istiyoruz.” diyor.
Ayhan gibi sanatçı olmak isteyen öğrencilerden biri de şarkı dalı üçüncüsü Cezayirli Dalia Chih. Mükemmel bir performans ortaya koyan ve birinci olmayı bekleyen Dalia üçüncü olunca epey üzüldü. Bu yüzden konuşma imkânımız pek olmadı. Hocası Özlem Tekeci, Dalia’nın babasının Cezayir Bayan Millî Futbol Takımı’nın teknik direktörü, annesinin de ev hanımı olduğunu söylüyor. Dalia, Cezayir’deki dil kursunda Türkçe eğitimi alıyormuş. Şarkı söylemeyi çok seviyor, Cezayir’de de tanınıyormuş. Peki, şarkı seçimi nasıl olmuş? “Biz üç şarkı seçmiştik. Yakar Geçerim, Geçer Geçer ve Adını Sen Koy… Komitenin de yönlendirmesiyle Adını Sen Koy’da karar kılındı. Birinciliği bekliyordu Dalia. Üçüncü olunca biraz üzüldü tabii.”
Ses yarışması birincisi Gürcistanlı İrina Khechanovi ile de Türkçe röportaj yapıyoruz. Bir yıldır Türk okuluna gitmesine rağmen Türkçesinin gayet düzgün olduğunu söylemek mümkün. Altı ay önce öğretmenleri sesini beğenmiş ve yarışmaya katılmasını istemişler: “Ben çok mutlu oldum. ‘Firuze’ şarkısıyla olimpiyatlara katıldım ama finale kalamayınca kendi dilimde Ses Yarışması’nda yarıştım ve birinci oldum. Birinciliği beklemiyordum. Adım söylenince şoke oldum. Çok zor bir yarışmaydı. Arkadaşlarım da çok iyiydi. Yarışmadan sonra ailemle görüştüm. Çok sevindiler, sevinçten bağırdılar.”
Birçok güzelliğe sahne olan, farklı farklı hikâyelerin yaşandığı Uluslararası Dil ve Kültür Festivali heyecanı, Etiyopya ve Romanya’nın ardından Almanya’ya taşındı. Görüşlerini aldığımız bilim adamı, sanatçı, ekonomist ve gazeteciler, dünyanın renklerini bir araya getiren organizasyonun yurtdışında yapılmasının farklı bir kapıyı araladığını düşünüyor. Eski Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın’ın sözleri, hepsinin ortak görüşü gibi âdeta: “Düşünün, 145 ülkedeki okullarımızda Türkçe öğrenen çocuklar Etiyopya’da, Romanya’da, Almanya’da şarkılar söyleyerek yarışıyor, sanatçı yeteneklerini sergiliyor. Bundan daha büyük bir mutluluk olamaz. Bu öğretmenler ve çocuklar, gurbeti Türkçeye vatan yaptılar. Selam olsun gurbeti Türkçeye vatan yapanlara. Türkçenin sınırları, Türkiye’nin sınırlarını aştı böylece. Türkçenin sınırları da bizim vatanımız oldu. Bu bir kültür vatanıdır, dil vatanıdır.”
Selam olsun gurbeti Türkçeye vatan yapanlara
Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın: Yurtdışındaki ilk organizasyon başarılı bir şekilde gerçekleşti. Dünyanın değişik ülkelerinden gelen öğrenciler, dilimizin, kültür değerlerimizin çok güzel örneklerini sergilediler. Romanya’nın ev sahipliği yapması da son derece anlamlıydı. Çünkü Osmanlı döneminde bu topraklarda Türkler ve Rumenler birlikte yaşadılar. Ayrıca, Rumencede Türkçeden geçme çok sayıda kelime var. Yer adlarında da birçok Türkçe kelime görmek mümkün. Bu coğrafya, yabancısı olduğumuz bir coğrafya değil. Dünyanın değişik ülkelerinde Türkçeyi, Türk kültürünü, edebiyatını öğrenen çocuklar, şarkılar söyleyerek sanatçı yönlerini de sergilediler. Bu bakımdan ben, Türk okullarında sadece dil öğretilmekle kalınmadığını, dilin yanı sıra dilin malzemesi olan edebiyatın, müziğin, gösteri sanatlarının kullanıldığını bir kere daha gördüm. Bundan çok büyük memnuniyet duydum. Çünkü çocuklar dil ile birlikte Türk kültürünü, tarihini, edebiyatını ve müziğini de öğreniyorlar. Öğrendiklerini de sanatçı yetenekleriyle birleştirip sergiliyorlar. Bu hiç de kolay bir şey değil. Başta öğretmenlerimiz olmak üzere emeği geçenleri kutluyorum. Bu öğretmenler ve çocuklar, gurbeti Türkçeye vatan yaptılar. Selam olsun gurbeti Türkçeye vatan yapanlara. Türkçenin sınırları, Türkiye’nin sınırlarını aştı böylece. Türkçenin sınırları da bizim vatanımız oldu. Bu bir kültür vatanıdır, dil vatanıdır. Ben bunu sevindirici ve daha büyük başarılara götürücü bir adım olarak görüyorum. Bu ne kadar büyük bir hadise aslında. Düşünün, 145 ülkedeki okullarımızda Türkçe öğrenen çocuklar, Etiyopya’da, Romanya’da, Almanya’da şarkılar söyleyerek yarışıyor, sanatçı yeteneklerini sergiliyor. Bundan daha büyük bir mutluluk olamaz. (Eski Türk Dil Kurumu Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı, Türkçe Olimpiyatları Bilim Kurulu Başkanı)
Bu bir gönül organizasyonu
Bülend Özveren: Yıllardır Türkçe Olimpiyatları’nın canlı yayınını sunuyorum. Katılan ülke sayısı sürekli çoğaldı. Her şey mükemmel. Öğretmeni, öğrencisi, işadamı, velisi, seyircisi herkes gönlünü ortaya koyuyor. Bence bu bir gönül organizasyonu. Bir de şunu söyleyeceğim. İsteyen istediği gibi anlasın. Ben Saint Benoit Lisesi mezunuyum. Doğal olarak Fransız kültürüne yakınım. 145 ülkede on binlerce genç Türk okullarında okuyor ve otomatik olarak da benim kültürüme yakınlar. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? (Türkçe Olimpiyatları canlı yayın sunucusu)
İnsanın yüreğindeki sevgiyi hiçbir güç engelleyemez
Hamdi Alkan: Ben buradakilerin gurbette olduğunu düşünmüyorum. On yıllardır öğretmenler büyük mucizelere imza attı. İnsanın yüreğindeki sevgiyi hiçbir insan ve güç engelleyemez. Burada söylenenlerden birileri kırılır belki. Ama kimse kendini gurbette diye garip hissetmesin. Bu dünyada bu faaliyetler sürdükçe hiç gama, kedere gerek yok. Ben ömrümün sonuna kadar sizleri destekleyeceğim. Aslında buradaki güzellikleri kabul etmek o kadar da zor olmamalı. Bunu dinleyebilmek, görebilmek zor olmamalı. Burada artık bu güzelliklerle dil olimpiyatları bütün dünyaya mal olmuştur. (Sanatçı)
Türkçe artık kendi kabına sığmıyor
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel: Türkçe Olimpiyatları ilk defa bu yıl yurtdışında yapıldı. Bu, şunu gösteriyor: Türkçe artık kendi kabına sığmıyor. Şu an 145 ülkede Türkçe öğretiliyor. Bu bize şunu gösterir: Türkçe bir dünya dilidir, Türkçe bir peygamber dilidir, Türkçe bir kültür dilidir, Türkçe bir bilim dilidir, Türkçe bir barış dilidir, hoşgörü dilidir, sevgi dilidir. O bakımdan bütün dünya bu dili seviyor. Yunus Emre’nin çok güzel bir sözü var: Yetmiş iki milletle barışık olmak… Artık yetmiş iki değil, yüz kırk beş ülkeyle barışık olduk. Ve bana göre, diplomasinin bir türlü yapamadığını Türkçe yaptı. Türkçeyle bütün dünyada bir sevgi, barış ve hoşgörü köprüsü kuruldu. Buna vesile olanlara ve bu çocukları yetiştirenlere şükran borçluyuz. Burada şunu vurgulamak isterim: Türkçe, gerçek anlamda sınırlarını aşan, sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü birleştiren mükemmel bir dildir. Bu mükemmel dil, bugünkü Anadolu, Orta Asya, hatta Avrupa hudutları içerisinde kalan bir lisan olmaktan çıkmış, evrensel hâle gelmiştir. Dilimize böylesine önemli hizmetlerde bulunan olimpiyatlar, unutmaya başladığımız musikimizi, türkülerimizi de bize hatırlatıyor. Mesela, Bükreş’teki Şarkı Finali’nde Soma faciası anlatılırken ağladım. Çocuklar “Kara tren gelmez ola / Düdüğünü çalmaz ola” türküsünü o kadar içten ve o kadar yanık söyledi ki gözyaşlarımı tutamadım. İşte, Türkçe budur. İnşallah bu organizasyon, önümüzdeki yıllarda daha da büyüyerek dünyanın başka ülkelerinde düzenlenmeye devam edecek. Son olarak, bu organizasyon, Romanya’daki 20 bin şehidimizin ruhunu da şâd etmiştir. Bu açıdan da anlamlıydı organizasyon. Emeği geçenleri, vesile olanları tebrik ediyorum. (Başkent Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölüm Başkanı)
Kebapçı değil, okul açmışlar
Süleyman Yaşar: Eğitim çok zor bir iş. Detaylı ve maliyetli bir iş. Bilgi gerektiren bir iş. Romanya özelinden anlatacak olursak… Türkler gelmişler, kebapçı, fırın, lokanta değil, okul açmışlar. Bunda da başarılı olmuşlar. Eğitimdeki başarının desteğiyle de Türkçe Olimpiyatları’nı düzenliyorlar ve Türkiye’yi tüm dünyaya tanıtıyorlar. Beraberinde ekonomik bir getiri de var tabii. Görüyoruz ki okul etrafında işadamları, ticaret, ekonomi örgütlenmiş. Sadece Romanya’da 5 bin Türk firmasının bulunduğu ve birçoğunun kendi sektöründe önlerde olduğu söyleniyor. Sadece bu ülkede 11 okul ve bir üniversitenin olması, Türkiye’nin geleceği için büyük bir kazanç. Olimpiyatlar sayesinde buna bir kez daha şahit olduk. Okullar sayesinde yabancı ülkelerde büyüyen Türk ekonomisi, Türkiye’ye de büyük katkı sağlıyor. İlerleyen yıllarda bu katkının daha da artacağını tahmin ediyorum. Değişik ülkelerdeki okulları da ziyaret ettim ben. Oralarda da benzer performans var. Ayrıca, küresel bir etkisi de olacak Türk okullarının. Buralardan mezun olan birçok genç en kaliteli üniversitelerde okuyor, küresel firmalarda çalışıyor. Çocukları, öğretmenleri görüyoruz, okullardaki eğitimin kalitesini biliyoruz; bunun etkileri ilerleyen yıllarda daha büyük olacak. (Taraf gazetesi ekonomi yazarı)
Performansları beni şaşırttı
Ali Kocatepe: On ikincisi yapılan festivale ilk kez katıldım. 145 ülkeden on binlerce öğrenci arasından seçilerek insanlar arasında sevgi ve barış köprüleri kurmaya gelen çocukların ve gençlerin performansları beni hem şaşırttı hem de çok mutlu etti. Organizasyon başarılıydı. En güzeli ise dünyanın farklı coğrafya ve kültürlerinden gelenlerin sevgiyle kaynaşmasıydı. Türkçe yorumlanan şarkılarda performanslar daha iyiydi. İkinci gece yarışmacılar sönük kaldılarsa da son iki yarışmacı Fransa ve Gürcistan çıtayı bir anda yükseltti. İki günün yıldızı bence “Firuze”yi seslendiren Kosovalı Anita Syla oldu. Uluslararası Türkçe Derneği’nin bu organizasyonunda emeği geçen herkesi gönülden kutluyorum. (Besteci, yorumcu, söz yazarı ve yapımcı)
Asla bir gurbet havası yoktu
Hakan Aysev: Benim için dünyada en olmazsa olmaz kavramlardan biri çocuk, biri sevgi, diğeri de müzik. Bu üçünün olduğu her ortamda gönül rahatlığıyla bulunuyor ve çok mutlu oluyorum. Ben 15 yıl yurtdışında, önemli müzik merkezlerinde hep başroller söyledim operalarda. Yüreğim, aklım hep vatan topraklarımızdaydı. Bu topraklardan çıkan insanların dünyanın dört bir yanında çocuklara Türkçe öğretmesi, o çocukların bir araya gelip yarışması, inanılmaz güzel bir olay. İyi ki bu projeye davet edilmişim, küçük de olsa bir katkıda bulunabilmişim. Bu yarışmanın sınırlarımız dışında da yapılabilmesi elbette çok önemli. Ama Türkiye’nin gururu olması gereken böyle bir organizasyonun ülkemizde de yapılabiliyor olması lazım. Bu açıdan biraz üzüntüm var; ama organizasyon Bükreş’te asla bir gurbet havasında değildi. Türk ve Rumen seyirciler çok güzel sevgi çemberi oluşturdu. Emeği geçenlere çok teşekkürler. (Opera sanatçısı)
Bir köprü gibi bizi birbirimize bağlayacak
Gheorghe Zamfir: Bu organizasyona ilk kez katıldım, çok beğendim. Kültürleri harmanlıyor ve insanları birbirine yakınlaştırıyor. Bu yarışma bir köprü gibi bizi birbirimize bağlayacak. Doğrusu böyle bir performansı ne müzik ne de organizasyon anlamında bekliyordum. Çok memnun oldum. Bundan sonraki bütün festivallere çağrılırsam katılmak isterim. Türkleri samimiyetle tebrik ediyorum. (İyi Kötü Çirkin ve Kill Bill gibi ünlü filmlerin müziğini yapan Rumen pan flüt sanatçısı)
Jüride yer almak benim için gurur vericiydi
Andre Marin Öztürk: Uluslararası Dil ve Kültür Festivali Şarkı Finali’nin jürisinde yer almak benim için gurur verici. Organizasyon, Türkiye ile Romanya arasında âdeta büyükelçi gibi. Ev sahibi olduğumuz için ayrıca mutlu oldum. Çok güzel bir festival. Öğrencilerin sahne ve ses performansı muhteşemdi, heyecan vericiydi. Bu tür organizasyonlar ülkeler arasında büyük köprü vazifesi görüyor. Ben de bir Türk ile evliyim. Her şey çok güzeldi. Emeği geçenlere çok teşekkürler. (Rumen sanatçı)
Resmen BM genel kurulu gibi
Aykut Işıklar: Önce bu olimpiyat düşüncesinin sahibi kimlerse onları kutluyorum. Dünya çapında böyle bir organizasyon kolay bir iş değil. Birçok ülkeden öğrenciler, öğretmenler, veliler, seyirciler katılıyor, onlarca bayrak sallanıyor. Resmen ben gurur duyuyorum. Türkler bir festival düzenliyor ve değişik milletlerden birçok kişi katılıyor. Afrikalısı da var, Avrupalısı da, Hintlisi de var, Amerikalısı da var… Resmen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gibi… Klasik bir terim var: Medeniyetler buluşması… Medeniyetler buluşması işte bu ya! Başka ne olabilir? Çocuklar sahneye çıkıp büyüklere sevgi, saygı, barış dersi veriyor. Bundan güzel bir şey olabilir mi? Eski adıyla Türkçe Olimpiyatları, yeni adıyla Uluslararası Dil ve Kültür Festivali, hakikaten dünya çapında marka olmuş. Romanya’daki ilgiden ve programın kalitesinden de anladık ki bu festival daha da büyüyecek, göreceksiniz. Emeği geçenleri yürekten tebrik ederim; başka ne diyeyim? (Bugün gazetesi yazarı)
- tarihinde hazırlandı.