Füsun Akatlı'nın İçini Cız Ettiren Şey
Öyleyse niçin yazıyorum? Hakikate olan inancım sarsılmasın diye. Biraz bilmece gibi oldu bu giriş, biliyorum. Konu, Füsun Akatlı'nın Milliyet Kitap'ın eylül sayısındaki yazısı. Akatlı, Can Bahadır Yüce'nin Hilmi Yavuz'la yaptığı nehir söyleşi (Şiirim Gibi Yaşadım, Dünya Kitapları) üstüne bir yazı yazmış. Yazdıklarından, kitabı beğendiğini anlıyoruz. Söyleşiyi gerçekleştiren Can Bahadır Yüce'nin de hakkını teslim ediyor: "Çok genç yaşına rağmen, donanımıyla Hilmi Yavuz gibi bir 'ağır top'un altında ezilmemeyi başarıyor bu söyleşide." Elbette Hilmi Hoca'dan da övgüyle söz ediyor. Başta, bu nehir söyleşinin 'ilgiye değer bir olay' olduğunu söylüyor. Sonra da bir düşünce ve edebiyat adamı olarak Yavuz'un bulunduğu 'yer'e işaret eden önemli tespitler yapıyor: "Hilmi Yavuz yetmiş yaş yaşamış ama yaşlanmamış, dinamik, üretken bir düşünce adamı. Dil ve imge dünyasıyla özgün, özgün olduğu kadar yol açıcı, çok önemli ve iyi bir şair."
Akatlı'nın Hilmi Yavuz'la olan dostluğunu, onun birikimine ve şiirine olan saygısını bilenler için şaşırtıcı değil bu cümleler. Şaşırtıcı olanlar, buradan sonra başlıyor. Nehir söyleşide, "70 yaşına kadar yapabileceği şeylerin büyük bölümünü yaptığını; bir tek akademik kariyer yapamadığına hayıflandığını" söyleyen Yavuz'a, Akatlı asıl hayıflanması gereken başka bir konu olduğunu hatırlatıyor: "Bence (bana düşmese de) Hilmi Yavuz gibi dört dörtlük bir aydının, hayıflanacaksa, yazmayı seçtiği gazete dolayısıyla seçmiş ve dışlamış olduğu okur profillerini düşünerek hayıflanması gerekir." Akatlı'ya göre Zaman'da yazıyor olması, 'Hilmi Yavuz gibi dört dörtlük bir aydın' için hayıflanılması gereken bir durum. Üstelik Yavuz burada yazmakla kalmıyor, bu gazeteyi övüyor da. Bu ise Akatlı'yı bütün bütün üzüyor: "Hitap ettikleri bana çok uzak, tanımam; ama kendinden mahrum bıraktığı okurlar, ondan feyiz almayı hak eden okurlardır çünkü. Vakıa bu söyleşide Zaman gazetesi macerasını, 'at gözlüklü' olmayanların bu gazetenin bağımsız, özerk bir gazete olduğunu gördüklerini ileri sürerek meşru gösteriyor ama; bu çok daha köklü, derin, çok daha hassas olunması gereken bir konu." Derken içini 'cız' ettiren ayrıntıyı açıklıyor yazarımız: "Ben elbette Hilmi Yavuz'un 'gerici', 'Fethullahçı', 'dinci' diye damgalanacak biri olduğunu düşünmüyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, Yavuz çapında birinin bir kasaba vaızını 'cemaatinin entelektüel arka planını düşünceleriyle biçimlendiren' biri olarak görebilmesi, ondan adıyla değil de 'Hocaefendi' diye bahsederek belli bir söylemin içinde yer alması içimi cız ettiriyor."
Doğrusu bu ya, Füsun Akatlı, benim sevdiğim, yıllardır okuduğum bir yazardır. Yaz Başına Neler Gelir'i, Edebiyat Defteri'ni, Felsefenin Kıyılarında'yı... zevkle okudum; pek çok yazımda alıntılar yaptım bunlardan. Onun gibi 'aydın' bir yazardan böyle faşizan bir tavır görünce hakikaten içi 'cız' ediyor insanın. Belli ki Zaman'ı eline alıp bakmamış, buna gerek bile duymamış. 'Kasaba vaızı' dediği Gülen'in hiçbir eserini okumamış, hiçbir vaazını dinlememiş. Böyleyken, hükümler veriyor, yargılıyor. Şimdi birileri kalkıp 'Füsun Akatlı bir kasaba aydınıdır' dese, kendisi bunu nasıl karşılar? Türkiye'nin iflah olmaz hastalığı bu, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak… Yıllardır, bu 'öteki'leştirmenin, bağnazlığın yıkılması için mücadele ediyoruz. Ama birilerinin bunu anlamaya niyeti yok. Yeri geldiğinde düşünce özgürlüğünden, çokseslilikten söz ederler, ama boş! Adamakıllı, en katmerlisinden faşist bunlar, yobaz! Siz ne üretirseniz üretin, görmezler. Sizin kendilerini görmeniz de onları ilgilendirmez. Çünkü siz yoksunuz!..
Söyleyecek söz çok elbette, verilecek cevap da; ama anlamsız. Sadece, sevdiğim bir yazarın bu faşizan bakışını ifşa etmek istedim. Akatlı'nın kitabında 'insaf' diye bir kelime olsaydı, Hilmi Yavuz'un Zaman'da yazmasını yadırgamaz, bunu anlamaya çalışırdı. Ve tabii, evrensel bir ahlaktır, insan bilmediği şeyler hakkında hüküm vermemeli!..
- tarihinde hazırlandı.