Kim Ötekileştiriyor?
"Türkiye'de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileştirilenler" başlığıyla karşılaşan bir insanın aklına gelen Türkiye'de "din" ve "muhafazakarlık" adı verilen iki eksen üzerinden "dindarlar"ın ve "muhafazakarlar"ın farklı olanları "ötekileştirdiği" hususudur. Burada mücerret bir kavram olarak kullanılan "din"den İslamiyet'in kastedildiği açıktır.
Muhafazakarlık'ın da bize çağrıştırdığı ya öteden beri geleneksel hayat sürmeye çalışan geniş toplumsal kesimler, yani dindarlar veya AK Parti'nin siyaset sahnesine girmesiyle literatürümüze giren "muhafazakar-demokrat" siyasi kimliktir ki, bu da AK Parti üzerinden dönüp dolaşıp Müslümanlığa çıkmaktadır.
Bu başlık seçilirken anahtar terimler ve çalışmanın amacı üzerinde yeterince imal-i fikr edilmediğini düşünüyorum. Eğer enine boyuna düşünülerek bu başlık seçilmişse ve elde edilen sonuçların başlıkla tutarlılık arz ettiği söyleniyorsa bu durumda kanıtlandığı öne sürülen iddianın mahiyeti değişir. Araştırma, belli bir baskı olduğunu varsayıyor. Bunun, politik kültür ve yakın tarihte yaşadığımız tecrübe açısından çerçevesi doğru çizildiğinde doğru olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu baskının meşruiyetini İslam dininden aldığı, muhafazakar siyasetin baskıyı öngördüğü ve bunun üstelik "ötekileştirmek", yani farklı olanları şeytanlaştırıp dışlamak ve mahkûm etmek üzere tezahür ettiği söyleniyorsa burada 'dur' demek lazım. Kavramsal çerçevedeki hataları şöyle sıralayabilirim:
1) İslam dini, temel referansları (Kur'an ve sünnet) itibarıyla "öteki"yi bir realite kabul eder. Ama yaratılışta eşimiz ve son nefesine kadar tebliğde muhatabımız olan hiçbir öteki'yi ötekileştirmez. Ötekileştirilen insanın kendisi değil, kötü sıfatlarıdır; ortak koşmak, zulüm, sömürü, aldatma, kibir, hırsızlık, yalan vs. İnsan bu kötü sıfatları bırakıp iyi sıfatları benimseyince ontolojik anlamda yaratılışta eş olma yanında dinde kardeş olur. Bu iyi sıfatlara sahip olan bütün gayrimüslimler de ihtirama ve birlikte yaşamaya layık insanlardır. Müslüman'ın ötekileştirdiği tek bir yaratık vardır, o da şeytandır.
2) Osmanlıların son dönemine kadar İslam tarihi boyunca gayrimüslimler ve farklı olanlar ötekileştirilmedi. Nasıl gayrimüslimlerle ilgili "azınlık kavramını ve statüsü"nü Batı'dan aldıysak, ta Yunan'dan bugün namaz kılma ibadetini dahi yasaklayabilen İtalya'ya kadar "ötekiyi ötekileştirme"yi yine Batı'dan ithal ettik.
3) Türkiye'de yaşayan bir insanın -hangi etnik kökenden olursa olsun- iki kültürel kodu ve iki dışa vurumu vardır: a) Müslüman kod: Bu kodla hareket ettiğinde ne gayrimüslimi ne farklı olanı ötekileştirir; aksine onları oldukları gibi birer gerçeklik kabul eder ve onlarla belli bir hukuk içinde nasıl yaşanacağı konusu üzerinde yoğunlaşır. b) Vatandaşlık kodu: Bu, kişinin 90 senedir beslendiği resmi ideoloji, ulus devlet perspektifi ve aldığı eğitimin etkisinde gösterdiği davranışı belirler. Bu koddan hareket eden vatandaş, gayrimüslimleri ve farklı olanı ötekileştirir, onlara karşı tahammülsüzlük gösterir, etnik arındırmayı meşru görür.
Binnaz Toprak ve arkadaşları, politik kültürü totaliter olan devletin sıradan insanları nasıl etkin bir işlemden geçirdiğini, insanların Müslümanlıkla temaslarını sahih bir biçimde artırdıkça ötekilerle uzlaşma ve barış içinde yaşadıklarını; buna karşılık tek-tip yurttaşlık formuna girdikçe katılaştıklarını, baskıcı olup ötekilere hayat hakkı tanımadıklarını görmezlikten gelip, ötekileştirilmekten şikâyet eden insanların sıkıntı ve sorunlarını "din" ekseninde İslamiyet'e fatura ediyor. Teşhis yanlış olduğu gibi şikâyetin adresi de yanlıştır. Bütün dünyada Fethullah Gülen "dinler arası diyalog, hoşgörü ve uzlaşma kültürü"nün sembolü haline gelirken; AK Parti'nin takip ettiği politikalarla dinin içini boşaltıyor diye, kendi seçmen tabanından eleştiri alırken ve küreselleşmeye en çabuk intibak eden Anadolu'nun tüccarı ve işadamı iken, bunlar 'araştırma'da farklı olanları ötekileştiren suçlular olarak ilan ve ihbar edilmektedirler.
- tarihinde hazırlandı.