İbretlik Hatıralar
Arkadaşımız Osman Şimşek Bey, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin sohbet öncesi soru-cevap faslına geçmeden çaylar içilirken on-on beş dakikalık müddet içinde ya salonda bulunanlardan birisini görmenin veya o anda duyduğu bir cümlenin, yahut sağında ve karşısındaki sehpada duran iki panoda devamlı değişen tabloların veyahut gözlerini yaşartan bir mülahazanın çağrıştırdığı duygularını ve düşüncelerini ifade sadedinde söylediklerini derleyip bir kitap haline getirmiş.
Bu çalışmaya "M.Fethullah Gülen'in Ruh Dünyâsına Ayna İBRETLİK HATIRALAR" ismi verilmiş.
Bunlardan birkaç tanesini aktarmak istiyorum: (Hocaefendi, Eşrefpaşalıların anlatıldığı yerde diyor ki:) Birkaç tanesi bir vesile ile câmiye gelmiş, vaaz dinlemiş ve bir daha da halkadan ayrılmamıştı. Allah rahmet eylesin, geçenlerde vefat eden Zafer onlardan birisiydi. Zaman zaman ziyaretime gelirlerdi; ayrı yerleri vardı onların. Gidip yanlarına oturur ve onlara özel bir lisanla konuşurdum; bir yönüyle, onlarla hususî sohbet ederken ayrı bir ben olurdum. Bu Eşrefpaşalılardan birisi de Kumcu İbrahim Efendi idi. Bir gün benim orada olduğumu zannederek bir evi basmışlar, içeride buldukları herkesi tevkif etmişler. (...) Hemen bir arabaya bindim, İzmir Emniyet Müdürlüğü önünde arabayı âram eyledim; kapıda şöyle bir göründüm. Benim orada olduğum haberi anında İbrahim Efendi'ye ulaşmış. Polisler içeriye girip çıkarken ona, "Fethullah Hoca, Emniyet Müdürlüğü'nün önünde seni bekliyor." demişler. O, tutuklanmayı da göze alarak benim kendisinin yanına koşmam karşısında öyle moral bulmuş ki, serbest kaldıktan sonra arkadaşlarına şöyle demiş: "Hocamın gelişi beni öyle cesaretlendirdi ki, vallahi artık o andan sonra gerekirse orada altmış sene kalabilirim!.."
Bazıları duvarların inlemesini inanılmaz bulabilir. Oysa hayat şu üç buutlu âlemden ibaret değildir. Bu türlü hadiselerin benzerlerine çok rastlanmıştır ve böyle şeyler her zaman da görülebilir. İnanmayan inanmasın; size kendi başımdan geçen bir vak'ayı da anlatayım: Kestanepazarı'nda idareci olduğum dönemde, Tepecik'te bir ev tutmuştuk. Orası bir yönü ile kötülüklere açık bir mahalleydi; fakat o evde hikmetini bilemediğim bir rûhanilik vardı. Bazı geceler geç vakitlere kadar kalır ve arkadaşların arasında zamanı ihya etmeye çalışırdım. Yine mübarek gecelerin birinde, İşâratü'l-İ'caz'dan okumaya başlamıştık. Birkaç saat sonra bazı arkadaşlar istirahat için odalarına çekilmişlerdi. Birkaç kişi müzâkereye devam etmiştik. Tam, "Ey Habîb-i Şefîk! Ey Şefîk-i Habîb!" ifadesini okurken, evin duvarlarından bir inilti gelmeye başladı. Ben dört-beş defa aynı iniltiyi ve hicran dolu sesi duydum. Duvardan etrafa yayılan ses "Off!.. Off!.." şeklindeydi. Size kasemle teminat veririm; duvar âdeta bir insan gibi vuslat hasretiyle inliyordu...
Hocaefendi'nin bu son anlattığı olaydan benim de haberim oldu. Onlar (Hocaefendi, Koca Yusuf Ağabey, Muazzam Ağabey ve hatırlayamadığım birkaç kişi daha geç vakit gelmişlerdi. Üç katlı binanın üst odalarından birisine geçip sabaha kadar İşâratü'l-İ'caz tefsirini baştan sona okumak istiyorlardı. Biz öğrenci olduğumuz için odalarımıza çekilmiştik. Kahvaltıdan sonra biz Koca Yusuf Ağabey'le yolda beraberdik. Dedi ki: "Bir müddet sonra benim uykum geldi, onlar sırayla okuyarak devam ediyorlardı. Sabah namazına kalktım, abdest alıp geldim. Onlar doğrudan namaza durdular. 'Siz hiç uyumadınız mı?' diye sordum. 'Hocaefendi okurken duvarlar inledi.. Şoke olduk. Sabaha kadar da bir daha okumadık ve gözümüze de asla uyku girmedi.' dediler."
Zaten Hocaefendi o haftaki cuma konuşmasında "Materyalist kafalar inanmasalar da, hakikatleri duvarlar da tasdik eder!.." diye bir ifade kullandı. Ben olayı duyduğum için bu mesele üzerine söylediğini anladım. Eğer teyp bantları ile tespit edilen bu konuşma şimdi de bulunup dinlenilse, anlaşılacak hatta tarihi bile tespit edilebilecektir...
- tarihinde hazırlandı.