Abant-Alevilik
İstanbul'da iki gün süren toplantıda Türkiye'nin temel meselelerinden biri daha cesaretle konuşuldu, tartışıldı. Doğrusu, Abant Platformu yönetim kurulunda konu aylar önce gündeme gelmişti.
1998'deki ilk Abant toplantısındaki gibi heyecanlı ve tereddütlüydük. Yanlış anlaşılmalara, provokasyonlara açık bir konuydu. Sabote etmek isteyenler olabilir, kavga çıkartılabilirdi. Oysa, bir kişinin maksatlı çabaları dışında nahoş bir durum olmadı.
Yanlış anlamalara müsait bir zeminin varlığı ilk dakikalarda belli oldu.
Abant Platformu Başkanı Prof. Dr. Mete Tunçay, açılışta yaptığı konuşmada, Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın, platforma lojistik destek vermenin ötesinde bir rolünün olmadığını, müminlerle mümin olmayanların bir arada demokratik, özgürlükçü ve hoşgörülü bir çaba harcadıklarını belirtmişti. Alevi katılımcılarından bazıları "mümin olmayanlarla" kendilerinin kastedildiğini ifade ederek eleştiri yönelttiler.
Biz neredeyse hep bir ağızdan, Mete Tunçay hocanın, kendisini kastettiğini, üç hafta kadar önce Kahire Abant toplantısının açılışında da söze "Ben mümin değilim." diyerek başladığını söyledik de ikna oldular. Oturumların ilerleyen saatlerinde, çay ve yemek aralarında tanışmalar, karşılıklı takdirler oldu.
İnsanlar birbirleri hakkında fısıldaşarak "onun bu kadar da sağduyulu olduğunu bilmiyordum" demeye başladılar. Zor eşik aşılmıştı. İlk Abant toplantısındaki atmosferi neredeyse bir daha yaşadık.
Diyalog, ille de diyalog. Geçen hafta da yazmıştım; "anlatmak, anlamak, anlaşmak..." Birbirimizi dinlediğimiz zaman, anlamaya çalıştığımız zaman, asırlardır bir arada yaşayan insanlar olarak şimdi kavga etmenin anlamsızlığını elbet görecektik.
Tılsımlı anahtarın diyalog olduğu, diyaloğun ne kadar hayatî olduğu ayan beyan ortada. Çünkü diyalog, aradaki uçurumu kaldırmak demek. Diyaloğu sağlamadan hiçbir şey yapmak mümkün değil. Sayın Gülen, bize diyaloğun önemini anlatırken, "Taassup hangi cepheden gelirse gelsin bir belâdır." demişti. Taassubun zararlarından korunmanın yolu da yine diyalog.
Türkiye'nin zor dönemlerinden birinde, en temel meselelerimizden birini soğukkanlı, hoşgörülü ve sağduyulu ele alabilmek, tarih şahitlik edecektir ki, yarınlarımız adına bir kilometre taşıdır.
Bize cesaret veren; mâkul çoğunluğun, bir başka ifadeyle sessiz çoğunluğun takdir ve desteğidir. Bir dostumuzun, daha ilk saatlerde, heyecan ve duygu yüklü olarak "Ülkemiz için hayâl bile edemediğimiz ne kadar güzel şeyler yapılıyor." demesi, onun gibi düşünen milyonları gözümüzün önüne getirince ne kadar kıymetliydi.
Abant Alevilik toplantısında bazılarının iddia ettiği gibi bir Alevi kimliği tanımı yapmak için gayret gösterilmedi. Kim kendini nasıl ifade ediyorsa, ona saygılı olmak zaten diyaloğun temel şartıdır. İnanç ve ifade hürriyetinin genişletilmesi çerçevesinde, cemevlerinin desteklenmesi, kütüphane ve sosyal tesislerle tahkim edilmesi, şehirleşmenin getirdiği dejenerasyona ve asimile tehlikesine karşı Alevi kimliğinin korunması ve yaşatılması, Aleviliğin yazılı kaynaklara kavuşması, Alevi din adamlarının yetiştirilmesi konuları, toplantıda üzerinde mutabakata varılan temel hususlardı.
Abant Platformu'nun cesareti ile yürününce daha da yol alacağımızı biliyoruz. Toplantıya katılanların, bu ilk adımın devam ettirilmesi konusundaki karar birliğinin; sevgi, diyalog ve hoşgörü diyenleri daha da ümitlendirdiği kesindir...
- tarihinde hazırlandı.