İşçiler, Medya, Muhtıra vs...
Türkiye, hükümet meselesi dolayısıyla öyle bir gerilim ortamına geldi ki, konuşan, yazı yazan, hatta susan, herkes, bir tarafta yer almış oluyor; bedelini de ödüyor. Hükümet pazarlığı sadece parlamento içinde yürümüyor Medya pazarlıkta önemli bir etki sahibi. Sabahları yalnız Sabah veya İhlas grubu yayın organlarını okuyan, akşamları da aynı grupların TV kanallarını izleyen bir insan, medyanın da bir tür üçüncü, beşinci ortak şeklinde Çiller'e güvenoyu arayan kesim içinde yer aldığını düşünecektir.
Bu, öteden beri hissediliyordu ama, iki medya grubunun, güvenoyu için en belirleyici etkenlerden biri haline gelen işçi grevleri ile ilgili tavırları bunu daha belirgin biçimde ortaya çıkardı.
Türk-İş'in bu medya gruplarına karşı boykot çağrısı yapması bütün bütün anlamsız sayılamaz. Çünkü bu gruplar, sözümona tarafsız alanda, uzunca bir zamandır hükümet kanalından daha etkili biçimde, işçi ile memuru karşı karşıya getirici, tabanı tavana karşı kışkırtıcı, işçinin toplumsal desteğini yokedici, Türk-İş'in elini zayıflatıcı bir kampanyayı sürdürmektedirler. Bir bakıma kamu işverenleri adına masanın bir ucundadırlar. Türk-İş boykot çağrısı yapınca da, teşhis edilmenin feveranı içinde, salvo atışa geçmekte tereddüt etmemişlerdir.
Bu arada, Fethullah Hocaefendi'nin "muhtıra hazırlığı uyarısı" da, gelip güvenoyu pazarlığına dayanmıştır. Hocaefendi'nin bir askerî yönetimin ülkeye ödeteceği bedel konusundaki duyarlığı biliniyor. Yaptığı uyarının da mutlaka kuşkudan öte sağlıklı gerekçeleri olmalıdır. Öyle sanıyorum ki, Hocaefendi, bu konuda kendisine ulaşan bilgileri açıklamaya zorlanacaktır. Ancak açıklama yapması zordur, belki mümkün değildir. Çünkü belirli kesimlerde bazı hazırlıklar olsa bile, bunu, kamuoyunu tatmin edici bilgilere dönüştürmek imkânsızdır. Çünkü Türkiye'de iktidarların bile, muhtıralardan, gelmeden önce haberdar olmadığı biliniyor.
Hocaefendi'nin muhtıra uyarısının bir faydası olabilir. En azından muhtıracılar, tedirgin olacaklardır. Deşifre edilme korkusu, her zaman cuntacıları tedirgin etmiştir, ki Hocaefendi de, sözlerinde oldukça, açık adresler vermektedir.
Ancak Hocaefendi'nin de, bu arada, "güvenoyu cephesi"ni güçlendirmek üzere devreye girdiği suçlamaları ile karşılaşması ve imaj kaybına uğraması beklenmelidir. Çünkü bir muhtıra uyarısı, kamuoyunu tedirgin edip, hükümetin bir an önce güvenoyu alması yönündeki eğilimleri güçlendirebilir. Ben, Hocaefendi'nin, bir güvenoyunun günübirlik hesapları içinde yer almayacak özeni her zaman göstereceğine inanıyorum. Dilerim Hocaefendi'nin uyarısı, bir sohbet ortamının gelişigüzelliği içinde sarfedilmiş sözler değil de, tepkileri de hesaba katılarak, kamuoyuna yansıması için özenli seçilmiş vazgeçilmez değerde bir mesaj olsun.
Şu anda herkes, işçi grevleri sebebiyle devletin para imkânlarını gündeme getiriyor. Soru şu: devletin işçiye, memura verecek kadar parası var mı? Bana göre var. Bakın ben size bunun bir trilyonunu garanti ediyorum. İşte şöyle:
Milli Eğitim Bakanlığı, Atatürkçü düşünce ve davranış tarzını öğrencilere daha etkin bir şekilde kazandırabilmek amacıyla 1995-1996 öğretim yılından itibaren okutulmak üzere Atatürk'le ilgili konularda değişiklik yapmış. Ancak bu değişikliklerin kitaplara intikali yetişmemiş. Bakanlık, Tebliğler Dergisi'nde yer alan kitapların belirlenen konular istikametinde yeniden düzenlenmesi için yayınevlerine 1996 Mart'ına kadar süre tanımış. Değişiklikler doğrultusunda hazırlanan kitaplar Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı'nca onaylandıktan sonra Nisan 1996'da devreye girecekmiş. Bunun maliyeti de aşağı yukarı 1 trilyonu buluyormuş.
Atatürkçülüğün daha etkili biçimde zerkedileceği kitaplar oldukça ilginç. Türkçe var mu kitapların içinde. Matematik var, Fen bilgisi var, Çevre, Sağlık, Trafik okuma var. Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitaplarında Atatürkçülüğün en ileri boyutlarda bulunması zaten normal!
İşte, eğer "Fen Bilgisi dersinde de Atatürkçülük öğretilmeli" diyorsanız, yani, "çocuklarımız kaldıraç kanunun Atatürkçü bir biçimde öğrenmeli" kanaatindeyseniz 1 trilyonluk masrafı göze alırsınız. Yok eğer "Kaldıraç kanununu Arşimed'in öğrettiği biçimde öğrenmeleri kâfidir" kanaatinde iseniz, o zaman 1 trilyonu tasarruf eder, işçilere veya mahrumiyete talim eden memurlara verirsiniz.
Ben şahsen, Öklid teorisinin Öklid'in öngördüğü biçimde öğretilmesini yeterli buluyor, işçi sofrasına bir dilim ekmeğin daha fazla getirilmesini tercih ediyorum. Bu delikleri kapatırsanız, yeni para basmanıza da gerek kalmaz sanırım.
- tarihinde hazırlandı.