'Niyet ettim yönümü bulmaya'

Niyet ettim yönümü bulmaya‏

Her yolculuk biraz heyecan taşır. Bulunduğumuz yerden ayrılma fikri, yolumuz nereye düşerse düşsün yüreklerimizde bir nebze de olsa telaşa kapı aralar. Ancak müminler için en heyecan verici yolculuk kutlu beldelere çıkar. Dünya'nın Kalbi'ne ulaşma fikri yürekleri titretir. Önce oraya gitme niyetini yerleştiririz hayatımıza. Senelerce Kâbe'ye ulaşma ümidini taşır dururuz. Hac arzusu bile bambaşkadır. Gidemesek de gitme niyetini taşıyarak yaşarız. Bir gün diriliş yolculuğuna çıkan az sayıdaki talihli insandan biri olduğumuzda yaşayacağımız mutluluksa tarifsiz olur şüphesiz.

Hacca niyet etmek senelerce kutsal toprakların özlemini yürekte taşımak demek... Bıkmadan, usanmadan, ömrümüz vefa ettiğince oraları görmeyi istemek... Nasip olursa şayet "Dünya'nın Kalbi"ne yeniden ulaşmak arzusuyla ömür sürmek...

Hacca gitmeye karar vermek hayatımızdaki en ciddi dönüm noktalarından biridir. Çünkü o andan itibaren manevî arınma ve yenilenmeye ilk adım atılır. Eş dostla helâlleşmek, varsa borçlarımızı ödemek akla düşer ansızın. Manevî bir molaya hazırlanırken kendimize de çekidüzen veririz haliyle. Anlaşmazlık, kıyım ve kavgalar yaşadığımız ülkeye ait olarak geride kalır. Rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığı bu iklimde ibadet etmeye niyetin de bambaşka manaları vardır: "Allah'ım, ben hac yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden kabul et." Zira kutsal topraklara bastığımız andan itibaren bize diğer ibadetlerimizle kıyas edilemeyecek kadar çok sabır gerektiğini anlarız. Nitekim Üstad Necip Fazıl Kısakürek, hacca niyet ederken en çok sabır için dua ettiğini ve kendini her türlü meşakkate hazırladığını anlatır. Şair hac eserinde bu duanın kendisine nasıl faydalı olduğunu da uzun uzun kaleme alır. Bunun yanı sıra ruhen niyet etmenin, bize haccı anlama melekelerini kazandıracağını izah eder. Aksi halde gerçekten pişman olmadan, günahlardan utanmadan beyaza bürünmenin ya da başımızı eğip Kâbe'ye girmenin ne manası kalır? Tövbe istiğfar edip sadaka vermek de niyetimizi tamamlar.

Hacca ilk kez gidecek olanlarımızın bu yolculuğa daha önce çıkanlardan elbette öğrenecek çok şeyi var. Çünkü her yolculukta olduğu gibi bu kutlu seyrimizde de pusula ve rehbere ihtiyaç duymamız kaçınılmaz. Yeryüzünde insanlar için inşa edilen ilk mabette her dakika kıymetli olduğundan hacıların tecrübelerinden ve bu ibadeti kolaylaştırma formüllerinden faydalanmak, maddî-manevî huzurumuzu daha da artırabilir. Böylelikle vakit israfından kurtulup yaşanacak aksiliklere karşı da tedbir almış oluruz.

Haccı anlama nazarı ile Âlemlere Rahmet Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) ve milletine mensup olma şerefine nail olduğumuz İbrahim Aleyhisselam'ın o beldede yaşadıklarını yeniden okuyabiliriz. Hazreti İbrahim'in tek başına ümmet olarak yürüttüğü vahiy vazifesi, Hz. İsmail'in kulluğu haccı anlamamızı kolaylaştıracaktır zira. Ya da Hacer Validemiz'in teslimiyetini okuyup sa'y yapmak haccın mana boyutunu içselleştirmede bize yardımcı olacaktır. Hasılı Hz. Âdem'in eseri Beytullah'a neden gittiğimizi kavramak için peygamberli çağları anlamaya muhtacız. Ancak bütün bunlardan sonra niyet edip bir iç aydınlığı eşliğinde hacca gidebiliriz. Fakat tüm hazırlıklara rağmen Kâbe'yi görene kadar kalplerin ritmi katiyen dinmeyecektir biliriz.

Yolculuğa çıkılmadan önce dünyaya ait her şeyi geride bırakmak hazırlığın ilk aşamasını oluşturuyor demiştik haberimizin başında. Zaten hepimiz hacca gidecek olanlardaki bu değişimi müşahede ediyoruz. Adeta iyilik ve güzellikten başka bir şey düşünemez hale geliyorlar. Bu öze dönüşün en güzel tezahürü de dünyadayken kefene bürünmek diyebileceğimiz ihrama girmek. Haccın farzlarından biri olan ihram, müminin dünyadan soyunmasını temsil ediyor. Nitekim mümin, bu kıyafetle her türlü renk, dil, cinsiyet, rütbe ve makam farklılığından kopuyor. Hacı adayları, Harem-i Şerif'e girmeden önce 'Mîkat' denilen beş bölgede ihrama girebiliyor. Ardından hacca niyet edip telbiye getiriyorlar. Bu şekilde haramdan uzak duracaklarına ve birbirlerini hatta diğer canlıları incitmeyecekleri hususunda Hakk'a söz veriyorlar. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren, hacı adayının ihramlıyken uyması gereken kuralları izah ediyor bizlere: "Kişi, ihramlı olduğu sürece cinsel ilişkide bulunmaz. Saç, sakal ve tırnak kesemez. Koku sürünmez. Erkek hacının başını kadın hacının da yüzünü örtmesi yasaktır. Başkasını tıraş etmek, Harem veya Hill'de (ihram yasaklarına uyulması gereken bölge) avlanmak, ağaç kesmek, yeşilliklere özürsüz olarak zarar vermek ve erkeklerin dikişli elbise giymesi ihramın yasaklarındandır." Döndüren, bu yasakların çiğnenmesi halinde duruma göre büyükbaş, küçükbaş hayvan kesmek ya da sadaka vermek suretiyle eksikliğin giderileceğine temas ediyor. Ancak kurban ve sadakaya güvenmeyip bu yasakları çiğnememek hususunda azami gayret etmek vazifemiz şüphesiz. Zaten teslimiyette en üst mertebelere talip olduğumuzu "Lebbeyk" diyerek beyan etmiyor muyuz? O halde "Bütün emirlerine gönülden bir boyun eğişle huzurundayım. Sen bütün varlığın yegâne yaratıcısı, sahibi, hakimi ve Rabb'i olarak ne buyurduysan şeksiz-şüphesiz, itirazsız, sızlanmasız kabul edip, teslim oldum." yakarışımız teslimiyetimizin ilk adımını oluşturuyor. Bu ruh hali ile Kâbe'ye girdiğimiz andan, gözyaşları içinde buraya veda edene kadar "Emrindeyim Rabb'im!" yakarışının her türlü tavır ve davranışımızda vücut bulması ise en doğru olanı.

Nasipte ne varsa dile o dökülüyor

Hacdan gelen bir yakınımızın dizinin dibine oturup orayı dinlemek, o kıymetli zaman diliminden bir parça da olsa nasiplenmek, günlük hayatımızda asla sahip olamadığımız teslimiyet özlemi sebebiyle nasıl da hoşumuza gider. Ancak mukaddes beldelere giden herkesin orayı bambaşka tariflerle anlattığını görürüz. Hatıralar o kadar birbirinden bağımsızdır ki şaşırmaktan alıkoyamayız kendimizi. Hac hatıratının en dikkat çekici bölümü ise Kâbe'nin görüldüğü ilk andır. Hacıların her biri gözyaşları içinde dudakları kıpır kıpır o kareyi anlatır. Müminler Kâbe'ye başları eğik bir vaziyette ve kulluğun ağırlığı omuzlarına çökmüş olarak girer. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin anne şefkatine benzettiği bir merhametle herkesi kucaklar Kâbe. Dünya haritasının hemen her noktasından kopup gelenler, aylar belki de yıllar öncesinden dualarını hazırlarlar. Zira Beytullah ilk görüldüğünde dua etmek faziletli kabul edilir. Mescid-i Haram'a dualarla girildiği gibi, başlar yerden kaldırılıp Beytullah'a ilk bakıldığında da yürekten münacat edilir Yaradan'a. 'Kum tanelerinden bir tane' olarak, bizi biz yapan her sıfattan uzak sadece kul olarak dua edilir. O an bu lezzeti tadarken önceden planladığımız dualar silinip gider. Daha önce aklımıza hiç gelmeyen bir duayı ederken buluruz kendimizi çoğunlukla. Yirmi yedi yaşındaki genç hacı Esra Taş, Kâbe'ye ilk bakışını "Eridim!" diyerek tarif ediyor. Taş'ın o an dilinden kalbine "Allah'ım elimi ayağımı hayır işlerine ulaştır." cümlesi dökülür. Halbuki bir çok dua ezberleyip hazırlık yapmıştır öncesinde. Ancak nasibindekini söyleyiverir işte. "Türkiye'ye döndükten sonra beni nereye çağırsalar hep bu duamı hatırladım. Kimseye 'Hayır' diyemedim. Rabb'imin bana bir hayır kapısı açtığını görüp her defasında yeniden şükrettim. Kıblemi görmek yönümü öğretti bana. Bazı günler gayriihtiyari camı açıp Kâbe'yi arar gözüm. Evet Kâbe benim kalbim ve yönüm artık." sözleriyle anlatıyor 'ilk bakış'tan sonra hayatının nasıl değiştiğini Esra Taş.

Mekke ve Medine'yi özleyenlerden bir diğeri Mehmet Karadoruk. Kutlu beldeye gitmeden önce her gün mukaddes toprakları izleyen Karadoruk, daha Mescid-i Haram'a girerken titremeye başlar. Hac rehberi başını eğmesini istediğinde acziyetini hisseder. Ancak bayılacak hale gelince dayanamaz ve göz ucuyla Beytullah'a bakar. Ardından şu sözler dökülür dudaklarından: "Allah'ım ailemi bağışla." Sürekli dua etmek istediği halde titremekten bir türlü başka bir şey söyleyemez. Hacdan geri dönüşün olmadığını aslında insanın bir yanını hep orada bıraktığını ifade eden Karadoruk, haccın bereketini ise "Orada her an dua ve ibadet var. Kâbe'yi görüp ilk duayı etmek güzel bir fırsat bizim için. Ama asıl olan oradan dönünce haccın takvasını hayata yansıtmak. Haccın hikmeti Allah'ın katında ama bereketi bence burada gizli." ifadesiyle dile getiriyor.

Bizler de şahidiz ki o eşsiz anı kimse unutmuyor. Deyim yerindeyse inananların hayatlarında bu hadise bir milada dönüşüyor. Beytullah'a asla doyulmuyor. Bir daha bir daha görülmek isteniyor. Zaten hepimiz bu sebeple Hazreti İbrahim'in asırlar önceki hac çağrısına "Lebbeyk" diyen kullardan olabilmek için can atmıyor muyuz? Biliyoruz ki bir kez gören tekrar o iklime girmeyi can-ı yürekten arzuluyor.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.