Duygusal bir sohbet
Yirmi dört yıldır Zaman'da yazı yazıyorum.
Ondan önce de, 12 yıl eski Sabah'ta yazmıştım... Daha da öncesinde ilk gençlik denemelerim vardı, çeşitli gazetelerde. On beşe yakın kitabım yayımlandı.
En verimli yıllarım Zaman'da geçti. Onlar yazarlık hayatımın altın yıllarıdır. "Hocaefendi"li yıllarımdır ve bunun çok özel bir anlamı vardır benim için. Zaman'da yazmaya başladığım zaman 44 yaşımdaydım, şimdi 67 yaşımdayım. Şu günlerde emeklilik işlemlerim yapılıyor.
Ben her yerde yazmam. Yazmam da yazamam da. 1972'de ilk sürekli yazma teklifini aldığım zaman, hemen kabul etmedim. 4-5 yıl düşündüm ve aralıklı yazmayı sürdürerek bekledim. Sonra muntazaman yazmaya başladım. Ezilirim, üzülürüm, anlaşılmam, özgür bırakılmam, medya dünyasının gel-gitlerine dayanamam diye korkuyordum. "Başlamak kolay da, sonra bırakmak benim gibi kırılgan bir adama zor gelir" diye düşünüyordum. Zaman'a başlarken de aynı tereddütleri yaşamıştım. Kısa bir durum muhakemesinden sonra 1988'in Şubat'ında başladım. Bir maaş tesbit etmişlerdi. O zamanki genel müdürümüz Uğur Öztaş Bey'e bir mektup yazarak verilen maaşın çok olduğunu ve makul miktarın ne olması gerektiğini ricacı bir üslupla bildirdim. Bir yolculuğa çıkıyorduk. Bu, karşılıklı anlayışa dayanan uzun bir yolculuk olmalıydı. Farklı olanlar farklı davranmayı bilmeliydi ki, farklı davranılmayı hak etsinler. İlk yıllarda her gün yazımı arabayla gelip evden alıyorlardı. Var mıydı böyle bir şey? Sonra fakslı düzen geldi. Şuraya bağlayacağım... Zaman'la olan beraberliğim bir gönül beraberliğidir. Ben 23-24 yıl burada yazabilmişsem, manevî bir tatminim de, tekeffülüm de var demektir. Onların buna ihtiyacı yok, ama benim var. Böyle bir muhasebeyi içerimde yapmak, benim kişiliğimin karakterimin gereğidir. Polemiği, hukukî sınırları zorlamayı sevmem. Bu konuda özel bir dikkatim vardır, o türlü zorluklar çıkarmam, çıkaranı da hoş görmem. Lakin fikir özgürlüğü açısından zor bir yazarım. Buna rağmen, uzun yıllar boyunca bir tek müdahale işareti, telkini, iması almamışımdır. Ünlü bir yayınevinin yetkilisi, bir dostuma demiş ki "Yirmi yıldır kovuldu kovulacak diye bekliyoruz. Hep devam ettirdiler!" Çok gülmüştüm bu söze. Camiayı da Hocaefendi'yi de iyi tanıyamadıkları için onlara öyle gelmiş demek ki. Ben hiç öyle bir kaygı yaşamadım. Samimiyetle söylüyorum, tam bir düşünce özgürlüğü içinde yazdım yazılarımı.
Bir gün zehirlenmeye benzeyen bir rahatsızlık geçirdim ve bir ünlü hastaneye kaldırdılar. Bir yoğun bakım müdahalesinden sonra iyileştim. Taburcu olurken, külliyetli bir hesap çıktı, geçici bir sıkıntı hali yaşandı. Başka bir kliniğin şefi olan doçent bir kardeşimiz koşarak geldi, "Hesabı bendedir, ben ödeyeceğim" diyerek onlara çıkıştı ve bana hiç unutamayacağım şeyler söyledi. Ayrılırken ağlıyordum. Hüzün Yağmuru'ndan söz etti. "İsminiz müstear olduğu için arkadaşlar tanıyamamışlar" dedi. Haber veremediğim durumlarda bile Zaman ve Hocaefendi dolaylı olarak daima yanımdaydı. Son zamanlarında rahmetli annemin babamın hastalıklarına, benim geçirdiğim enfarktüs ve beyin kanaması olaylarına hep yetiştiler. Hiç yalnız kalmadım. Şimdi emeklilik işlemlerim yapılıyor. Bir ince hüzün var içimde. Bu, yazmayacağım anlamına gelmiyor tabii. Hüznüm yaşanmışlıkların ileri derecelerine varmış olma hatıralarıyla ilgili.
İlk yazım 1962'nin Yeni İstanbul'unda yayımlanmıştı ve Tanzimat'ı anlatan bir makaleydi. O zaman 18 yaşımdaydım. Kalemimle baş başa kalacağım ve yazarlıktan emekli olacağım hiç aklıma gelmezdi. İdeallerim için kariyer ve siyaset yapmayı hayal ediyordum. Yazarlığım onlara eşlik edecekti. Hayatım, bir roman değil, binbir roman. Bazı şeyler benimle beraber toprağa girecek. Hüzün Yağmuru onların bir zerresinden ibaret. "Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir?" diyesim geliyor ama, bilenler de var. Hakkımda yazılmış bir övgü yazısı okudum. Öne çıkarılmadığımdan söz ediyor. Çok şükür STV oradaydı, isteseydim sohbet programları yapardım. Çok teklif aldım, böylesi benim tercihimdi, vitrine çıkmak istemeyen bendim; haksızlık edilmesin. Hüzün Yağmuru bir kaderdi, sınavdı, sorumlusu yoktur. Minnettarım, müteşekkirim, mütehassisim. Gözyaşlarım bundandır.
- tarihinde hazırlandı.