Bu Kimin Ergenekon'u?
Bu "vatan sevdalıları" neden bir kere de içeriyi karıştıran dış düşmana karşı bir tek faaliyet ortaya koymuyor? "Ülkeme parmağını sokarsan kolunu kökünden koparırım" mesajı verecek bir tek icraatta bulunmuyor?
Önce Mustafa Kemal Paşa'ya ait olduğu iddia edilen bir söz dolaşıma çıkartıldı: "Söz konusu vatansa gerisi teferruattır."
Ardından "Bursa konuşması" olduğu iddiasıyla bir metin çıkartıldı piyasaya. Bu konuşmaya göre Mustafa Kemal cumhuriyeti gençlere emanet etmişti. Devletin güvenlik güçleri eğer birtakım olayların cereyanı esnasında müdahale etmek yerine seyrederse, gençler devreye girecek ve cumhuriyeti ne pahasına olursa olsun koruyacaktı. Bu nasıl bir garabetse devleti kuran kişi, kendi güvenlik güçlerinin ihanetini mümkün görüyor, dolayısıyla onlara güvenemiyor, devleti gençlere emanet ederek gerekirse güvenlik güçleriyle çatışmalarını tavsiye ediyordu.
Bu garabetin üzerinden çok geçmemişti ki, Atatürk'e ait böyle bir konuşmanın olmadığı ortaya çıktı.
Ve daha AK Parti hükûmetinin ilk aylarında bir metin dolaşmaya başladı ulusalcı internet sitelerinde. Bu metine göre AK Parti'nin iktidara gelişi tıpkı Alman faşisti Hitler'in iktidarına benziyordu. Tıpkı Hitler gibi faşist bir yönetim oluşturacak ve asla bir daha gitmeyecekti. Bu sebeple daha iktidarının başında AK Parti hükûmeti mutlaka indirilmeliydi.
Bu fikirler işlenirken bir taraftan da Ay Işığı, Yakamoz, Eldiven ve Sarıkız isimleriyle hükûmeti etkisizleştirme, düşürme ve Türkiye'nin kaderine demokratik olmayan yollarla hâkim olma planları yapılıyormuş.
ABD Başkanı G. W. Bush ulusalcı sitelerde yer alan Hitler benzetmesinden birkaç yıl sonra "İslamofaşizm"den bahsedebilecekti. Nasıl olduysa ABD ve İsrail karşıtı olduklarını bangır bangır bağıranlarla ABD başkanı, İslam faşizmi gibi bir garabete karşı birlikte cephe alıyorlardı.
Ancak itiraf etmek gerekir ki, Ergenekoncuların İslam faşizminden bahis açmakta ABD başkanına birkaç yıl fark attıkları gibi, bir fark daha atmış, AK Parti ve destekçilerini dini istismar etmekle suçlamışlardı. Hatta onları Müslümanları Hıristiyanlaştırmakla suçlayacak kadar ileri gitmiş, kendilerini de gerçek Müslümanlar olarak ilan etmişlerdi. Bu öyle bir farktı ki, G. W. Bush ve arkadaşlarının bunu söyleyebilmesi asla mümkün değildi.
Nitekim Erbakan ve Said Nursi'yi Mehdi ilan edip, Fethullah Gülen Hocaefendi'ye akla hayale gelmez isnatlarda bulunan Ahmet Akgül isimli şahıs ve arkadaşlarının Ergenekon irtibatları ortaya çıktı. Polis tarafından on yedi ay takip edilen İslamcı grubun Perinçek ve Alemdaroğlu gibi kişilerle yakın temasta oldukları ortaya çıktı.
Sadece birkaç noktasına temas ettiğimiz Ergenekon'cuların daha AK Parti iktidarının ilk aylarında onu bitirmek için hangi argümanları kullanacaklarının belli olduğu görülüyor. Sonra ortaya atılan bu iddiaları gerçekmiş gibi göstermek üzere tekil olayların toplanmasına sıra geliyor ve olaylar medya aracılığı ile bir bir patlatılıyor.
Mesela AK Partili belediye başkanlarından herhangi birinin dağıttığı kitaplar didik didik edilerek cümle avına çıkılıyor. Bulunan bir cümle adım adım İran ya da Malezya'laşmanın delili olarak günlerce yayımlanıyordu. Hele Atatürk'le ilgili resmî kabule uymayan bir cümle bulunsa -Allah encamından korusun-, neler söylenirdi neler!...
Ama nedense, aynı kanallar, Atatürk'e söz, hatta konuşma isnat ederek gençleri güvenlik güçlerine karşı örgütlenmeye çağıranların yaptıkları hakkında tek bir karşı haber yapmıyor, duyarlı merkezler onları ikaz edecek açıklamalara gerek görmüyordu.
Atatürk'ü her şey gören ve bundan asla taviz vermeyeceğini bastıra bastıra iddia edenler "Söz konusu vatansa" onu da teferruat gördüklerini davranışlarıyla ortaya koymaktan çekinmiyorlardı.
Aynı çevrelerin, Jandarma ihbar hattı 156'ya yapılan bir ihbar üzerine başlayan soruşturmanın genişleyerek Ergenekon örgütlenmesini ortaya çıkarması üzerine başlattıkları yayınlarda da son derece planlı davrandıkları gözleniyordu.
Önce, soruşturmanın Jandarma'ya gelen bir ihbarla başladığı unutturularak Tuncay Güney isimli bir şahsın bilgisayarından çıkan belgelere bağlanmaya çalışıldı. Ardından Tuncay'ın şahsiyetinden hareketle konu sulandırılmaya başlandı. Hâlbuki daha ortada iddianame yoktu. Ve soruşturmanın Tuncay Güney'in bilgisayarıyla ilgili olduğuna dair herhangi bir delil mevcut değildi.
Ardından "Bu nasıl dava? Aylar geçti hâlâ ortada iddianame bile yok?" salvoları başladı. Genişleyerek süren soruşturmaya rağmen CHP başta olmak üzere birtakım çevreler böyle bir örgütlenmenin olmadığını açık açık söylemekten çekinmedikleri gibi "Avukatı olurum" diyebildiler.
Bir de ne görelim? Ani bir viraj alındı ve Ergenekon davası AK Parti kapatma davasının rövanşı gibi sunulmaya başlandı. Bunu yapanlar da aynı çevrelerdi. Hâlbuki Ergenekon davası AK Parti'yi kapatmak üzere açılan davadan yaklaşık on ay önce başlamıştı. Eğer bu iki olay birbirine bağlanacaksa, tarih sırası bir tek şey söylemeye müsaade ediyordu: Ergenekon davasının gidişatından ürken çevreler kapatma davası açtırarak karşılık verdiler! Sonra bu iki davayı tarafların resti gibi göstererek karşılıklı vazgeçme imalarında bulundular.
AK Parti hükûmetini Hitler faşizmine benzeterek ne pahasına olursa olsun ve mümkün olan en kısa zamanda indirmeye çalışanlar, hükûmete karşı yürüttükleri faaliyetlerin kanunlara ters yönlerinden yakalanınca bu sefer de şunu söylemeye başladılar: "Hükûmet, muhaliflerini yok ediyor."
Böylece AK Parti gibi bir siyasi örgütlenmenin muhalifinin CHP ve MHP gibi siyasi partiler değil de ucunun nerelere uzandığı henüz tam olarak bilinmeyen ve terör örgütleriyle benzerlik arz eden Ergenekon isimli bir yapılanma olduğu tarihe kaydedilmiş oldu.
Şimdi gelelim konunun esasına:
İddiaya göre "Söz konusu olan vatandır. Ergenekon da vatanı kurtarmak için AK Parti hükûmetine karşı amansız bir mücadeleye girişmiştir. AK Parti'nin oylarını yükselten kültürel gelişmelere karşı da savaş açmıştır."
Ve yine iddiaya göre: "Ergenekon'un AK Parti hükûmetini hedef seçmesinin sebebi iktidar olabilmek için ülkemizi parsellemek isteyen dış ülkelerin amaçlarına hizmet etmesidir. Kıbrıs'ı peşkeş çekmiş, vatan toprağının yabancılara satılmasına göz yumma gafletinde bulunmuştur! Medeniyetler diyalogu gibi faaliyetlere başkanlık etmeyi kabul ederek düşmanı şirin gösterme görevini üstlenmiştir!"
Peki, bu iddialar doğru mudur?
Önce toprak satışı meselesine bakalım. Aksiyon dergisi, yabancılara yapılan gizli toprak satışlarının ne şekilde olduğunu ve boyutlarını AK Parti hükûmetinden birkaç yıl önce kapak dosyası yaparak duyurmuştu. O yıllarda GAP idaresinde bulunan bir yetkili "Olanların çok azını yazmışsınız." demişti.
O zaman "Söz konusu vatansa…" diyen bu muhteremler ortalıkta var mıydı? Hayır!.. Gizli alım yapanlar hakkında bir şey söylediler mi? Hayır!.. Sadece satılan vatan toprağı üzerinden hükûmeti vurmaya çalıştılar!...
Kıbrıs'ı satmakla hükûmeti suçluyorlardı. Kıbrıs satıldı mı? Hayır!... Şimdi Başbakan Kıbrıs'ta iki devletten, Kuzey Kıbrıs'ımızda yabancı ülkelerin temsilcilik açmaya başladığından bahsetmedi mi? Evet!.. O zaman Kıbrıs üzerinden kıyamet koparanlar Kıbrıs'ı mı düşünüyormuş, yoksa Kıbrıs üzerinden hükûmeti vurma telaşını mı yaşıyormuş?.. Ve Rauf Denktaş onların içinde ne arıyormuş?
Hükûmetin, Medeniyetler Diyalogu ile millete düşmanı şirin gösteren, Hıristiyanlaşmanın önünü açan politikalar güttüğünü iddia edenler bugün aynı hükûmeti Türkiye'yi adım adım İslam devletine doğru götürmekle suçlarken yüzü kızarıyor mu? Hayır!...
O zaman bu nasıl bir "vatan için örgütlenme" ki, hükûmeti indirebilmek için, dış ülkelerin amaçlarını göstererek olmadık yöntemlerle mücadeleye girişiyor? "Dışarıdaki düşmanın içerideki uzantısı" iddiasıyla milletin unsurlarını düşman ilan ederek ne müdahaleler yapıldı bir hatırlayalım. Sonra şöyle bir soru yöneltelim:
Bu "vatan sevdalıları" neden bir kere de içeriyi karıştıran dış düşmana karşı bir tek faaliyet ortaya koymuyor? "Ülkeme parmağını sokarsan kolunu kökünden koparırım" mesajı verecek bir tek icraatta bulunmuyor? Aksine her seferinde içerde "temizlik" hedefiyle harekete geçip, dış güçlere "Siz karıştırmaya devam edin biz de temizlik yaparak işi bitirip, anlaşalım!" manasına gelecek işler yapıyor ki?
Ve bu durumda Ergenekon örgütlenmesi kimin ki, milleti baskı altında tutmaktan başka bir işe yaramıyor?...
- tarihinde hazırlandı.