İslam'ın büyüleyici yüzü (2)
Bir önceki yazımda Belçikalı Prof. Dr. Ides Nicaise'ten bahsetmiş, onun bir kilisede yaptığı "Türkiye, Hocaefendi ve eğitim hizmetleri" ile ilgili konuşmasının bir bölümünü aktarmıştım.
Bugün de kalan bölümünü arz etmek istiyorum...
Prof. Ides Nicaise diyor ki:
"Bütün bu (sosyal ve kültürel) faaliyetlere rağmen Fethullah Gülen, kendisi aktif siyasette rol almıyor. Takipçilerinin açmış olduğu yüzlerce okul, hastane ve sivil toplum kuruluşlarında hiçbir maddî sorumluluğu da yok. Hareketi hiçbir hiyerarşik yapıya sahip değil. Üyeleri, dernekleri yok. Batı'da olduğu gibi maddî sütuna sahip değil. Lobi kuruluşları yok. Aslında bütün bunlar bizim de (Katolik Kilisesi'nin) ders alabileceğimiz konular... Sadece din-devlet ayırımı değil; din ve ekonomi ayrılığı da belli ki, İslâm ahlâkında yer ediniyor. Biz de aynı idealleri hayal etmiyor muyuz? Ben, Gülen'de ilk Hıristiyanların (Havarilerin) aşk ve şevkini görüyorum."
"Gülen Hareketi'nin bir başka yönü ise BARIŞ için sarf ettiği gayret. Az önce ifade ettiğim gibi bu hizmet, son on yılda birçok kültürün kavşağında bulunan bu ülkenin demokratik bahar ve rahatlama yaşamasına vesile oldu. Değerli dostlar, İSLÂM'IN BU YÜZÜ BENCE BİZİM İÇİN BÜYÜLEYİCİ... Gülen Hareketi, Avrupa'da ve Flaman bölgesinde de aktif... Özellikle eğitim alanında... Daha da ötesi, bizim bu harekete ihtiyacımız var. Sadece yabancı asıllı öğrencilerin daha iyi eğitim almaları gerektiğini düşündüğümden değil. Daha ziyade 22 Temmuz'daki Norveç, saldırılarını düşündüğümden. Bildiğiniz gibi Anders Breivik bir deli değildi, sözde bir Hıristiyan köktendinci ve İslam düşmanıydı. O ve yandaşları, Hıristiyan kıtayı İslam'dan ve çok kültürlü Avrupa'yı destekleyen, onlara göre ihanet eden solculardan kurtarmak istiyor. Breivik'e göre Avrupa, İslam ile diyalog kurmayı çok fazla denedi ama karşı tarafın cevabı daima kapalı, hoşgörüden uzak, dogmatik ve agresif oldu. 11 Eylül'ün üzerinden on yıl geçti. Birçok Batılı bu kâbustan hâlâ kurtulup kendine gelemedi. Birçoğunda korku ve nefret derin bir yer edinmiş. Bana göre Gülen, bu korku tablosunun tam karşı kutbu. O şöyle dedi: 'Terör katiyen, ne İslam adına ne de İslam'ın bir gayesi uğruna kullanılabilir. Terörist Müslüman olamaz. Müslüman da terörist olamaz. Bir Müslüman ancak barış, huzur ve bereketin temsilcisi ve nişanı olabilir.' Evet Kur'an'a göre haksız yere bir insan öldürmek, bütün bir insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. (...) İtiraf etmeliyiz ki, İslâm dünyası emperyalizm ve sömürgeciliğe Hıristiyan Batı dünyasından daha az bulaşmıştır. Norveç'teki saldırılarda Papa'mız kurbanlar için dua etti ve nefret yolunun terk edilmesi için çağrıda bulundu. Fakat belki de Papa'nın Breivik hakkında Gülen'in Usame bin Ladin hakkındaki gibi daha net konuşması gerekirdi. Yani Papa, 'Terör hiçbir zaman ne Hıristiyanlık adına kullanılabilir ne de bir gaye doğrultusunda... Terörist Hıristiyan olamaz. Hıristiyan da terörist olamaz. Bir Hıristiyan sadece barışın, huzurun ve bereketin temsilcileri ve nişanı olabilir.' demeliydi. (...) Kur'an'da Allah, Kendisini her defasında bağışlayan, rahmet ve merhamet sahibi olarak tarif ediyor. Tıpkı İncil'deki gibi. O bizi barışa ve affetmeye davet ediyor. Hz. Muhammed, bir saldırıda yaralandığı zaman el açıp şöyle dua etmişti. 'Rabbim, kavmimi bağışla. Çünkü onlar bilmiyorlar.' (...) İslâm kelimesi, teslimiyet, barış ve güven mânasına geliyor."
Prof. Dr. Ides Nicaise Bey'in bütün konuşmalarını aktaramıyorum. Ama şu sözleri bile, bizlere insanlarla tanışmakta acele etmemiz gerektiğine dair çok güzel bir fikir veriyor.
- tarihinde hazırlandı.