Yenilenmenin Esasları-2

Öncelikle yazının başlığının tedaî ettirdikleri üzerinde durmak istiyorum.

Başlıktan, Hocaefendi'nin "yenilenme"den kastının bir manada "eskimeme" olduğunu anlıyoruz. Zira ezelden gelip ebede giden, zamanüstü olan, dolayısıyla kendisi için renk atmanın, pörsümenin, zamanla gelen yıpranma ve aşınmaların sözkonusu olmadığı Kur'an hakikatlerine inanan bir ferd olarak, bizim için yenilenme; "farklılaşma, başkalaşma" şeklinde değil, her daim yeni olan o hakikatleri ilk günkü heyecan ve tarâvetiyle duyup hissedebilme şeklinde, yani "eskimeme" şeklinde olacaktır. İşte bu manada yenilenme bizim için eskimeme demektir.

Evet, inancımız, mukaddes değerlerimiz için eskime sözkonusu değildir. Ama ülfet, ünsiyet, kanıksamaya maruz insanoğlu için eskime her zaman için ihtimal dahilindedir. Dolayısıyla insan nasıl ki, "var olma" adına ciddi bir cehd ve gayret ortaya koyma mecburiyetinde ise, canlılığını devam ettirmesi, pörsüyüp bir kenara atılmaması için de o ölçüde "yeni" kalma adına da bir cehd ve gayret içinde olması gerekir. Zira güzel bir başlangıç neticeye ermenin ilk şartı olsa da, finale ulaşma adına yeter şart değildir. Neticeye ulaşabilmek için o ilk günkü heyecan ve canlılığın da işin sonuna kadar korunması gerekir.

Peki, taptaze hislerle yola koyulan belli bir düşünce ve anlayışın temsilcilerinin, zamanla canlılıklarını kaybetmemeleri, his ve heyecan açısından sararıp solmamaları için yapılması gerekenler nelerdir? Bu mevzuda hangi temel dinamiklere bağlı kalınmalıdır?

Bahsini ettiğimiz makaleden hareketle söylecek olursak, bu temel dinamiklerin en önemlilerinden biri; daha baştan himmetin âlî tutulması, yüce ve yüksek hedeflerle yola çıkılması, niyet ve nazarlarda, hayal ve hülyalarda hep zirvelerin, şahikaların kollanmasıdır.

Evet, Hocaefendi'ye göre , "mümin mefkuresi adına hep yüksekleri kollamalı ve tamamiyet peşinde olmalı.. her zaman yüksek uçma azm u ikdâmı içinde bulunmalı ve himmetler ulü'l-azmâne bir çizgi takip etmeli "dir.

Dolayısıyla konuyu mefhum-u muhalifinden hareketle ifade edecek olursak; ferd veya toplum daha baştan gaye-i hayalini iyi belirleyememiş, önüne ufku dolduran yüce ve yüksek bir hedef koymamış/koyamamış, büyük ve aşkın projeleri gerçekleştirme azm u inancı içerisinde yola koyulmamış, "olduğu kadar olur" rahatlığı içinde mevcutla iktifa etme dûn-himmetliğiyle yola çıkmış ise, böyle bir ferd veya toplumun basit, küçük hedeflere eriştikten ve belli bir mesafe kat ettikten sonra kendini rahata, rehavete salması; dolayısıyla hareketsizlikten pas tutup uzuvlarını kullanamaz hale gelmesi ve zamanla hareket kabiliyetini bütün bütün kaybedip bir enkaz yığınına dönüşmesi kaçınılmazdır.

Bir misal olması açısından ifade edelim:

Düşünün ki, sizin, kendi ülkenizden başlayarak bütün bir yeryüzünü bir baştan bir başa imar etme, maddî-manevî kalkındırma, orayı meleklerin imreneceği cennetin izdüşümü bir yer haline getirme mefkûreniz var.. cihanın dört bir bucağında hiçbir ferdi dışarıda bırakmaksızın herkese el açıp evrensel insanî değerleri duyurma, beşeri bu güzelliklerle doyurma idealiniz var.. zulme, haksızlığa alet edilen ilim ve teknolojiyi temel esaslarıyla yeniden inşa edip onu hak ve faziletin emrine verme, insanlığın mutluluğu yolunda ona hizmet ettirme gaye-i hayaliniz var.. hasılı; fitnenin, anarşinin, kaosun hâkim olduğu yeryüzünde sulhun, sükûnun, sevginin, şefkat ve merhametin bütün gönüllerde mayalandığı bir dünya hülyanız var.

Şimdi bunların her biri öyle bir ufuktur ki, zannediyorum tabiatı böyle bir ufukla, böyle bir hülyayla bütünleşmiş insan dur-durak dinlemez, hız kesmeden sürekli nefes nefese koşturur-durur; hiçbir zaman hareket ve faaliyetleri adına aşk u şevk ölgünlüğü yaşamaz, şununla-bununla iktifa edip "vazifem bitti, artık yeter, bir köşeye çekilip kendi şahsî hayatımı yaşayayım" demez/diyemez. Eğer diyorsa, ya daha baştan mefkuresinin ne olduğunun şuuruna varmamış/varamamış, onun gerçek derinlik ve enginliğini kavrayamamış bir ferd olarak yola koyulmuştur. Veya zamanla, gün geçtikçe temel hareket noktasıyla irtibatını zayıflatmış, gaye-i hayal konusunda yıpranmaya maruz kalmış ve neticede mefkûresini unutmuş bir kişilik haline gelmiş demektir.

Müsaadenizle, bu maddeyle alakalı söyleyeceklerimizi burada noktalayıp şimdi, ikinci bir maddeye; yenilenmenin bir diğer temel dinamiğine geçmek istiyorum.

Makaleyi takip ettiğimizde, kişinin sürekli kendini kontrol etmesi, durum değerlendirmesi yapması ve kendisiyle yüzleşme/hesaplaşma iradesini gösterebilmesi hususunun yenilenmenin bir başka esası olarak dile getirilip nazara verildiğini görmekteyiz. Evet, öyle anlaşılıyor ki, Hocaefendi'ye göre kendini yenileme kendini sorgulamadan geçmektedir. Çünkü diyor Hocaefendi, "her gün yeni bir alem keşfediyor gibi kendini bir kere daha derinden mütalâya almayanlar/alamayanlar (…) bir yanılgı olarak kendilerini taptaze ve dipdiri görseler de her zaman bir tükeniş vetiresi içinde sayılırlar. Farkına varsınlar varmasınlar, yüreklerinde yükselme azminin bulunmayışına terettüp eden bir bitişle karşı karşıyadırlar. Dahası, anlamaz bunlar irtifa kaybettiklerini, inişe geçtiklerini ve "hafizanallah" gidip bir yere kapaklanacaklarını... "

O zaman diyebiliriz ki, insan beşer tabiatından kaynaklanan saiklerle metafizik gerilimini her vakit koruyamayabilir; yer yer solgunluklara, ölgünlüklere düşebilir, zaman zaman heyecan ve helecan kaybı yaşayabilir. Ancak dipdiri ve canlı kalmak isteyen bir ferd, her sabah aynaya bakma cesaretini gösterebilse, muhasebe ve murakabe duygusunu rantabl işleterek yırtılan, çatlayan, kırılan yerlerini görebilse; bu durum ona, arıza ve noksanlıklara karşı vaktinde müdahale etme imkanını verecek ve böylece o kişi öldürücü problemler kendisini teslim almadan onlara çözüm bulabilecek, mukadder gibi görünen çözülmelerin önünü alarak yaşadığı sürece hayatını sıhhatli bir şekilde, gençlik dinamizmi ve neşvesi içinde sürdürebilecektir.

Görebildiğim kadarıyla makalede öne çıkan bir başka yenilenme esası da; 'insanın sürekli tekamül peşinde olması, bu uğurda kesintisiz, mütemadi bir cehd ve gayret ortaya koyması gerektiği' fikridir. Buna göre, insan, her sabah doğan güneşle yeniden doğuyor gibi, her günü yeni bir diriliş faslı gibi değerlendirmeli, varlığı, eşya ve hadiseleri "içinde bulunduğu devrin büyüteçleri" altında tekrar ber tekrar okuyup tetkik ve tahkike tabi tutmalı, her zaman daha engin mülahazalarla bir tekamül peşinde bulunmalı ve dahası her an yeni derinliklere açılma azmi içinde olmalıdır. Bu hususta –Hocaefendi'ye has orijinal bir tesbit olarak gördüğüm– can alıcı noktayı ise zannediyorum şu cümle ifade etmektedir: "Böyle biri hangi çağda yaşarsa yaşasın İslâmiyet'i gökten indiği günün tarâvetiyle duyar, gözleri hep ihsan mülâhazasıyla açılır kapanır, ne tür bir zirvede dolaşırsa dolaşsın hiçbir şâhikayı son karargâh görmez."

Evet, zannediyorum yenilenme meselesinin sırrı namütenahiye doğru seyahatin de namütenahi olduğu idrakinde, hep "daha ötesi, daha ötesi" azm u cehdinde bulunma anlayışında ve bu yolda hiçbir şâhikayı son karargâh olarak görmeme şuurunda saklı bulunmaktadır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.