Siz Konuşurken O Ülkeler Fethediyor
Kimine göre bir veli. Kimine göre tehlikeli. Kimi ona deli nazarıyla bakıyor. Kimi ise sıradan bir insan. Fethullah Hocaefendi, son dönemde hakkında en fazla en çelişkili kanaat bildirilen kişi oldu. Sevgi, nefret ve ikisi ortasında, belki ikisinden daha yoğun kuşku ve kıskançlık onun üzerinde odaklandı. Onu bir tarikat şeyhi gibi görenler, görmek isteyenler yahut ruhsal bozukluğu olduğunu öne sürerek etrafında bir meczup imajı oluşturmaya çalışanlar ve ille de anlamak istemeyenler...
Ağır bir yük bu aslında. Sevenlerine olduğu kadar nefret edenlerine karşı da sorumluluk gerektiren ve ancak bir insanın omuzlayabileceği bir yük.
Akşam yazarlarıyla bir araya geldiğinde ilk kez şahsen gördüğüm Fethullah Hoca'nın bu yükün bilincinde, fakat ezilmemiş olduğunu hissettim. Kendisine, yaptıklarına yahut kendi tabiriyle 'müşevvik' olarak teşvik ile yaptırdıklarına karşı çıkanları anlamıyor, çok da umursamıyor. Titizlendiği tek husus, ülkede bir karışıklık, bir fitnenin zuhur etmemesi. Karışıklığın kendi yüzünden çıkma ihtimali varsa şayet, ülkeyi terketmeye, ellerindeki bütün okulları şartsız devlete devretmeye hazır "Takıyye olsun için söylemiyorum, böyle bir şeyi dinimin ruhuna aykırı bulurum." diyor. Ne yazık ki birtakım sağlık sorunlarıyla boğuşmak yüzünden, sohbetin sonuna doğru yetişebildim. Ancak gördüğüm kadarıyla, Fethullah Hoca'nın belagat oyunlarına başvurmadan, sade ve doğrudan konuşması herkesi etkisi altına almıştı. Hatta 'ülkem ve ülküm' diyerek kendi milliyetçilik çizgisini anlattığında, perspektifinin genişliği çoğumuzu heyecanlandırdı. Bazılarımız soracağımızı dahi unuttuk. Şu anda yazdıklarımı okuyanlardan bazılarının bıyık altından güldüklerini görür gibiyim. Hatta "Fethullah Hoca sizi hipnotize etmiş." diyecekler bile vardır. Özellikle bizim gazeteci taifesinden.
Ancak rahatım, çünkü biliyorum ki, damdan düşeni yine damdan düşen anlar. Bir kere bile bu ülke ve insanı için kucaklayıcı, kavrayıcı hisler besleyerek güzel düşünceler üretememiş kişilerin şabloncu yaklaşımlarının iğrabda mahalli bile olamaz. Fethullah Hoca'ya pek çok soru yöneltildi. Soruların çoğu Kuşku Üretim Merkezi'nden pompalanan endişeleri dile getiren sorulardı. Ben bunların dışında özel bir soru yönelttim: "Hazret-i Hamza ile aranızda ne var?" dedim. Onu tanıyan talebeleri güldüler. Arkadaşlar şaşırdı.
Fethullah Hoca ise, Hamza ismini duyar duymaz, gözleri dolu dolu oldu. Yıllar önce Hoca'ya âşık bir akrabamın evinde video banda kaydedilmiş vaazlarından birini seyretmiştim. Fethullah Hoca, Peygamberimiz'in Bedir Savaşı'nda vücudu paramparça edilen amcası Hazret-i Hamza'yı anlatıyor ve ağlıyordu. O gün ve daha sonra seyrettiğim başka vaaz bantlarından anladığım kadarıyla Hamza'ya özel bir sevgisi vardı. Daha doğrusu Hamza'ya âşıktı. Bu sevgi o kadar billurlaşmıştı ki, Hamza adı anıldığında gözleri doluvermişti.
Görmek istediğim buydu. Fethullah Hoca şudur budur diyenleri bir kenara bırakıyorum. Bence Fethullah Hoca katıksız bir gönül adamı. Şüphesiz bir âşık. Sevenlerinin ve nefret edenlerinin omuzlarına bindirdiği yükün altında ezilmeyişinin sırrı burada. 'Benim yüzümden ülkemde bir tatsızlık yaşansın istemem, öyledir diyorlarsa, çekip gider, ömrümü dünyanın herhangi bir yerinde bir münzevi olarak sürdürürüm.' sözlerindeki aldırmazlığın kaynağı da bu. Onun en güçlü ve en zayıf yanı seven ve ağlayan bir adam oluşu. Yaptıkları ise; ismiyle müsemma oluşundan. Beyler, siz burada işkembe-i kübradan attıklarınızla çevre kirliliği yaratırken, o açtığı okullarla ülkeler fethediyor. Lafazanlık ve borazanlık edeceğinize adam olsaydınız da onun yaptıklarını önce siz yapsaydınız. Fakat o ilerledi, siz gerilediniz. Geriliğinizle bin yaşayın e mi?
- tarihinde hazırlandı.