Ahmet Altan'ın Tesbitindeki Yanlışlar
Ahmet Altan, dünyayı üçüncü bir dünya savaşına sürükleyebilecek tehlikede gördüğü Türkiye'deki "kültürel bölünme"yi anlatırken, bu bölünmenin bir tarafı hakkında şu tesbitleri yapıyor:
"Bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dansetmemiş, hiç karı koca birlikte lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, evlerinde floresan lamba yakan, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli kalabalık bir kitle var."
Türkiye'de Sayın Altan'ın sözünü ettiği "kültürel bölünmüşlük"ten daha öte tehlike, özellikle Sayın Altan'ın onlarla ilgili tesbitini buraya almadığım ikinci grubun birinci grubu tanımaması, hattâ tanımak istememesi ve tanımasının önüne geçilmesidir. Altan da, ikinci gruptan yetişme Türk aydınlarının büyük çoğunluğu gibi, birinci grubu tanımıyor. Tanımadığının en açık delili de, özellikle 1950'den itibaren Türkiye'ye siyasî-ekonomik sahada gerçekten hizmet vermiş eğitimli DP, AP, ANAP ve AKP kadrolarının büyük ölçüde birinci gruptan çıkmış olmasıdır.
Evet, birinci gruba mensup olanlar, Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan şu veya bu seviyede dindar kitledir. Sayın Altan, bunları sadece köylerde oturan ya da büyük şehirlere göç etmiş, gecekondulara yerleşmiş ilk nesillerinden, bazı "yığın"lardan ibaret görme yanlışını yapıyor. Oysa, nasıl yarım asırdan fazla bir süredir Türkiye'ye gerçekten hizmet veren kadrolar bu gruptan çıkmışsa, bugün de resmî ve özel eğitim kurumlarında daha çok başarı gösterenler, her seviyede özel eğitim kurumları açarak Türkiye'yi dünyanın dört bir köşesine taşıyanlar, her türlü engellemelere rağmen, ekonomik alanda Türkiye'nin dışa açılması adına çalışanlar da bu gruptandır. Bu grup mensupları, ayakkabılarını sokak kapısının önüne çıkarmaz; kadınlarının çoğunun başı evet örtülüdür, ama açık olanı da çoktur; ayakkabılarını sokak kapısının önüne bırakma gibi, pijamayla sokağa çıkmayı da en azından âdâb-ı muaşerete aykırı görür ve kahvede oturmayı zaman kaybı sayarlar. Kız çocuklarla aile içi münasebetlerin en iyi olduğu grup yine bu gruptur. Sayın Altan, başörtüsü sebebiyle üniversite tahsili ellerinden alınan ve pek çoğu itibarıyla yükseköğrenimlerine yurtdışında devam etmek zorunda kalan belki milyonu aşkın kızımızın bu gruba ait olduğunu nasıl görmez? Bu grup, özellikle modern sanat müziği de dinler, ilâhî de dinler, ezgi de dinler, başka müzikler de dinler. Ama müzik zevkleri, daha rafinedir. Türkiye'de özellikle 1960-1990 arası en fazla kitap okuyan kesim yine bu kesim olduğu gibi, bugün de yine bu kesim diğer kesimden kesinlikle daha az okuyor değildir. Diğer kesim, bu kesimi okumazken, ilgi çekicidir ki, bu kesimin okumuşları, kaynakları, okudukları yazarlar ve ideolojileriyle diğer kesimi de iyi tanır. Evet, bu grubun içinde eşiyle dans eden azdır; ama lokantaya giden çoktur; sanılanın aksine, eşlerine en iyi davranan, kadınların en iyi muamele gördüğü kesim yine bu kesimdir. Bu kesim, tiyatro da seyreder ve Türkiye'de bu kesimin eğitim, bilgi, kültür ve dünyayı tanıma seviyesi diğer kesimden çok üstündür. Çünkü bu kesim, tek yönlü okumaz; diğer kesim bu grubu yazarları, kaynakları, inançlarıyla pek az tanıdığı, hattâ hiç tanımadığı halde, bu kesim, onları da okur ve tanır.
Asıl problem, ikinci grubun birinci grubu tanımamasıdır. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "özgüven"le başlattığı hoşgörü hareketinin baltalanmasının sebeplerinden biri de bu tanımanın ve onun getireceği etkilenmenin, Sayın Altan'ın haklı olarak tehlike gördüğü iç parçalanmanın giderilmesinin önüne geçmekti. Ülke için de büyük bir tehlike olarak birinci kesimin asıl problemi ise bu kesimin gittikçe kendinden, kaynaklarından, özünden uzaklaşması, "bozulmuş tereyağı"na dönme emareleri göstermeye başlamasıdır.- tarihinde hazırlandı.