Sekiz Gün

Hiç bu kadar ibadet edildiğini, edilirken ibadete ruhen bu yoğunlukta iştirak edildiğini görmemiştim. Düşünün ki bir mekanın en merkezi faaliyeti vakit namazlarını tam vaktinde kılmak ve her şeyi erkanına göre yerine getirmektir.

Namaz, ruhun içinde yeşeren bir sevinç bahçesinin heyecanıyla karşılanır. Genellikle herkesin ezandan önce hazırlığı bitmiş, ya mescit yerinde yerini almış ya da oturduğu yerden beklemeye koyulmuştur.

Okunan ezan hiç kimseyi rahatsız etmiyor. Hoparlör yok. En yalın, tabii ve canlı insan sesiyle okunan ve fakat sadece duymaları gerekenlerin duymasını sağlamak üzere tonu ayarlanan bir ezan. Saflar tutulmadan önce herkesi bir heyecan sarar. Ön tarafa, özenle serilmiş seccadeye geçecek zat, sanki arkasındaki cemaatle birlikte mekanı, duvarları, eşyayı da bir düzen ve intizama sokuyor. Bir rehberin arkasında, onunla beraber ve bir iki adım geriden Huzur'a çıkılıyor. Herkesin iç dünyasında engin ovalar, derin vadiler, yalçın kayalar, serin yaylalar, envai türlü çiçeklerle bezenmiş bahçeler, başını dimdik tutan dağlar var. Sahiden insan küçük bir kainattır ve en çok ben bunu bu namazlarda saf tutup okunan zamme-i sureleri dinlerken, dinleyip iç anlamları üzerinde tefekkür etmeye çalışırken anladım.

Anladığım her şeyin bende çok eskiden beri nazari bilgisi var. Yani bu ruhen iştirak ettiğim ibadetin ilme'l-yakin boyutundan habersiz değilim. Hatta bir ölçüde ayne'l-yakin kısmını da "bildiğimi", bazı insani durumlarda müşahede ettiğimi söyleyebilirim. Ama galiba ilk defa bu boyutta ben de iştirak etme bahtına erdim.

İbadet mecburi. Mecburiyetini koyan Allah. Ama bu lezzet ve zevk makamında edası gönüllü. Bu bast halinden başka hiçbir şey bana, üstelik evimden sekiz bin kilometre uzakta seferde iken farzlar yanında müekket ve bilumum gayrı müekket sünnetleri kıldırtamazdı.

Hiçbir şeyde acele edilmemesi, okunanların tertil üzere, ağır ağır okunması zihne ferahlık veriyor. Zihin ile kalp arasında doğrudan bir kanal var. Işınlamadan daha hızlı işleyen, anlamları hemencecik ileten bir kanal. Sıradan zamanlarda hızla okuduklarımız sadece dudaklarımız tarafından lafızlar halinde tekrar ediliyor, ağzımızdan içeri girmiyor. Kalbimize ulaşmıyor, tefekkür ufuklarımızda ucu daima açık müteal aleme yeni pencereler, bereketli kapılar açmıyor. Şairin dediği gibi: Bu namazların çoğu tahsildara ödediğimiz vergi sanki.

Ezanı belli bir anlam ve amaç çerçevesinde dinleyen insanlar, yüksek sesle konuşmuyorlar. Yani birbirlerine bağırmıyorlar. Sohbet ediyorlar ve en çok dinliyorlar. Herkes soru sorabilir. Sorunun muhtevasından ve hatta cevabından çok, edebin süslediği bir üslupla sorulmasıdır. Herkesin üslubu kendi edebidir. Hiç kimse ne cevap alacağını önceden bilemez. Kimse kendine ait ve sabitleşmiş fikirlerini, önyargılarını teyit etmek üzere soru sormaz. Bu düşüncede olanın, aradığı cevabı alma şansı yok gibidir. Cedel yok, iddia yok. Fakat daha çok vuzuh, beyan ve müzakere mümkün, hem mümkün hem sohbetin bir parçası.

Mekanın asli meşgalesi ibadet. İbadetin merkezinde tefekkür var. Bu mekanda her şeyin yerli yerinde olması tefekkürde gözetlenen adaletle kaim. Dünya ve ahiret, şimdi ve ötesi, batın ve zahir, burası ve müteal, ilim ve aktüalite, tarih ve coğrafya, zaman ve kozmos bir arada. Hiçbir şey diğerine tecavüzkar halde değil. Her söz kendi makamında.

Mekan bir nehir gibi, gelenler ve gidenler. Her biri kendi vüsati miktarınca bu nehirde yıkanıyor, bir şeyler iktisap edip gidiyor.

Sormayı düşündüğüm yüzlerce sual vardı. Yüzlercesinden birkaçını sorabildim ancak. Emir yoktu, ama fevkel-edeb başka bir şey vardı. Suallere muhatap olanın edebi, soranın edebinin çok fevkindeydi. Ben ki, hayatı boyunca Müslümanlığını bireysel ölçekte yaşamış, serbest fikirli, serazad ruhlu ve sormaktan hicap duymayan, öğrenmeyi gurur meselesi yapmayan bir insanım. Beni daha çok sormaktan engelleyen şey neydi? Galiba Abdullah ibn Mübarek'in dediğiydi: "Bazan dinlemek sohbete katılmaktır." Hicretini yapmış ve ufkunda büyük bir medeniyetin nüvesi olacak medineler kurma görevi belirmiş bir zatın yaşadığı mekanda sekiz gün sohbete katılmak çok güzeldi.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.