Zekât ve Bir Not
Bu, Yaratan'ın birliğini ve iradesini gösterir. Varlık, birlikten çeşitlenme ve sonsuzca çeşitlilik içinde birlik sergiler. Bu çerçevede Allah'ın bir âyeti, O'nu gösteren hikmet yüklü icraatı olarak insanların farklı kabileler ve kavimlere ayrılması, ayrıca her bir insanın karakter, kabiliyet, beğeni, tercih gibi pek çok yönlerden diğerlerinden farklı olması, hem aralarında tanışmanın hem de yardımlaşmanın gereği olarak sosyal hayatın en önemli bir boyutudur. Bir yapboz parçalarının yapbozu yekpare bir bütün haline getiren girinti ve çıkıntıları gibi fonksiyon gören, görmesi gereken bu farklılıklar, sosyal hayattaki mesleklerin, fertler, hattâ kabile ve kavimler, milletler arasındaki karşılıklı ihtiyaç ve yardımlaşmanın sebebidir de. Aynı farklılıklar, temelde bencil bir varlık olan insanı hemcinsleriyle bir arada sulh ve kardeşlik içinde yaşamaya da sevk eder.
Evet, insanlar arasındaki yaratılıştan gelen ve sosyal hayatı gerekli, tabiî ve anlamlı kılan farklılıklara, bundan ayrı olarak, onun yaratılış hamuruna yerleştirilen acıma, merhamet ve şefkat gibi duygulara rağmen çok defa insan, bencilliğine mağlûp olur; özellikle dünya hayatının evlât, mal, meslek, mevki, statü, güç gibi unsurları konusunda hemcinsleriyle rekabete girer. Malı, mevkii, statüsü, gücü onu istiğnaya, sanki kendi kendisine yeter duygusuna, ayrıca başkaları üzerinde hakimiyet arama, bu başkalarını ezme ve onların hayatını da kendi çıkarları istikametinde tanzim etme arayışına yöneltir. Dolayısıyla onun zihnî-manevî yönden terbiyesi, eğitilmesi gerekir. Allah'a, yani kendisini yaratan, yaşatan, sahip olduğu her şeydeki hissesi en az 1000'de 999 olan ve onu sadece O'na malûm bir zamanda, O'na malûm bir yerde ve yine sadece O'na malûm bir sebeple dünyadan alıp, başka bir dünyada ebedî mutluluk ve azap adına kendisini sorguya çekecek olan bir Yüce Varlığa iman ve teslimiyet, bu eğitimin en önemli boyutudur, temelidir. Allah, hem bu terbiye, hem de toplum hayatının adalet, merhamet ve denge temelleri üzerinde ve her bir insanın dünyada da Âhiret'te de gerçek saadeti kazanabilmesi adına, yeterli varlığa sahip olan insana zekâtı emretmiştir. Bu emirde bulunurken de, zekâtın hem zenginin malında fakirin, hem de bizzat o malın hakkı olduğunu beyan buyurmuştur (En'am, 141; İsrâ, 26).
Allah, sosyal hayatta yardımlaşma, dayanışma adına bazı insanların rızkını daha başkalarının malında yaratır. Dolayısıyla zekât, bir bağış değil, bizzat zenginin malındaki ve malın zengin üzerindeki hakkıdır. Zekâtı vermeyen zengin, yoksulun ve malın hakkını gasp eden, çalan, zimmetine geçiren kişi olma konumuna düşer. Cenab-ı Allah böyle yapmıştır ki, hem zengindeki mal hırsı ve biriktirme duygusu terbiye edilsin, hem kalbi mal sevgisinden, malı başkalarının hakkından temizlensin, hem kendisinde verme duygusu oluşsun ve böylece o büyük sevap kazansın, hem de toplumda zenginlerle fakirler arasında yardımlaşma, dayanışma ve zenginden fakire merhamet ve şefkat, fakirden zengine hürmet duygusu köprüleri kurulsun. Evet, Fethullah Gülen hocaefendinin çok veciz ifadesiyle, "fakir ğanîye, ğanî Mutlak Ğanî'ye yaklaşsın."
Not: Çölaşan'ın Hocaefendi'yle ilgili kendine yakışır yazısına geldiğini iddia ettiği maillerle ilgili olarak bir okuyucu şu notu yazıyor: Çölaşan'ın yayınladığı, bu gerçekten çok seviyesiz maillerini Fethullah Gülen'i sevenlerin gönderdiği ne malûm? Onların böyle mailler göndermesi düşünülemez, ayrıca Çölaşan'ın bunları yayınlayacağını da bilirler. İki kişi arasındaki mektupların hususiyeti olduğu bir gerçektir. Böyle iken Çölaşan, Fethullah Gülen'in kendisine yazdığı bir mektubu yayınlamıştı. Dolayısıyla, Fethullah Gülen'i sevenlerin ona böyle mailler atacağını tahmin etmem. Bunlar, olsa olsa, o insanları kötü tanıtmak için başkaları tarafından gönderilmiş maillerdir.
- tarihinde hazırlandı.