Dokunan Yanıyor, Misali Galatasaray!
Bazı mevzulara temas etmek gerçekten zor oluyor. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin çok kullandığı bir ifade var: "Aynı memeden süt emmiş olmak."
Meselâ, şöyle yazar o, Kaos ve İnancın Sihirli Dünyası isimli makalesinde: "Bizimle aynı memeden süt emmeyenler, aynı duygu ve düşünceyi paylaşmayanlar, ne şimdilerde içinde mest u mahmur olduğumuz o lâhûtî derinlikleri, ne de kevserler gibi yudumladığımız zevk u neşveyi duyup anlamaları mümkün değildir." (Sızıntı, sayı 238) Yahya Kemal de, eski musikimizle alâkalı şu güzel tesbitte bulunur: Çok insan anlayamaz eski mûsikîmizden / Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden. Aynı memeden süt emmemiş olmanın yanı sıra, her doğru her yerde söylenemiyor da. Bir zaman doktorların da bulunduğu bir mecliste Bediüzzaman'ın Sinekler Risalesi'ni okumuştum da, Risale-i Nur'a aşina doktorlar dahi itiraz etmişlerdi. Mühim bir zata bunu anlattığımda, yine Bediüzzaman'a ait bir tesbiti aktarmıştı: "Bülbülü ahıra koymuşsun. At ahırda, bülbül sarayda gerek."Öyle anlaşılıyor ki, en az seçimlere kadar "Cemaat" üzerinden büyük spekülasyonlar yapılacak, bazı şeyler devşirilmeye ve bu arada "Cemaat" de yıpratılmaya çalışılacak. Bu spekülasyon ve çalışmalarda en fazla kullanılan ifadelerden biri, "Dokunan yanıyor!" tekerlemesi. Gerçekten ben de, sadece "Cemaat"e değil, fakat dokunulmaması gereken "tel"lere dokunanların yandığına inanıyorum, fakat bu tekerlemeyi kullanıp duranların inandığı gibi değil. Bakın nasıl?
Galatasaray 2007-2008 sezonunda şampiyon olunca da, bir vesileyle daha sonra da yazmıştım. Kamuoyu da biliyor ki, 1997-2000 yıllarının nihayet UEFA Kupası'nı kazanan Galatasaray'ını sırtlayan Hakan Şükür, küçük Hakan, Arif, Emre ve Okan gibi oyuncular, inançlı ve inançlarını yaşamaya çalışan oyunculardı. Özellikle bu oyuncular ve onların takıma kattığı ruh, Galatasaray'ın belli haksızlıklara maruz kaldıktan sonra takıma tekrar gelen Hakan Şükür'le birlikte 2007-2008 sezonunda Alman teknik direktörün ayrılmasına rağmen son beş maçını kazanarak son şampiyonluğuna ulaşmasına sebep oldu. Ne var ki bu oyuncular, Fatih Altaylı'nın da itiraf ettiği gibi, namaz kıldıkları, Türkiye'de İslâmî olan her şeye düşman bir oligarşinin asla hazmedemediği ve görmek istemediği bir futbolcu profili ortaya koydukları için Galatasaray'dan uzaklaştırıldı ve aynı sebeple, bir de Fethullah Gülen Hocaefendi'ye sevgisini açıkça beyan edebildiği için Hakan, 2008'deki başarının ardından, devam edegelen bir haksızlık ve vefasızlıkla yeniden takımdan kopmak zorunda bırakıldı. Yazdıklarım, arşivlerde duruyor. Ersun Yanal, Hakan'ı Millî Takım'a malûm baskılarla almayınca "Ersun Yanal gider, Hakan Millî Takım'da yine oynar" dedim. Fatih Terim'in Hakan Şükür Galatasaray'a imza atacakken son anda vazgeçmesi üzerine, "Bu, Galatasaray'ın çöküşünün başlangıcıdır" dedim. Terim, son defa Millî Takım'ın başına getirilince, "Galatasaray'daki ilk döneminde davrandığı gibi, yani mütevazi ve ağzı dualı davranır, 'imparator' havasına girmezse başarılı olur, yoksa hüsran!" diye yazdım. Hepsi gerçekleşti. Galatasaray, son iki yıl belki tarihinin en güçlü kadrolarını kurdu ve beş yıl Barcelona'yı çalıştırmış bir teknik direktörü takımın başına getirdi. Yine, Fenerbahçeli yakınlarımın olduğu bir mecliste, "Galatasaray'dan çekinmeyin, Galatasaray en fazla ilk 10'a oynar" dedim. Daha da kötü, düşmemeye oynuyor. Çünkü inanıyorum ki, Adnan Polat da, inancına rağmen, kendisini Galatasaray'ın başına getirenlerin istekleri istikametinde davrandı ve son verilmesi gereken zulme son veremedi. Abdurrahim Albayrak da ihtimal aynı sebeple harcandı.
Türkiye'de İslâm olmasın da ülke bile ne olursa olsun diyen bir zümre var. "Dokunan yanıyor!" diyenler de bunların içinde. Ve bile bile dokunuyor ve yanıyorlar. Ama takım veya parti tutarlığı inançlarının önünde görünen, kaideleriyle İslâm'ı yaşamaya çalışsalar da maneviyata çok inanamayan dostlar da var ki, Şiblî'nin Mansur'a attığı gül gibi, daha çok incitiyorlar.
- tarihinde hazırlandı.