Amcamın vefat haberini sunarken çok zorlandım
Kemal Gülen, ulusal bir kanalda 14 yıl hiç ara vermeden, kanal değiştirmeden ana haber sunan tek isim. 1993 yılında başladığı televizyon macerasına ilk günkü heyecanı ile devam ediyor.
İlk kitabı ‘Camın Arka Yüzü’nde, hatıralarını okuyucu ile paylaşan Gülen, Samanyolu TV’nin duruşu ile ilgili ise şöyle konuşuyor: “Türkiye’nin demokratikleşmesine STV’nin doğrudan katkısı oldu.”
Camın Arka Yüzü sizin hatıra defteriniz mi?
Tamamıyla hatıra defteri değil. Kimi seyahatlerin, programların bende bıraktığı izlerin anlatıldığı bir şey. Kitap olarak yola çıkılmadı, fotoğrafların şerh edilmesi diyebiliriz buna. Ne iddialı bir edebi metin ne çok sıradan bir yazılar var içinde. Bir kuşağa sesleniş diyebilirim. Üsten bakan bir gazeteci olarak değil, paylaşan biri olarak kanaatlerimi bildirdim.
Fethullah Gülen Hocaefendi ve editörünüz Salih Gülen’in kitaplarını imzalıyormuşsunuz gittiğiniz yerlerde…
Sağ olsunlar seyircimiz özellikle son on yıldır teveccüh gösteriyor. Bizi konferanslara, seminerlere davet ediyorlar. Kitabım olmadığı için de soyadaşlıktan dolayı Hocaefendi ve Salih Bey’in kitaplarını getirip imzalamamı istiyorlardı. “İmzalamasam getirene karşı hürmetsizlik, imzalasam yazarına karşı saygısızlık olur” diye düşünürdüm. İnsanları kırmamak için kitabın arka tarafına bir şeyler karalardım.
Artık bu ortadan kalkmış olacak o zaman…
Bundan sonra denk düşerse Camın Arka Yüzü’nü imzalayacağım. Gene aynı kitapları getiren olursa imzalarım. “İlle de kendi kitabımı imzalarım.” demem.
Kamera arkasında neler var peki?
Yüzlerce insanın alın teri, kavgası, muhabbeti, sevgisi, öfkesi… Her şey var. Makinelerin yardımıyla ama ağırlıkla insan ilişkisinin ortaya çıkardığı bir iş var. Arkadaşlar akşama kadar çalışıyor ve bir damla bal ortaya çıkıyor. Bereketi şurada; o bir damla bal, akşam her eve ulaşarak; milyon damlaya dönüşüyor.
Saat 18.00... Jenerikte dönmeye başladınız. Ama ekranda yoksunuz. Böyle bir aksilik geldi mi hiç başınıza?
Televizyonun ilk yıllarda Merhaba Yeni Gün’ü yaptığımız dönemde olurdu. İki arkadaştık programı sunan… Bazen kalkamadığımız zaman olurdu. Program sabah 06.00’da başlıyordu çünkü. Diğer arkadaşım Mehmet Emin Şekercioğlu da Bursa’dan geliyordu.
Nasıl kotarıyordunuz durumu?
Erken gelen başlardı konuşmaya. Kamera zaten tek alırdı. Geç gelen çaktırmadan yerine otururdu. Sanki o ya da ben oradaymışız gibi anlatırdık. Kamera 10 dakika sonra çift alırdı. “Evet, Mehmet Emin Bey, sırada ne var?” der, programa devam ederdik. (Gülüyor) Fakat son dönemlerde daha profesyonel olduk, sorumluluklarımız arttı.
Asıl mesleğiniz avukatlık. Hiç pişman oldunuz mu spikerlik yapmaya başladığınızda?
Hiç pişman olmadım. Seyirci de en azından beni reddetmedi. Ekran yüzsüzü oldum. (Gülüyor) Abdullah Abdülkadiroğlu, Asım Yıldırım gibi ekran yüzü oldum. Memnunum yaptığım işten.
Daha ne kadar ana haber sunarsınız?
Seyirci “yeter artık abi” dediğinde çekiliriz kenara. Tabii seyirci bunu nasıl diyecek? Belli zamandan sonra yüzü de ritmi de düşüyor insanın. Gelen telefonlar, mailler yeterli olmadığımızı söylediği zamana kadar bu vazifeyi yapmaya gayret ederim. Bir bayraktır bu, şerefle de taşıyorum.
“Kendimi garson gibi hissediyorum” diyorsunuz. Neden?
Arkada büyük kazanlarda haber yemekleri yapılıyor, usta aşçılar var. Bütün bu güzellikleri müşteriye güler yüzle “buyurun” diyecek bir garson olacak. Kendime biçtiğim taraf biraz da bu… Ben onların emeklerini en güzel şekilde sunmaya çalışıyorum.
STV Ana Haber’in savaş varmış gibi sunulduğu yönündeki eleştirilere ne diyorsunuz?
Türk televizyonculuğunun her tarafında bir telaş var. Seyirci adrenalini yüksek doz istiyor, böyle de bir durum söz konusu. Türkiye’de tarafların yer edinme savaşı yüksek gerilimli hatta yaşamak zorunluluğu oluşturdu. Ülkenin içinden geçtiği süreç doğal olarak haberleri etkiliyor. Bunlarda normal bir şekilde verilemiyor takdir edersiniz ki… STV olarak gerilimi tırmandırmamaya özen gösteriyoruz.
Samanyolu Televizyonu olmasaydı ne olurdu?
Hakkın ve hakikatin yüksek ifade gücüyle söylenmesi mümkün olmazdı. Böylece antidemokratik zaman ve zeminler, kamuoyuna sağlıklı bir şekilde duyurulmadığı için etkili olurdu. Süreçlerin önüne geçilemezdi. Bunu sadece STV mi yaptı? Hayır… Demokratik tavır sergileyen gazeteler, TV’ler var. Ama STV, Türkiye’nin demokrasi mücadelesi yolunda amiral gemisiydi. Biz Danıştay saldırısı haberini altı sene takip ettik. Bunu yaparken de kimseye iftira atmadık. Ve nihayet gerçekler, gün yüzüne çıktı. Bu olmasaydı Danıştay saldırısı irticaî faaliyet olduğu için ihtilal gerekçesi olacak ve inanan insanların sırtında paslı bir hançer olarak kalacaktı.
Toplumda bir şuur oluşturdu yani STV’nin haberleri…
Kesinlikle… STV’nin Türkiye’nin demokratikleşmesine doğrudan katkısı var. STK’ların büyümesine doğrudan katkısı var. Çok farklı kesimlerden şunu duydum: “Biz Samanyolu’nun haberlerini diğer kanallardaki haberleri doğrulamak maksadıyla seyrediyoruz.” Bir gün Boğaziçi Üniversitesi’nden farklı görüşten bir genç yanıma gelip, “Sizi, yalan haber yapmadığınız için seyrediyorum” dedi. Bizim de kusurlarımız oluyor. Ama bilinçli bir dezenformasyon yapmıyoruz. Kul hakkına girer çünkü.
28 Şubat’ta sıkıntılar yaşadınız mı?
Hocaefendi ile ilgili kaset furyası başladı kanallarda. Bu, bizi derinden üzdü. 28 Şubat sürecinde Allah’tan STV vardı. Yoksa o süreçte hakikat ortaya çıkmazdı. Kanalımızın en büyük çıkışı 28 Şubat’ta oldu. Bu kasetlerle Hocaefendi gündeme gelmiş, tanınmış oldu. Bu cesur çıkışlar refiklerimizi de cesaretlendirdi. Atılan şüphe tohumlarının daha yeşermeden önüne geçtik. Süreci düzenleyenler maksatlarının aksi ile tokat yediler. Ve biz kavga etmedik, kargaşanın tarafı olmadık.
Şu an kavga ediyor musunuz?
Hayır… Müspet hareket gereği böyle bir kavganın içine girmeyiz.
Tarafsız habercilik mümkün müdür peki?
Tarafsız olmayı düşünmüyorum. Haktan, adaletten yana tarafım. Fakat herkesin hukukunu gözetmek lazım. Demokrasi, zaten çoğunluğun sözü değil, azınlığın hukukunun korunabildiği bir yönetim biçimidir. Haberlere objektif yaklaşmak mümkündür.
Hocanız Erdoğan Teziç’e yazdığınız mektuba cevap geldi mi?
Hayır gelmedi. Ben Sayın Teziç’in iyi bir anayasa hocası olduğunu düşünüyorum. 1988 senesinde Teziç’in derslerine başörtülü arkadaşlarımız girerdi. Bir şey demezdi. Ama YÖK’ün başında başörtüsü ile sert mücadelesine hayıflandım. “Kıymetli hocam bize öğrettiğin hukukta herkese eşit davranıyordun.” dedim.
Amcamın vefat haberini sunarken çok zorlandım
Mesainizin ne kadarı kanalda geçiyor?
Sabah 08.00’de geliyorum. Akşam, Ana Haber bitene kadar buradayım. Dünya Radyo, Burç FM ve SHaber Radyo’yu koordine ediyorum. Cumartesi pazar da genelde seminerlerde, konferanslarda oluyorum. Geçen hafta Erzurum’dan aradılar. Bir programa davet ettiler. Takvime baktım; en erken 26 Ocak’ta müsaitim.
Eşiniz kızmıyor mu bu yoğunluğa?
Eskiden biraz kızıyordu. Ama baktı ki değişmiyor hayatım, bir şey demiyor şimdilerde. (Gülüyor) Babası benden daha fazla koşturan adamlardan olduğu için sağ olsun rıza gösteriyor.
Ne zaman evlendiniz?
1993’te… Lise dörde giden bir kızım, orta bire giden ve bir de üç yaşında oğlum var.
Çok merak ediliyor. Hocaefendi, neyiniz oluyor?
Amcam oluyor. Benim peder bey Hocaefendi’nin bir küçük erkek kardeşi: Seyfullah Gülen. İşçi emeklisi, Erzurum’da yaşıyor. Toplam dokuz kardeşiz. Annem ve iki kardeşimle beraber yaşıyorlar. Hocaefendi’ye yeğen olmak büyük mesuliyet getiriyor, Allah utandırmasın.
Bunu söylemek ne kadar doğru bilemem; ama Hocaefendi, Hidayet Bey’e (Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca) “Kemal Bey, işinize hakikatten yarıyorsa tutun; yoksa gönderin gitsin.” demiş. Şunu söyledi bana: “Bazı insanlar bir çalışır bir rütbe alırlar. Sizin dokuz çalışıp; ancak bir rütbe almanız haktır.”
Ana Haber’de sizi seyrediyor mu?
Sağlığı yerindeyse Ana Haber’i takip ettiğini duyuyoruz. Benim için de sunuculuğun en zor kısmı burası. Çünkü Hocaefendi, Türkçeye büyük önem veriyor.
Hangi haberi sunarken zorlandınız?
12 Ekim’de vefat eden amcam Hasbi Nidai Gülen’in haberini sunarken çok zorlandım. Yayına çıkıp çıkmamayı çok düşündüm. Arkadaşlarla istişare ettik ve çıktık. Ama sunarken çok zorlandım. Şehit haberleri sunarken de mideme ağrılar giriyor. (Samet Altıntaş)
- tarihinde hazırlandı.