Vizyon Engelliler ve Gülen Hareketi
11 Eylül 2001'den sonraki ilk haftalardı. Washington'daki bir Türk diplomatla Amerika'nın bu zor günlerinde ülkelerimiz arasındaki dostluğu pekiştirebilecek ve Türkiye'nin imajına katkıda bulunabilecek neler yapılabileceğini konuşuyorduk.
Diplomat dostum, acı bir tecrübesini benimle paylaştı. O sıralarda birçok ülke, önde gelen Amerikan gazetelerine terörizmi kınayan ve başsağlığı dileyen ilanlar veriyordu. Diplomat dostum Ankara'yı da böyle bir jeste ikna etmek için kendini parçalamış. Ama nafile. Ret gerekçesi? Efendim ilan çok pahalıymış! İşte tam Ankara böyle küçük hesaplar içinde boğuluyorken, Fethullah Gülen'in Washington Post'ta bir ilanı çıkıyor. Ve diplomat dostum hışımla ilanı Ankara'ya faks ediyor. Üstüne de şöyle bir not düşüyor: Yazıklar olsun, şu insan kadar bir vizyon ortaya koyamadınız!
Hakikaten de Gülen ve onun engin görüşleriyle beslenen Türkiye'nin yüzakı sivil toplum hareketi, doğru zamanda doğru yerde tarihe not düşme fırsatlarını hiç kaçırmıyor. Sovyet imparatorluğu çökerken Orta Asya'ya çil çil okullar serperek istikrar ve kardeşlik tohumları atan vizyon, Amerikan imparatorluğunun terörist pireler yüzünden İslam dünyası yorganını tutuşturduğu şu dönemde de medeniyetler arasında köprü kurma misyonuna kenetlenmiş. Bu misyon, Amerika'da birileri sürekli 'Müslüman dünyasından neden terörü kınayan sesler çıkmıyor' diye bas bas bağırırken, beğensek de beğenmesek de parçası olduğumuz medeniyetimizin onurunu kurtarma mücadelesi. Aynı zamanda 'iyi Müslümanlar da varmış' dedirtip, önyargı ve öfkeleriyle Amerika'yı yanlıştan yanlışa sürükleyen saksağanların gürültüsünü bastıracak bir senfoni besteleme teşebbüsü.
Fethullah Gülen'in 'Toward a Global Civilization: Love and Tolerance' (Global Medeniyete Doğru Sevgi ve Hoşgörü) adlı son İngilizce kitabı (Light Yayınları, New Jersey, 2004), bu samimi gayretlerin son bir örneği. Amerika'da Arafat eleştirilirken 'İngilizce söylediklerini, Arapça söylemiyor. Yani kendi halkına başka, Batı'ya başka ağızla konuşuyor' derler. Gülen ise yabancı dillere çevrilen kitaplarıyla adeta 'Bakın biz Türkçe ne söylemişsek, tüm dünya dilleriyle de onu ikrar ediyoruz' diyor.
Önsözü yazan Dr. Thomas Michel, bu kitabın iki amacı olduğunu söylüyor. Bir yandan Müslümanları 'İslam'ın diyalog ihtiyacını öğrettiğini fark etmeye', diğer yandan Müslüman olmayanları 'önyargı, şüphe ve yarım-doğruları' aşıp İslam'ın gerçekte ne olduğunu anlamaya çağırıyor. Hocaefendi'nin kitapta yer alan en eskisi 1980 en yenisi 2004'te yazılmış sevgi ve hoşgörü yüklü makaleleri, 25 yıl önce ne denmişse bugün de aynısının dendiğine şahadet ediyor. Yani bu mesajların ne 28 Şubat sürecinde Türkiye'de, ne de 11 Eylül sürecinde Amerika'da şirin görünme kaygısıyla verilmediği aşikar.
Yunus'lar, Mevlana'lar, Hacı Bektaş-ı Veli'ler diyarı Anadolu'dan kopup ta Amerika'lara gelen sevgi ve hoşgörü mesajı lafta kalmıyor. Gülen'in çağrısına uyan gönüllüler, başarılı eğitim, kültür ve diyalog çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Son olarak geçen hafta Washington'da Rumi Forum, Chicago'da Niagara Vakfı iftarda farklı dinlerin mensuplarını buluşturdu. Peki Türkiye Cumhuriyeti devleti bu büyük hazineyi, yani Anadolu Müslümanlığı'nı Amerika'da ne derece reklam edebiliyor? Bugün Washington'da Özbekistan bile ülkesindeki tarihsel İslami kökleri siyasi bir avantaja dönüştürmeye çabalarken, bizimkiler ne yapıyor? Laik devletiz ya, dinle ya da dini gruplarla alakamız olamaz! Bir yandan Avrupa Birliği'ne 'Bizi alın, İslam ve Batı medeniyetleri arasında köprü olalım' denirken, diğer yandan Türkiye'nin adının bir İslam ülkesi olarak bile anılmasından rahatsız olan dar mantıktan zaten ne beklenebilir ki?
Hadi anladık, laik devlet olarak yapılamayacak şeyler var. Bari bu işleri zaten gönüllü yapan Gülen hareketi gibi gruplara kol kanat gerin, en azından gölge etmeyin. Zinhar! Diğer İslam ülkeleri Washington'da 'dünyadaki en ılımlı Müslümanlar bizde' diye abartılı reklam yapmaya çalışırken, Türkiye'deki bazı oligarşik odakların Amerika'daki uzantıları kapı kapı dolaşıp 'Aman dikkat, falanlar Ladin'den daha tehlikeli' diye elimizdeki nimeti kötülüyor. Amerikan yönetiminden, akademiden ve düşünce kuruluşlarından çatlak sesler çıkarmaya çalışıyor. Dr. Bayram Balcı, geçen çarşamba Johns Hopkins Üniversitesi'nde Orta Asya'daki Türk okullarıyla ilgili bir konferans verirken, Katolik Cizvitlerle Gülen hareketi arasında ilginç benzerlikler kurmuştu. İki hareket de laikçi rejimlerde neş'et etmiş (Jakobin Fransa ve Türkiye), yurtiçinde devlet tarafından hoş karşılanmamış, ama yurtdışındaki eğitici faaliyetleri desteklenmiş. Bu tespit belki Orta Asya'daki eğitim faaliyetleri için genelde geçerli olabilir. Ama maalesef bugün Ankara'daki bürokratik saltanat, enerjik Gülen hareketinin hassaten 11 Eylül'den sonraki stratejik potansiyelini görmekten ve değerlendirmekten aciz. Ankara'nın stratejik görme bozukluğu, Washington yönetimindeki bazılarının bakışını da bulandırabiliyor.
Vizyon sahibi liderler ve hareketler, doğru bildikleri yolda sabırla yürür, neticede muvaffak olur ve onlara bilerek ya da bilmeden takoz koyanları da affeder. Ama tarih, bindiği dalı kesen vizyon engelliler için nasıl not düşeceğini çok iyi bilir…
- tarihinde hazırlandı.