Kaç kişiyi küstürdün?

Kaç kişiyi küstürdün?

Uhrevi işlerde ihlas ve samimiyet olmazsa olmazdır. O sır ile yola çıkan herkes binler misliyle kuvvet kazanabilir. Ama ihlasını kaybeden her topluluk da yine o kazanç nispetinde güç kaybedebiliyor.

"Evet, ayrı ayrı üç tane bir rakamının üç kıymeti var. Fakat yan yana gelince yüz on bir kıymetini alırlar..." Nur risalelerinin müellifi Bediüzzaman Said Nursi, samimi bir ittifakta zuhur edecek hizmetten doğacak kuvveti bu teşbihle anlatır. Ancak şerh koyar büyük alim; "hakiki ve samimi bir ittifakta..."

Evet, dini ve imani hizmetleri gaye-i hayat edinmiş kişiler yüzyıllardır bir araya geliyor, İslam hakikatlerini kalplere yerleştirmek için yarışıyor. Hayırlı işlerde ittifak eden herkes kendi gibi başkalarının da bu sevaba dahil olmasını arzular. Çeşitli vesilelerle insanlara hakikatları tebliğ ederek hayrın ve sevabın artmasına çalışır. Fakat tasvir ettiğimiz güzel hasletin zıddı durumlar da yaşanmıyor değil. Yani yıllardır birçok hayrın hadimi olup, tüm samimiyetiyle canla başla çalışan kimseler, menfi bir durumla karşılaştıkları vakit o hizmeti yarıda bırakabiliyor.

Bu terk etmenin tezahürü baştaki misalin tersi olarak da görülebilir: Yani yan yana gelerek binler kuvvetine ulaşan birler, yine aynı oranla o hizmet halkasına güç kaybettirebiliyor. Milletin duası, maişeti alınarak tesis edilen maddi ve manevi her türlü kurumun idame ettirilebilmesi elbette ihlas sırrının muhafaza edilmesiyle mümkün. İşte Üstad Bediüzzaman'ın hizmet ehline her on beş günde okunmasını hatırlattığı düsturlar ve aksi durumda ortaya çıkan durumlar.

O samimiyetten eser yok şimdi

Rabb-i Rahim, samimi ve halisane bir hareket içinde bulunan her girişimi ve hatta niyeti geri çevirmiyor. Muhlis çalışmalar Allahu Teala'nın verdiği feyizle süsleniyor, bereketleniyor. Hayırlı işlerdeki samimi dayanışma ve azme şahit olan gönüllüler, o feyizli ortama dahil olmak için iştiyak gösteriyor. Zor zamanda ağır şartlar altında Allah yolunda yapılan gayret ve girilen zahmetler tatlı bir hatıra olarak hafızalara kazınıyor. Fakat zamanla büyüyüp daha geniş çevrelere ulaşan faaliyetlerde bir ülfet, bir atalet yaşanabiliyor. Ortamın verdiği maddi ve manevi rahatlama hisleri kişilerin arasında menfi sonuç gösterebiliyor. Eski güzel hasletlerin yok olduğunu bahane edip o hizmet halkasından ayrılan kişiler için Fethullah Gülen Hocaefendi, "Dışarıdan bakınca gördüğü samimi ortamı daha sonra bulamayan kimseler, bir yönüyle doğruyu söylemiş olabilir, gerçeği dile getirmiş olabilir." diyor ama ekliyor: "Bu kusur bizi başka hayırlardan uzaklaştırıyorsa o daha büyük bir kusurdur." Bediüzzaman Said Nursi de ihlasın ilk düstûru olarak şunu belirtiyor: "Amelinizde rıza-yı ilahi olmalı." Yani uhrevi hizmetlerin bir nevi hediyesi olan maddi ve manevi füyuzat hislerinden bile feragat ederek hataya odaklanmamak. Onun yerine yalnızca Allah rızasını gözetmek gerekli.

Turnikeye erken girmenin rehaveti

Uhrevi hizmetlerde bir diğer kaybetme tehlikesi de hizmet halkalarına önce dahil olmanın getirdiği rahatlık hissi. Yıllarca işin içinde bulunmanın verdiği rehavetle gelen güven, hizmet-i imaniyeye karşı bir tür ülfet oluşmasına sebebiyet veriyor. Halkın nazarı ve kişinin iç dünyasında kendine biçtiği suni kıdem, zaman içerisinde kişinin müşahhas hareketinin makbul olduğu tezahürü uyandırıyor. Fethullah Gülen Hocaefendi, İzmir Hisar Camii'nde verdiği unutulmaz vaazda bu tavır sahiplerini şu şekilde uyarmıştı: "Hiçbir şeye gönül kaptırmadan, başka hiçbir sevgiye dil beste olmadan, turnikeye önce girmiş olmanın hakkını araştırmadan..." demiş ve hizmetin baş hadimlerindeki bu bulaşıcı hastalığı "Ah yıkılası ağabeylik, ah yıkılası saltanat, ah yıkılası makam mansıp sevgisi..." diyerek nazara vermişti.

Hayır toplamak dilenciliğe dönüşmesin

Uhrevi faydanın odak noktası olduğu vakıf, dernek ve çeşitli hayır kurumları, yine halkın gönlünden kopan bağışlarla ayakta duruyor. Bu bağışların toplanması sırasında, hayır toplayan kimselerin zaman zaman adab-ı muaşerete aykırı hareket etmesi, muhataplarını hayır yapmaktan ziyade soğumaya ve uzaklaşmaya sebep olabilir. Muhatap ile kurulan samimiyet bağı üzerinden istenen bağışlar noktasında hizmet ehlinin gayet hassas davranması gerekiyor. Zira karşı tarafın ekonomik durumu gözetilmeden istenen hayırlar, karşı tarafı zor bir duruma düşürüyor. Bununla beraber, tanıdıklarını sadece bir şey isterken aramak ve hal hatırı bahane edip hayırda bulunmasını istemek de o hizmetin şahs-ı manevisini zedeleyecek bir davranış. Zira şahs-ı manevinin görünen yüzü olan bu kişiler, etrafa her vesilede bir şeyler isteyen insan tipini yansıtmış oluyor. Ve bu da onların toplum nazarında küçük düşmesine bir sebep teşkil ediyor.

Sen bana sayıdan haber ver?

Hayırlı işlerde en çok düşülen hatalardan biri de, Rabbin rızasının sonuçlarla orantılı olduğunu zannetmek. Bediüzzaman Said Nursi'nin Emirdağı Lahikası adlı eserinde bu konuyla alâkalı olarak talebeleri ile olan muhaveresi gayet ehemmiyetli. "Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı Hakk'a âittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz..." diyerek tarihten bir anekdot veriyor Bediüzzaman: "Ben de Celâleddin Harzemşah gibi, 'vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir' deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur'ân'dan ders almışım." Bu mevzu ile alakalı Kur'an-ı Kerim'de Allahu Teala, Efendimiz (sas) ve tüm Müslümanlara hitaben Hicr sûresinin 94. ayetinde "Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah'a ortak koşanlara aldırış etme." buyuruyor. Ayetten de anlaşıldığı üzere hizmet ehli, uhrevi hizmetleri sonuçlarına göre değerlendirmemeli ve muvaffakiyet sahipleri ile karşılaştırarak gıpta damarını uyandırmamalı.

Hayırlı işlerin çok muzır manileri olur

Hayır yolunda hareket eden insanların kurduğu dostluklar belki de diğerlerinden çok daha hassas bir yapıda. Allah yolunda birbirine samimane sarılmış insanlar, şeytanın da telkiniyle yeri geliyor yaka paça oluyor. İşte o noktada Üstad Bediüzzaman, birbirine kin besleyen hizmet ehlinin, muhatabının iyi hasletlerini nazarına getirmesini ve kırgınlığa sebebiyet veren ufak hataların büyütülmemesi gerektiğine işaret ediyor. Yoksa hizmetlerin sekteye uğrayabileceği ve çok daha büyük bir hasaretin meydan bulabileceğini ifade ediyor.

Bu noktada dini hizmetlerle uğraşan kimselerin her daim teyakkuz içinde olması gerekli. Zira ihlas risalesinde belirtildiği gibi, "şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşıyor." Bu ehemmiyetli görevin altından kalkabilmek için ancak ve ancak rıza-yı ilahinin bulunduğu ihlas ipine sarılmalı.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.