Otuz Beş Senedir Bu Anı Bekledim
Kerim'i Amerika dönüşü tanıdım. Amerika'da üniversitede okurken internetten gazetemizin varlığından haberdar olmuş, arkadaşlarla tanışmış ve hayatına güzel bir yön vermiş. İstanbul'da yanıma onların selamıyla geldi.
Hayatını anlatınca çok üzüldüm. Artık ben onun bir dert arkadaşı oldum. İstanbul'da sık sık yanıma geliyordu.
Babası ise Tunuslu olup hosteslik yapan annesinden hâmileyken ayrılmış. Annesi doğumdan sonra iki aylıkken onu babasına teslim etmiş. Babası yeni bir hanımla evlendikten sonra kendisini o hanımın üzerine kaydettirmiş. Fakat onu İstanbul'da şefkatli bir hanımefendi büyütüp yetiştirmiş. Ona çok minnettar. Her sene onlar için kurban keser. Belli bir yaştan sonra kendisini büyüten akrabalarından farklı olduğunu anlayan Kerim'i bu hususta ikna etmek kolay olmamış.
Ama belli bir yaşa gelince babası her şeyi anlatmış. Bu, onun için hayatında büyük sarsıntı olmuş; ama imanı ve kader inancı ile bu kırılgan dönemi rahat atlatmıştı. Ama, annesini tanıma hissi, babasının, 'üstüne düşme, o şimdi evlenmiş ve yepyeni bir dünya kurmuştur' demesine rağmen kalbinin derinliklerine kadar sarmış... Nasıl sarmasın ki, bu anne mevzuu; başka bir şeye benzemez... Liseyi Almanya'da bitirdikten sonra Amerika'ya üniversite tahsili için gitmiş. Annesiyle tanıştığında babası Tunus'un milli takımını çalıştırıyormuş.
İşte bu ipuçlarından hareketle Kerim'le beraber senelerce Tunus'ta bulunan oradaki tanıdıklarım vasıtasıyla annesini arayıp durduk. Ama bütün gayretlerimiz boşa çıktı. Sonra annesinin yanlış bir bilgiyle İtalyan havacılık şirketi Alitalia'da çalıştığını zannetmiştik, onun için epeyce oralarda da iz sürdük; ama bir türlü karşılaşamadık.
Kerim sonra evlendi ve beraber hacca gittik... Şimdi üç çocuğu var. Benim gayretlerimden bir netice alamayınca, Kerim, büyüklerden annesini bulabilmek için dualar istemiş... O dualar kabul olmuş ki geçen gün telefonda bana Roma'dan bir ize rastladığını söyledi. Tunus kültürünü tanıtıcı işler yapan annesinin isminde internette bir isme rastlamış!..
Hemen Roma'daki arkadaşımız Emre'ye telefon edip meseleyi tetkik etmesini istedik. Neticede doğrunun peşinde olduğumuzu anladık...
Fakat görüşme nasıl olacaktı? Kerim bir muhabir gibi gitse, röportajdan sonra kendini tanıtsa diye düşündük. Daha sonra psikolog bir arkadaşımız, herhangi bir ters tepkiye karşı, büyük ve derin kırgınlıkların olmaması için Emre'nin önce hanımıyla beraber gidip tanıştıktan sonra doğrudan meseleye girmesinin daha uygun olacağını söyledi. Onun için Kerim üç çocuğu ile beraber çektirdiği bir fotoğrafı Emre'ye gönderdi. O, tanışmak istediğini söyleyerek bir randevu alıp eşiyle beraber gitti... Ama yolda giderken, dualar okuyarak Cenab-ı Hak'tan, annenin kalbini yumuşatıp yanlış bir şeyler olmamasını niyazla, birçok endişeyi de gönüllerinde taşıyarak yanına vardılar...
Anneyi karşılarına alarak doğrudan meseleye girdiler: 'Bizim, sizin kültür faaliyetlerinizi ve Tunus'u tanıtıcı gayretlerinizi tanıma arzumuzun yanında esas geliş gayemiz, sizi senelerdir arayan birisi için!.. Şu fotoğrafa bir bakar mısınız?' dediler. Annelik insiyakı ile şöyle fotoğrafa bir bakar bakmaz, 'Oğlum mu? Otuz beş senedir bu anı bekliyordum. Onun bana döneceğini hep düşündüm!' dedi. Simâsı, gözleri hemen değişiverdi. 'Bir sesini duyabilir miyim?' dedi. Hemen telefon açıp, sesini de yükselterek simültane tercüme ile ikisini anlaştırmaya çalıştılar. Kerim, çok heyecanlanmıştı. Konuşamadı, adeta tıkandı... Hissiyatlar doruk noktadaydı...
Not: Benim gibi birçok arkadaş ve ağabeyin üzerinde hakları olduğuna inandığım muhterem Mustafa Birlik Ağabey'in eşi merhume Fatma Miraç Birlik Hanımefendiyi rahmetle anıyor ve bu vesile ile okuyucularımdan kendisine Fatihalar bekliyorum.
- tarihinde hazırlandı.