Abant Serinliğinde Ülkenin Sıcak Meselelerini Tartışmak
17. Abant Platformu toplantısı için tekrar Abant'tayız. Daha önceleri olduğu gibi, bu defa da Abant'ın serin atmosferinde Türkiye'nin en sıcak konularından birini tartışacağız.
Ama bu konu "sıcak"tan da öteye; can yakıcı, canlar yakıcı.
Ülkemizin son otuz yılının, nice imkanlarının, nice değerlerinin ve en önemlisi kırk bin civarında vatandaşının heder edilmesine sebep olan bir konu:
Kürt sorunu toplantının başlığı çok anlamlı: Barışı ve geleceği birlikte aramak. Konu sıcak. Ankara siyaseti ise "mevsim normallerinin çok çok üstünde" sıcak.
Hararet göstergeleri neredeyse tavan yapacak. Bu toplantıyı benzerlerinden farklı kılan özellikler bence şöylece sıralanabilir: 1. Konu ilk defa, "terörle mücadele" dışında, farklı yönleriyle tartışılıyor. 2. Katılımcılar, farklı gruplardan ve görüşlerden geniş bir katılımcı yelpazesi oluşturuyor.
İşte 130 civarındaki katılımcıdan göze çarpan isimler: Haşim Haşimi, Abdülmelik Fırat, İhsan Dağı, Cevat Öneş, Kemal Sayar, Müfit Yüksel, Naci Bostancı, Altan Tan, Ümit Fırat, Şahin Alpay, Levent Köker, Soli Özel, Ayhan Aktar, Cengiz Çandar, Yılmaz Ensaroğlu, Ömer Taşpınar, Mustafa Akyol, Canip Yıldırım, Ali Nihat Özcan, Ali Fuat Bucak, Hadi Özışık, Mahmut Övür. 3. Konu muhtelif yönleriyle değerlendiriliyor.
İşte oturum başlıklarından bazıları: Tarihi Arka Plan, Ortak Miras Ve Geleceğin Keşfi, Dünya Pratiği: Karşılaştırmalar Ve Modeller, Geçmişin Muhasebesi, Arayışlar ve Çözümler. 4.Konu, empatik bir ilişki çerçevesinde değerlendiriliyor. 5.Kürt realitesi, bir Güneydoğu meselesi olarak değil, bir Türkiye meselesi olarak ele alınıyor. 6.Hepsinden önemlisi konu, "Abant Platformu" tecrübesi ve birikimiyle değerlendiriliyor.
Türkiye dışında, Washington'da, Brüksel'de ve Kahire'de de toplantılar organize etmiş olan ve gelecek yıl Viyana'da önemli bir toplantının hazırlıkları içinde olan Abant Platformu, 10 yıllık birikimi ve tartışma tecrübesiyle bu kez, Türkiye'nin çok önemli, neredeyse kangren olmaya yüz tutmuş bir konusuna el attı.
Önceki günkü konuşmalar ve müzakereler, fevkalade olumlu, faydalı ve elbette ki, her zaman olduğu gibi hareketli ve hararetli geçti.
Toplantının önemli bir kazanımı olarak gördüğüm, Prof. Dr. Kemal Sayar'ın "Biz ve Onlar: Kürt sorununda psikolojik dinamikler" başlıklı konuşmasından anlamlı bulduğu bazı kısımları siz değerli okuyucularımla paylaşmak isterim:
"Türkiye'nin, onca tufandan sonra artık, 'bu ülke için ortak düş kuranlar'ın ittifakına ihtiyacı var. Erdemli ve soylu insanların, ideolojik saçak altlarından çıkarak bu gönül birliğini kurmaları gerekiyor... Bu ülkenin düşünen insanlarına düşen görev, kardeşinin bekçisi olmaktır...
Bu topraklarda birbirimize hoşça bakarak yaşayabilmek için 'kalpten kalbe giden yol'u diriltmemiz, 'kibir ve önyargı'dan sıyrılarak yârenlik ve sohbeti ihya etmemiz gerekiyor...
Türkler ve Kürtler, bu ülkenin kardeş insanları, aynı acılardan emzirilmiş, aynı gökyüzü altında rüya görmüş insanlar, kol kola yürümelidirler, terörü lanetleyen protestolarda. Terör, milletimizin ortak acısıdır ve ancak kalplerimizin aynı hizada durmasıyla alt edilecektir. Tek tesellimiz, Kürtler ve Türkler olarak, birbirimizin omzunda ağlayabilmektedir."
Ankara politikalarına yön verenler, yarın açıklanacak olan deklarasyonun, Türkiye'nin birikimi demek olan aydınlardan ve bilim adamlarından bir "akl-ı selim", bir sağduyu çağrısı demek olduğunu umarım kavrayacaklardır.
- tarihinde hazırlandı.