"Beyaz Diplomasi"

MÖnce söz vardı; sonra "Sözün düşüşü" gündemi işgal etmeye başladı. Bu serinin sonu "sözün bittiği yer"de noktalanıyor. Sözü bitirmeden devam edebilmek çok önemli bir meseledir.

"Başlangıçta söz vardı ve söz Tanrı'yla beraberdi." cümlesi, Yuhanna İncili'nin ilk satırında çıkıyor karşımıza. Söz ya da beyan hangisini alırsak alalım "anlayabilme", anladığını başkalarına da anlatarak, "anlaşabilme" Allah'ın insana lütfettiği en büyük nimetlerdendir.

Rahman Sûresi, Allah Teala'nın "Rahman" oluşunun, "Kur'an'ı öğretme, insanı yaratma ve ona beyanı öğretme" açısından tecellilerini anlatarak başlar... 'Beyan âlemi'nin nihai sınırlarını Kur'an çizer.

Sözün kıymetini ifade açısından Fethullah Gülen Hocaefendi'nin şu satırlarına bir göz atalım: "İlk yaradılış; yokluğun bağrına atılan iki harf ve bir heceden ibaret olan "Kün" sözüyle başlamıştır. Tekten çoğa, vahdetten sonsuza uzayıp giden yollar sözle açığa çıkmış ve kelimelerle aydınlanmışlardır. Söz, gönüllerde yankılanmadan önce, insanın hayvandan, hayvanın da taştan, topraktan farkı yoktu.

Kalem ilk yaratıldığında neyi yazacağını bilememiş ve hayrette kalmıştı. Neden sonra kulağına "söz"ün sırrı fısıldanınca, o feryada, mürekkep de ağlamaya başladı. Ve o gün-bugündür, kalem söze ulaşınca hep çığlık koparır, mürekkep de yaş döker..."

"Önce söz vardı" cümlesi, yorum bilimi ile ilgili bir kitabın adıdır. İlahî kelam başta olmak üzere bizden binlerce yıl önce yaşamış olsa bile insanların söz ve yazılarını, onların kastettiği maksada uygun olarak anlayabilme çabalarını inceliyor.

Sözün kadrini bilenler, onu sarf ederken en kıymetli hazinesini harcıyor gibi davrananlar, söz sarraflarının ne dediğini anlayabilmek için yıllarını verebiliyor. Harıl harıl çalışıyor...

"Sözün düşüşü" de bir kitap ismi. İsim ilk anda olumsuz manalar ilham ediyorsa da asıl anlatmak istediği şey, görsel anlatımın söz ve yazıyı çok gerilerde bırakacak şekilde geliştiğidir. Söz, eğer amacına çok hızlı ulaşmak istiyorsa görselliği enine boyuna kullanmak zorundadır.

Ya sözü bitirenler...

İşte onlar aslında her şeyiyle iflas etmiş olanlardır. Devletse savaşa, insansa kavgaya tutuşmaktan başka bir şey yapamazlar.

"Beyaz Diplomasi" kitabında[1] Taceddin Kayaoğlu Bey, Vatikan'la ilişkilerimizi inceliyor. Dinler arası diyalog çalışmalarından dolayı kıyametler koparan, bugünlerde de İlker Başbuğ ve Işık Koşaner paşaların konuşmalarından türlü manalar çıkartıp sözü bitirmek üzere yaslanacak kuvveti bulduğu için "sevindirik" olanlara güzel bir fırsat sunuyor. Dünyaya ışık tuttuğumuz dönemlerde atalarımızın ilişkileri ve bu ilişkilerde kullandıkları dile bakarak soy ağacımıza uygun bir dal olup olamadığımızı sorgulama fırsatı...

Sağ olsun Mehmet Y.Yılmaz, Hocaefendi'den bahsederken sadece ön adını kullanıp, Fethullah demenin nezaketsizlik olduğunu ifade etmiş. Ya özellikle olumsuz şeyleri onunla irtibatlandırma istekleri!.. Sayın Yılmaz yapmıyor ama sağına soluna bir göz atsa onlarca örneğini bulacağı bir anlatım biçimi var. Mesela Erzurumlu birisi yolsuzluk yapsa, güzide medyamızın bir kısmında haber şöyle yer alır: Fethullah Gülen'in de hemşehrisi olduğu ortaya çıkan filancanın yolsuzluğu belgelendi!

Zaten bu tür yaklaşımlar bazılarının sözü çoktan bitirdiğini açıkça gösteriyor. Sayın Yılmaz'ın sorusunda yer alan Tuncay Güney'e gelince o konuda bir yazı çoktan farz oldu...

[1] KAYAOĞLU, Taceddin, Beyaz Diplomasi: Arşiv Belgeleri Işığında Osmanlı-Vatikan İlişkileri, Fide Yayınları, İstanbul 2007

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.