Bağımsızlığın Bedeli ve Zavallı Bir Ruh Hali
Bir güç odağının esiri ya da hâdimi değilseniz, bu ülkede baykuşlar üşüşür başınıza. Olmadık yakıştırmalar, akla hayale gelmeyecek iftiralarla karşılaşırsınız bir anda. Daracık ufku yüzünden insanımıza güvenmeyenler, masum bir kitlenin de kafasını karıştırır bazen. Çünkü psikolojik harbin ne namusuna güven olur, ne kâmusuna. Yafta makinesi gibi çalışır nâdân bir zümre. Birinin alnına bir leke sürmek istediğinde izanı, mizanı unutur; unutur da hezeyan dolu çelişkisini bile göremez.
Her düşünceye, her oluşuma karşı çıkılabilir; ancak muhalif olmanın bir onura ihtiyacı vardır. Kendi insanını, kendi hükümetini, kendi devletini vs. gammazlayarak bir yere varılamaz ki! Ne yazık ki karşımızda hastalıklı bir ruh hali var; ne söylesen kâr etmiyor. Öyle bir zihniyet ki bu, dost ve kardeş ülkelere gidince bu ülkenin evlatlarına "Kürt", "Kürtçü" diyebiliyor. Ahiret inancından yoksun bu harîs ve hasîs düşüncenin tek bir bilgi ve belgeye dayalı konuştuğuna rastlamadım; ama olsun; müfterinin böyle bir şeye ihtiyacı yok ki!
Peki, aynı şerîr ekip bir başka ülkeye gider ve bu ülkenin önemli simalarını "Turancılık" yapmakla suçlarsa ne dersiniz? İktidar hırsıyla yapılan suçlamalar aynı kişileri bazen Kürtçü bazen de Turancı ilan edebiliyor. Çürük dedikoduların peşine takılarak hatta bunları senarize ederek insanlar kendi vatandaşlarına zarar verebilir mi? Daha doğrusu, ideolojik körlük ve siyasi ihtiras insanları bu kadar vicdansız hale getirebilir mi? Maalesef oluyor bunlar.
Diyelim ki gammaz bir şebekenin vurdumduymaz üyeleri, Kürtçülük ile Türkçülük suçlamasını yan yana getirip cami avlusuna atar gibi iddialarını kapınızın önüne gizlice bırakıp kaçtı; aynı ekibin Müslüman kamuoyuna sizi Amerikancı göstermesine ne demeli? Turancılık, Kürtçülük, Amerikancılık... Bu nasıl yalan dolandır ki kendi insanını, kendi hükümetini vs. her yere ayrı ayrı ispiyonlayabiliyor? O da yetmezmiş gibi arsızlığın bin bir maskesine sığınarak insanları, Batı'ya radikal İslamcı diye takdim edebiliyor... Böyle bir tutarsızlık olur mu?
Gizli bir şebeke yurtiçinde ve yurtdışında yalan-yanlış bilgilerle kendi zümre menfaatlerini korumak için çırpınıp duruyor. Beşinci kol faaliyetlerinin gölgesinde dallanıp budaklanan bu marjinal kitle, kimi zaman en mukaddes sembollere sarılıyor utanmadan. Mesela bayrak gibi kutsal bir sembolün arkasına saklanınca sanıyor ki karanlık bağlantıları setredilmiş olacak. Muska içinde sakladıkları haç, iftira atılırken giyilen müsamere cübbesinin içinde bile gizlenemiyor. Maşeri vicdan, Mescid-i Dırar'ın müdavimlerini gayet iyi biliyor ve ona göre notunu veriyor. Misyonerlik faaliyetlerine karşı çıkıyormuş gibi yapıp, hizip egosunu firavun gururuna teslim edenleri tertemiz vicdanların sezmemesi düşünülebilir mi hiç? Yalan dolana şiddetle maruz kalındığında işi Allah'a havale etmek gerekiyor. Çünkü hizipçiliği insan sevgisinin bile önüne geçirerek mahşeri unutmanın vebali, sadece kul hakkının helal edilmesiyle ortadan kalkmıyor. Bir de ihlal edilen o hakkın aslî sahibi var!
Bağımsızlığın bedeli ağır; hem de çok ağır. Birbirine zıt sözler, birbiriyle çelişen iddialar, birbirini nakzeden iftiralar... Kirli kalplerin kirli bilgiden medet umması kadar tabii bir şey olamaz. Kendi ayakları üzerinde durmak ve hiçbir güç odağına dayanmamak, yıllarca birilerinin himayesi altında serpilmiş dar bir kitleyi çıldırtıyor. Aldırmayın! Bağımsızlığın bedelini ödemeden, kanatlanıp ufku zorlamak mümkün değil; tarihte de bunun örneği yok zaten...
NOT: Önceki gün İstanbul Emniyeti'nden açıklama gelince fark ettim; meğer meslekî seviyesi düşük bir adam üç gazete yöneticisine kendisiyle ilgili sarı zarf verildiğini falan söylemiş. Ona şerefin varsa diyerek bir cevap yazamıyorum; çünkü yoka yok dersen, yok var olur. Sadece şunu söylemekte fayda var: Bazıları herkesi kendisi gibi suflör eşliğinde çalışıyor zannediyor. O yüzden de ipe sapsa gelmez iddia sahibi resmen yalanlandı "hezeyan"cı ilan edildi ve mahkemeye verildi. Konuya taraf edilenlerin de mahkemeye başvurmaktan başka çaresi yok...
- tarihinde hazırlandı.