Politik taassupla Allah dostlarına düşmanlık yapmanın vebali büyüktür
Hocaların hocası olarak tanınan tefsir uzmanı emekli Müftü Yahya Alkın, Müslümanlar arasında yaşanan ihtilaflarda ilk önce Kur’an ve sünnete başvurulmasını tavsiye ediyor. M. Fethullah Gülen Hocaefendi hakkındaki iftiralara tepki gösteren Alkın, “Bu usulsüz su-i zan ve iftira kapısı açıldıktan sonra hiçbir mütedeyyin cemaat geleceğinden emin olamaz.” diyor.
Hizmet Hareketi’ne, paralel devlet, çete, örgüt demek ve gayri ahlakî hadiseleri cemaate mal etmek vicdanlarda nasıl kabul görür?
Bozulmamış hiçbir vicdanda bu tarz yakıştırmalar ve iftiralar kabul görmez, görmemeli. Bu yakıştırma ve benzetmeleri yapanlar, geniş mütedeyyin kitleler arasına fitne sokup aileleriyle huzursuz edenler, ifsat ettiklerini ıslah edip düzeltmeden ebedi âleme giderlerse hesabını Allah’a verir. Büyük bir fitneye sebebiyet verildi. Sebep olanları Ahkemü’l-Hâkimîn olan Allah’a havale ediyoruz. Elbette diğer İslami cemaatleri de töhmet altında bırakabilir bu durum. Su-i zan ve iftira kapısı açıldıktan sonra hiçbir mütedeyyin cemaat geleceğinden emin olamaz. İnsafla, samimiyetle Kur’an ve sünnetin ölçüleri rehber olarak ele alınmalı, politik mülahaza ve meşrep taassubuyla, iftiralar itham ve su-i zanlar müdafaa edilmemelidir.
Müslümanlar arasında atılan bu fitne tohumları güven duygusunun kaybedilmesine neden olmaz mı?
Elbette ki güven duygusunun yitirilmesine neden olur. Zaten olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Yıllarca İslam’a, imana ve Kur’an’a omuz omuza verip beraber hizmet eden dindar topluluklar bu büyük fitne sebebiyle şimdi birbirlerine hakaret etmekte, gıybet yapmakta, şahsiyetleri rencide etmekte ve büyük huzursuzluklara sebep olmaktadır. Sorumlulardan yatıştırıcı konuşma ve hareketler beklerken tam tersine her gün daha fazla tahrik edici hakaretler, benzetmeler ve yakıştırmalar yapılmaktadır. Bu durumun İslami ölçülere göre adalet ve hakkaniyet anlayışıyla bağdaşır hiçbir tarafı yoktur.
Toplum kutuplaştırılıyor. İslam fıkhı açısından bu durumu nasıl değerlendirmeliyiz?
Bu halin temelinde tecessüs, su-i zan ve vehim yatıyor. Bir defa su-i zan haramdır. Cenab-ı Hak (cc) Hucurat Suresi’nde mealen, “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının.” buyurmaktadır. Başka bir ayette, “Zan, hiçbir ilim ifade etmez.” buyurulmaktadır. Bu su-i zan ve evham sebebiyle toplumda korku ortamı oluşturmak, insanlar arasındaki güveni tahrip etmek, hele bu olumsuz havanın idareciler tarafından estirilmesi, telafisi mümkün olmayan büyük zararlara sebep olabilir. Ve bundan bütün toplum zarar görür. Dünya ve ebedi âlemde vebali büyük olur. Cenab-ı Hak (cc) Enfal Sûresi’nde mealen şöyle buyurur: “Öyle korkunç bir fitneden sakının ki geldiği zaman yalnız zalimlere isabet etmez.” Yani zalim de, mazlum da zarar görür. Kurunun yanında yaş da yanar. Sebep olanlar tüm masum ve mazlumlardan dolayı azap çeker.
Müslüman’ın yanlışlar karşısında susmasını ve doğruları söyleyene hakaret edilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Hiç şüphesiz büyük bir haksızlıktır, vefasızlıktır. Elbette ki, “Haksızlık karşısında susan kişi dilsiz şeytandır.” kavl-i Peygamberîsi bunlar için de geçerli olur. Hakkın ve doğrunun yanında olmalı. Cenab-ı Hak (cc) Hûd Sûresi’nde, “Zulme ve zalimlere kalben dahi meyletmeyin.” buyurmaktadır.
Camia’ya yönelik, Amerikan-İsrail işbirlikçisi gibi mesnetsiz yakıştırmalar var…
Asla mümince bir tavır değildir. Hucurat Sûresi’nin 6. ayetinde, “Size bir fasık, bir haber getirdiği zaman onun beyanının sabit olup olmadığını araştırınız.” buyurulmaktadır. Yine Nisâ Sûresi’nin 14. ayetinin inmesine sebep olan hadise de aynı mahiyettedir. Hz. Usame b. Zeyd (ra), kelime-i tevhidi getirip Müslüman olduğunu söyleyen Müdais ismindeki zatı öldürüyor. Bu durum Resul-i Ekrem Efendimiz’e (sas) intikal ediyor. Resulullah o kadar üzülüyor ki; defalarca Hz. Usame’ye “Tevhid kelimesini söyleyip Müslüman olduğunu söyleyen bir insanı nasıl öldürürsün?” buyurdu. Hz. Usame (ra) diyor ki: ‘Resulullah’ın tekrar tekrar beni azarlamasına karşı ‘keşke şimdi Müslüman olsaydım’ temennisinde bulundum. Ayetin devamında, bir şeyin sabit olup olmadığınının araştırılması istenmektedir. Sonra anlaşıldı ki Hz. Usame bin Zeyd (ra) Müdais’in yanındaki koyun sürüsünü ganimet olarak alma arzusuyla onu öldürdü. Onun için İslâm âlimleri, şöhret, servet ve makam sevgisinin insanın en büyük ve tehlikeli zafiyetlerinden olduğunu söylemişlerdir. Makam ve şöhret saikasıyla nice değerli insanlar çok çirkin işler yapmıştır. Kitap ve sünnetin esaslarını unutan insan, dengeyi kaybeder. İyilik zannıyla milyonlara zarar veren onarımı zor yaralar açarlar. Şimdiki durum da maalesef budur.
İslam tarihinde bu tarz hadiselerin örnekleri var mıdır?
Bu hakikat büyük bir fitne ve sıkıntı kaynağı oldu. İbret alınır ümit ve niyazıyla şu ayet-i kerimeleri mealen arz edeyim: “(Ey iman edenler!) Allah ve Resulü’ne itaat ediniz. Kavga edip çekişmeyiniz. Aksi halde korkaklaşıp dağılırsınız. Kuvvetiniz ve devletiniz elden gider. Sabredin. Hiç şüphe yoktur ki, Allah’ın yardım ve rahmeti sabredenlerle beraberdir.” Enfal/46 “Öyle bir fitneden sakının ki (geldiğinde) yalnız zalimlere isabet etmez..” Enfal/25. Bu ayetler ve buna benzer nasslar Müslümanlara yani bizlere hitap ediyor. Cenab-ı Hak (cc) basiret ve firaset körlüğünden bizleri muhafaza eylesin. Bu fitneler bana Cemel ve Sıffin olaylarını hatırlatır.
Bediüzzaman Said Nursî de uhuvveti tavsiye ediyor…
Bediüzzaman, Uhuvvet Risalesi’nde bu elim duruma karşı şöyle sesleniyor: “Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafımızdan istifade eden zalimlere karşı ‘Şüphesiz müminler kardeştir.’ kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassum ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.” Bu büyük fitneye karşı tavrınız, müsbet hareket etmektir. Mukabele-i bilmisil yapmamaktır. Fikir teatisi içerisinde, insafla, Kitap sünnet prensipleri içerisinde aklıselimle meseleler konuşulmalı. Yalan, iftira, gıybet, hakaret, saldırma gibi haram olan ve yarayı derinleştirip fitneyi büyüten söz ve tavırlardan uzak durmalı. Bediüzzaman, son mektubunda şöyle der: “Bizim imana hizmetten sonra en büyük vazifemiz, dâhilde asayişi muhafaza etmektir.” Buna dikkat etmeli, en yetkili ağızların fevkalade yaralayıcı, rencide edici ve kamplara ayırıcı talihsiz beyanlarına, aynı üslup ile katiyen mukabele edilmemeli. Dua ve niyazlara devam etmeli.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin mülaânesine ve duruşuna nasıl bakmalıyız?
Fethullah Gülen Hocamız önemli bir İslâm âlimi ve mütefekkirdir. Ben bunu yakinen bilen birisiyim. Kitap ve sünneti çok iyi bilir, bilmekle kalmaz, hayatını vahiy kaynaklı esaslara göre dengeler. Hocaefendi, sıradan bir insan değildir. Yalnız Türkiye değil, dünya çapında bir iman, İslâm, Kur’an ve insanlık hizmeti vermektedir. Birçok meziyetleri Cenab-ı Hak (cc) bu mümtaz şahsiyete ikram ve ihsan etmiştir. Hayatının her safhasında Kur’an ve sünnet ölçülerine göre hareket etmektedir. Yaşayışı, eserleri, talebeleri ve milyonlarca sevenleri meydandadır. Basiret ve feraseti açık insaf sahibi insanlar bu dediklerimin mübalağa olmadığını müşahede etmektedir. Böyle büyük ve çaplı bir âlimin sözünü ihmal etmek, onun ilmi şahsiyeti ile bağdaşmayan birtakım kasıtlı ve yanlış yorumlarla asıl hedefinden saptırmak insaf ve İslami ölçülerle bağdaşmaz. Bir takım politik ve meşrep taassubuyla Allah dostlarına düşmanlık yapmanın, hakaret edip rencide etmenin vebali çok büyüktür. Meydana gelen bu büyük fitne ve fesadın karşısında ehl-i imanı insafa davet ediyoruz. Bir hadis-i kutsîde Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor, “Benim dostuma düşmanlık yapanlara karşı, ben harp ilan ederim.” Unutmayalım ki ağzımızdan çıkan her sözün hesabını Allah’a vereceğiz.
- tarihinde hazırlandı.