Abdullah Aymaz'la Ahmet Karakullukçu Üzerine
—Ahmet Karakullukçu'yu nereden ve nasıl tanıyorsunuz?
Yaşar Tunagür 1965 sonbaharında Ankara'ya Diyanet İşleri'ne gidince İzmir müftülüğüne Ahmet Karakullukçu hocamızı daha sonra da Fethullah Gülen Hocaefendi'yi İzmir'e vaiz olarak tayin etti. Karakullukçu hocamız çok efendi, tatlı dilli, sohbetleriyle, vaazlarıyla ve insanlara karşı sıcak ve yakın muameleleriyle tanınan, sevilen bir müftü efendi idi. Kestanepazarı'na gelir gider ve Hocaefendi ile de görüşürlerdi.
1968 yılında İzmir İmam Hatip Lisesi'ni bitirince Yüksek İslam Enstitüsü'nde üniversiteye başladım. O esnada İmam Hatip mezunu olan birçok arkadaşımız müftülük tarafından görev aldılar. Bazıları imam, müezzin, bazıları da Kur'an Kursu hocası ve vaiz oldu. Ben de imamlık kadrosundan Kur'an kursu öğretmeni olarak Kestanepazarı Kur'an Kursu'nda vazife aldım. Bir yandan da üniversiteye devam ettim. Dolayısıyla Ahmet Karakullukçu hocamız bir müftü olarak benim idari amirimdi ve onun personeliydim. Ondan sonra da tanışıklığımız devam etti. Müftülüğe gidip gelmelerimiz olurdu. Resmi işler veya diğer mevzularda Ahmet Hocamızı görmeye giderdim. Kur'an kursuyla alâkalı bazı vazifeler verirdi, diyeceği şeyler olurdu. Yanına sıkça gider gelirdim.
—Yaşar Tunagür Hocanın İzmir'e atadığı bir müftü dediniz. 12 Mart 1971 muhtırasından sonra açılan davalarda Yaşar Hocanın atamaları epey dile dolanmış. Bu konuda neler diyebilirsiniz?
Ahmet Hocamızla 1971'de vazifesinden alındıktan sonra da görüşmelerimiz devam etti. Benim hafızamda kaldığı kadarıyla güzel, sevecen ve faydalı bir insandı. Fakat burada şunu ifade etmekte fayda var. 12 Mart muhtırasından sonra tutuklanmalar oldu. Fethullah Gülen Hocaefendi de bir süre içerde kaldı. Esas Diyanet'in başında yer alan bir insan olarak Yaşar Tunagür Hocaefendi'yi de içeri aldılar. Onun tayin ettiği herkesi vazifesinden aldılar, sorguladılar vesaire. Gazetelerde çok mevzu oldu Yaşar Hocanın yaptığı tayinler. Atadığı kişilerin üniversite mezunu olmadığı iddia edilerek diplomasız kişileri vazifeye getirdiği yazılıp çiziliyordu. Hâlbuki Yaşar Hoca ehliyet ve ilmi vukufiyete bakıyordu. Adam ilâhiyat mezunu, diplomalı ama daha Kur'an'ı doğru dürüst okuyamıyordu. Yaşar Hoca bunlara vazife vermedi. Esas patırtı buradan koptu. Ahmet Karakullukçu hoca için de aynı şeyi yaptılar. Bu adamın diploması yok, ilahiyat mezunu değil, ne diye bunu müftü yaptınız gibi eleştiriler yapıldı. İzmir üç büyük şehirden biri olduğu için göze battığından Ahmet Karakullukçu hocamızın durumu epey dile dolanmıştı.
Yaşar Hoca akıllı bir adamdı. Ne yaptığını bilen bir insandı. Basında yapılan bu saldırılara kulak vermeden işine devam etti. Demek ki Ahmet Karakullukçu'da bir rüçhaniyet gördü ki aldı onu İzmir'e müftü yaptı.
—Ahmet Karakullukçu ile Fethullah Gülen Hocaefendi'nin münasebetleri konusunda neler dersiniz?
İzmir'de üniversitelerde okuyan talebelerin kalabileceği bir ev yokken bu konuda Ahmet hocanın girişimleri azımsanacak bir gayret değildir. Fethullah Gülen Hocaefendi'ye yaptığı teklifle öğrencilerin kalabileceği bir ev tutularak masrafının İlim Yayma Cemiyeti'nden karşılanabileceğini söylemiştir. Talebelerin ihtiyaçlarını temin etmesi, 500 lira da olsa evin kirasını vermesi o gün için büyük birşeydi.
Daha sonraki dönemlerde Kestanepazarı'ndaki talebelerin kampa çıkarılması mevzuunda da çok yardımları oldu. Kestanepazarı Kur'an Kursu müftülüğe bağlı olduğundan gerekli yardım ve desteklerden geri kalmıyordu. Arasıra kampa gelir gider, ihtiyaçlar konusunda Fethullah Gülen Hocaefendi'yle görüşürdü. İmam Hatip Lisesi'nde okuyan talebeler yaz sezonunda Kestanepazarı'nda kalır, Arapça, tecvit ve kıraatlarını geliştirirlerdi. Bu yüzden bu tür çalışmalar kamp yerlerine taşınmasında daha verimli olacağı düşünülmüş. Hatta kampa gelip gitmede kullanılması amacıyla müftülüğün bir skoda minibüsünü Kestanepazarı yaz kampına tahsis etmişti. O kamp, Buca'nın Kaynaklar köyünde ilk kurulan kamptı.
Ahmet Karakullukçu hocamızla Fethullah Gülen Hocaefendi arasındaki münasebet müftü-vaiz ilişkisinin ötesinde bir münasebettir. Hocaefendi'yi daima takdir etmiş bir insandır. Hacı Muammer Bey'in hatıralarında geçiyor. Hacı Muammer 1968'lerde materyalizm havasının estiği yıllarda arkadaşlarıyla üniversitede fikri münakaşalar yapıyorlar. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de o yıllarda bir 1968 kuşağı kasırgası vardı. Tatmin edici cevaplar verebilmek için kendisini dolu hissetmesi lazımdı. Nereye gitmesi lazım? İnanç, itikat ve ahiretle ilgili tatmin edici cevaplar bulabilmek amacıyla bir gün İzmir müftüsü Ahmet Karakullukçu'ya gidiyor. O da Hacı Muammer'i Fethullah Gülen Hocaefendi'ye gönderiyor. Yani bir müftü olarak Ahmet hocamız, Fethullah Hocaefendi'nin bu tür sorulara daha tatmin edici cevaplar verdiğini, gençliğin problemlerine daha fazla duyarlı olduğunu bildiğinden ona gönderiyor. İstese göndermeyebilirdi, öyle sıradan bir adam değildi. "Getir bakalım neymiş oğlum soruların, sor bakalım" der, kendince bir şeyler anlatabilirdi. Ama öyle yapmıyor. Hacı Muammer'in aradığı şeyi Fethullah Gülen Hocaefendi'de bulabileceğini gösteriyordu. Çağın içinde bulunduğu fikri sapmaları, materyalizm batağına dair gençliğin ne yapması gerektiği hususlarının çözümünü Hocaefendi'de gördüğü için böyle yönlendiriyordu.
Hacı Muammer'le daha sonra beraber aynı evde kaldık. Hakikaten o yıllar, inançsızlığın kol gezdiği yıllardı. Hacı Muammer, İlhan bey ve ben üçümüz Bornova'da bulunan üniversite yurtlarına gider, koltuğumuzun altında götürdüğümüz kitaplarla gençlere sohbet ederdik. Fikri, imani yönden sorulan sorulara cevap vermeye çalışırdık. O yüzden Ahmet Karakullukçu hocanın bu konudaki yönlendirmesi mühimdir. "Fethullah Gülen Hocaefendi size daha tatmin edici cevaplar verir, daha iyi anlatır, kendisini Kestanepazarı Camii avlusundaki barakasında bulabilirsiniz" demesi onun açısından faziletli, kadirşinaslık ve takdir edilecek bir davranıştır. Bir hakkı teslim etme vasfıdır. Herkes bunu yapmayabilir. Ben müftüyüm, ben âlimim deyip getir cevabını ben vereyim deyip gönderebilirdi. Verebilirdi kendisi, o açıdan bir sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum. Ama kendince daha verimli olabileceğini düşündüğü Fethullah Gülen Hocaefendi'ye yönlendirmesi güzel bir şey tabii.
Ahmet Karakullukçu hocamıza Allah bol bol rahmet eylesin…
Ahmet Karakullukçu Kimdir?[1]
1933 yılında Konya'nın Beyşehir ilçesi Doğanbey bucağında doğdu. Tahsil hayatına İstanbul'da devam etti. İstanbul İmam-Hatip Okulu 2. devresinden mezun oldu.
İlk resmi görevine 1.1.1953 tarihinde İstanbul Molla Hüsrev Camii müezzin-kayyımı olarak başladı. Daha sonra Eminönü Çandarlı Ahmet Çelebi Camii İmam-Hatibi olarak devam etti. Buradan askere gitti. 5.9.1962 ile 5.9.1964 tarihleri arasında askerlik hizmetini yedek subay olarak tamamladı.
Asker dönüşü 6.9.1964 tarihinde Erdek ilçe Müftüsü olarak göreve başlayan Ahmet Karakullukçu, İzmir İl Müftülüğü'ne 24.2.1966 tarihinde tayin edildi. 5.9.1971 tarihine kadar buradaki vazifesini sürdürdü. Bilahare, Çanakkale İl Müftülüğü'ne atandı ise de burada fazla kalmadı. 24.3.1972'de Manisa Merkez Vaizliği'ne, 30.6.1975'te de İzmir Merkez Vaizliği'ne getirildi. 5.4.1982 tarihinde buradan emekli oldu. Evli ve 2 çocuk babasıydı.
[1]http://www.izmirmuftulugu.gov.tr/muftu_biyografi/karakullukcu.php
- tarihinde hazırlandı.