Gönül Dilinin İnce Sesi
Çok bilinen nihavend bir şarkıdır, "Gözlerinin içine başka hayal girmesin / Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin…"
Kıskanç bir aşığın dileğini seslendiren bu şarkının sözlerini, hem özel sohbetlerinde, hem de cami kürsüsünde Fethullah Gülen'in çokça tekrar ettiğini hatırlarım. "Benden evvel başkası sakın seni görmesin / Benden evvel seni görüp sevmesin" diye biter şarkı. Gülen, ömrünü bir ideal uğrunda yürümeye adamış gönül insanlarının, dönüp yeniden dünyanın kirlerine bulaşmaktan sakınması gerektiğini anlatırken, durur ve sanki o kaybediş anını görüyor gibi bir irkilmeyle, "Gözlerinin içine başka hayal girmesin" dizesini söylerdi.
Tükenmez bir ümit ve coşku
Onun kaleme getirdiği kitaplardan oluşturulan seçkiyi, Kalbin Solukları'nı okurken, zihnimin yolculuğuna hep o dize eşlik etti. 'Gözlerinin içine başka hayal girmesin…' Zira, bütün o yazılar, bize bu dünyanın kirli yüzüne iltifat etmeyen; kalbi ve ruhu daima öte dünyanın yamaçlarında gezinen, sanki burada zoraki duruyormuş izlenimi veren bir insanın portresini çiziyor. Gözlerinin içinde, dünyaya ait hiçbir fotoğraf, hiçbir dünya nimetinin hırsı ve hayali yok. 14 yaşında, Erzurum'un Taşmescit Medresesi'nden ayrılıp "Elimde bavulum, yolun ortasında donup kaldım. Gidecek hiçbir yerim yoktu." dediği gün de, Edirne'de Üç Şerefeli Cami'nin penceresinde geçirdiği iki buçuk yıl boyunca da 'gözlerinin içine' dünyaya ait bir hayal girmemişti. Yıllar yıllar sonra, öğütlerini hayata geçirip sayısız ülkede okullar kuran, halkın ve yönetimlerin sevgisini kazanan insanlara, 'yapılanları görür de kendime bir pay çıkarırım diye oralara gitmiyorum' diyecekti.
Gülen'in yazılarını okurken kendinizi sanki bu dünyanın dışında bir yerde, sonsuz bir ümit, şevk ve coşku ikliminde, sarsılmaz bir inançla donanmış buluyorsunuz. Doğrusu bu ya, bütün insani zaaflarından arınmış ve yalnız 'öte'ye ayarlanmış bu âlemde, bazen kendinizi çok küçük ve manasız bir varlık gibi hissettiğiniz de olur. Onun, cismin ağırlığından kurtulmuş, bütünüyle kalbin ve ruhun emrine girmiş hayatı, bütün bütün yaşanmaz gelir size. Galiba Gülen'in fikirlerine karşı çıkıp düşmanlık besleyenlerin bir kısmının bilinçaltında bu 'kendini kötü ve yetersiz hissetme' yatıyor. Sorsanız şöyle diyecekler: "Bir insan bu kadar iyi, bu kadar dünya kirlerine bulaşmamış olamaz. Bizim değer verdiğimiz dünyayı ve içindeki her şeyi böyle hafife alıp elinin tersiyle itemez. Böyle birinin varlığı bizi rahatsız ediyor. Onu ve onun gibileri düşündükçe, gördükçe kendimizi kötü hissediyoruz. Keyfimiz kaçıyor. Onu da düşüncelerini de, o düşüncelerin hayata geçirilmiş hali olan kurumları da istemeyiz…" Evet, bu türden bir psikolojisi vardır insanın. Bunu nereden biliyoruz? Benzer sözleri, uzun yıllar önce Bediüzzaman Said Nursi'ye söylemişlerdi. Mealen şöyle: "Bizim medeniyetimizi, hayat tarzımızı ve giyim şeklimizi niçin kendine tatbik etmiyorsun? demek ki bize karşısın!"
Öte yandan, böyle bir hayata imreniyorsunuz. Çocukluğundan bu yana daima idealleriyle yaşamış. Yeryüzünde kitaplarından ve giysilerinden başka bir varlığı olmamış. Hülyalarını daima sahabeler, veliler süslemiş. Bir gün dünyanın yeniden cennete döneceğine inanmış ve bu inancını ne o daracık cami penceresinde, ne 1971 muhtırasından sonra girdiği hapishanede ne de 12 Eylül darbesinin karanlık günlerinde yitirmiş. Konuştuğu her ortamda, kaleme getirdiği her yazıda, sanki perde açılmış da görüyormuş gibi gelecek güzel günlerden; kimsenin kimseyi incitmeyeceği zamanlardan, dünyanın bir huzur iklimine kavuştuğu çağlardan söz açıyor. Böyle bakınca, Gülen'in varlığı adamakıllı 'iyileştirici' bir etki sağlıyor. Yeryüzünde iyiliğin, merhametin ve vicdan kültürünün yeniden egemen olacağına dair bir inanç kök salıyor içinizde.
İdeal insan portresi
Kalbin Solukları, kitaplarının tamamını edinip okuma imkanı olmayanlar için, Gülen'in düşünce dünyasının bütün çeşitliliğini, ilgi alanına giren konularda dillendirdiği fikirleri bir arada bulma imkanı veriyor. Sızıntı dergisinde yayımlandığı yıllarda, zamanın duyarlıklarına tercüman olmuş o unutulmaz "Gözyaşları", "Nerdesin?" ve "Beşinci Kat" gibi yazıların yanında; "Edebiyatın Gücü", "Beyan", "Münazara ve Diyalektik" gibi dil ve edebiyat üzerine kafa yoran makaleler ile Gülen'in yazmaktan, anlatmaktan daima hoşnut olduğu, 'gurbet yılları'; yani hatıralar… "Hatıralar İkliminde Küçük Bir Seyahat", "Geçmişin Hülyalı Dünyası"… Sonra toplumsal çalkalanma zamanlarında yazılmış hayal kırıklığı ve sitem yazıları… Ama daha çok, 'günümüzün karasevdalıları'nın vasıflarını anlatan denemeler: "Hakk'a Adanmış Ruhlar", "Örnekleri Kendinden Bir Hareket", "Ruhumuzun Heykelini Dikerken", "Bir Gönül İnsanı Portresi"…
Kalbin Solukları, Gülen'in edebi ve estetik anlayışını örüntüleyen renkleri yansıtırken, onun çizdiği ideal insan portresini de hemen bütün canlılığıyla tasvir ediyor: "Hayatlarını Allah rızasını kazanma yolunda, O'nu sevip O'nun tarafından sevilme idealine bağlamış adanmışların en çarpıcı yanları, en önemli güç kaynakları, maddi-manevi herhangi bir beklentilerinin olmamasında aranmalıdır… Zira kalb ve ruh dünyaları itibarıyla onların mazhariyetlerinin yanında bütün fani nimetler, zevkler, safalar, bulaşık masalar üzerinde boş kâselerden farksızdır. Onların gönül dünyalarında tüllenen güzellikler karşısında, dünya ve içindekiler yalancı bir masaldan ibarettir."
Gülen'in hemen bütün yazılarında 'sevgi', 'şefkat', 'merhamet', 'gönül', 'dostluk' ve 'ümit' gibi kavramların belirgin bir yer tuttuğu görülür. Aslında bunlar onun başlangıçtan beri seslendiregeldiği felsefenin temel taşlarıdır. Bir din adamı, mütefekkir ve aksiyoner olarak onun hayatının hiçbir döneminde kaba kuvvetten, çatışmadan, intikamdan söz ettiği ya da bunlara cevaz verdiği vaki değildir. Onun arzu ettiği dünya, hakkın kuvvete feda edilmediği, menfaatlerin bütün değerlerin önüne geçmediği, insanların gönül gönüle konuşabildikleri bir gezegendir. Kelimenin kuşatıcı anlamıyla, bu bir 'gönül medeniyeti'nden başkası değildir. Ne var ki, "Hak kelamının bir izdüşümü sayılan gönül dilini de ancak ona açık duranlar ve ondan yükselen nefesleri duyanlar anlar."
30 yılın özeti
Fethullah Gülen'in 30 yıllık yazı hayatının özeti mahiyetindeki Kalbin Solukları, bize onun 'kaynakları' konusunda da fikir veriyor. Elbette Gülen'in düşünce dünyasını İslam'ın temel kaynakları ve estetik değerleri biçimlendiriyor. Medrese eğitiminden gelmiş biri olarak onun tasavvuf şiirini, halk edebiyatının verimlerini ve bunun dışında Divan edebiyatını iyi bildiğini ve eserlerinde tüm bu dönemlerin yansımaları görüldüğünü söylemek mümkün. Öte yandan, Gülen Batı edebiyatı ve Tanzimat Sonrası Türk edebiyatı kaynaklarından yararlanmayı da ihmal etmez. Eserlerinde Yunus Emre, Mevlânâ, Şeyh Galip, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Namık Kemal, Fikret, Mehmet Akif, Nureddin Topçu, Necip Fazıl, Sezai Karakoç gibi isimlerden sık sık söz açar ve alıntılar yapar. Gülen'in eserlerini, İslam tasavvufunun serbest ve çok renkli dünyasında serpilmiş birer verim olarak görmek gerekir sanırım. Rüdiger Safranski'nin o harikulade yaşamöyküsünde Heidegger için söylediği söz, Fethullah Gülen'i ne güzel anlatır: "O, geçmişte kalan geleceği aramıştır."
- tarihinde hazırlandı.