Sayın Özkök, Siz de Görebiliyor musunuz?
En çok satan gazetelerimizden biri yalan haberi manşet yaptığı, yapabildiği için basın ahlakının, basın meslek ilkelerinin ve genelde medyanın nereye gittiği konusunun bir defa daha mercek altına alınmasında fayda var.
Hürriyet gazetesi geçtiğimiz salı günü "Türban atmayan okula tasfiye" manşetini attı. Manşetin yanında "Öğrenci alımı durduruldu", altında ise "YÖK, tüm uyarılara karşın türban yasağına uyulmayınca, Fethullah Hoca'nın Fatih Üniversitesi'ne bağlı Hemşirelik Yüksek Okulu'nu kapattı." deniyordu.
Fatih Üniversitesi yetkilileri aynı gün haberi yalanladılar. Fatih Üniversitesi İcra Kurulu'nun 17 Aralık 1999 tarihinde yaptığı toplantıda Hemşirelik Bölümü'ne öğrenci alınmamasına kendilerinin karar verdiğini açıkladılar. Ancak, Hürriyet'in haberinin; tam ÖSS tercihlerinin yapılacağı bir sırada üniversite aleyhine bir karalama olduğunu, demokrasiye, insan haklarına, vicdana, insafa, hukuka sığmayan çirkin bir habercilik anlayışı ile kendilerine çamur atıldığını belirttiler. Hürriyet gazetesi, manşetten verdiği habere gelen bu yalanlamayı dün sütunlarına tek satırla bile almadı. Sormak hakkımız, o "Fethullah Hoca'nın üniversitesi" yakıştırması neyin nesi? Böyle bir yakıştırma için elde hangi hukuki deliller var?
Hangi somut belgeler var? Bu yakıştırmayla yapılan bir laik"Müslüman ayrımı değil mi?
Sırası gelmişken soralım, ikide bir "İslamcı basın" şablonu niye? Siz "İslamsız mısınız" kardeşim?
Niye ikaz etmemize, yöneticilerinize bizzat şifahen defaatle rica etmenize rağmen bu ayrımcılıktan vazgeçmiyorsunuz? Hani Hürriyet gazetesinin de dahil olduğu Doğan Medya Grubu'nun "özgür bir basın için temel ilkeleri ve meslek ilkeleri" vardı? Bu DMG Yayın Konseyi'nin bir üyesi de Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni değil mi?
Hani bu Doğan Medya Grubu'nun temel ilkelerinden biri her alanda hukukun üstünlüğünü savunmaktı? Bir bilim yuvasını, hem de türbana dolayarak karalamak hangi hukukun ilkesi oluyor?
Hele hele bu millete hizmetten başka gayesi olmayan bir Fethullah Gülen'in ismini sanki bir karalama malzemesi imiş gibi bir üniversitenin sahibi göstermek hiç mi sizin vicdanlarınızı rahatsız etmiyor?
Vicdan...
Ancak adaletle huzur bulan vicdan, giderek medyadan ne kadar uzaklaşıyor. Ya da bugün medyayı yönlendiren zihniyetler yüzünden ne kadar rahatsız ediliyor. Medya ile halk arasında bir uçurum oluşuyor. Hürriyet'i ve benzerlerini yönetenler bu gerçeğin acaba ne kadar farkında? Kendinizle bir yüzleşme zamanı gelmedi mi?
Sizin anladığınız hayatla, sizin anladığınız adaletle, sizin anladığınız insani değerlerle gerçeklerini, halkın anladığını karşılaştırma zamanı gelmedi mi?
Türk toplumu, pişkinliklerden, riyakarlıklardan, iki yüzlülüklerden, çifte standartlardan, kendi değerlerine suret"i hak'tan görünüp insafsızca saldıranlardan ciddi rahatsızlık içindedir. Biz anlamıyoruz. İnsanlar savunduklarının tam tersini utanmadan ve sıkılmadan nasıl yapabiliyor?
Bunu kimsenin fark etmediğini nasıl düşünebiliyor? Hem utanmıyor... Hem sıkılmıyor... Hem de hep ama hep haklı oluyor. Ne zamana kadar?
Evet ne zamana kadar? Tek tesellimiz, mesleğimizin yüz akı insanların da "Nasıl bu kadar yüzsüz oluyorsunuz?" deyip, "Sen onların haberini yapabilir misin Abuzittin?" diye sorarak yazdıklarıdır:
Mesela şuna ne dersiniz: 'Magazin ve spor haberleri ile gündemi doldurup halkın sorunlarını hatırlamayan basın mensuplarını Türkiye'nin gerçeklerini görmeye ve asıl görevlerini yapmaya, halkın sesi olmaya davet ediyoruz.' "Bu öfke ve talebin arttığını kendi adıma görüyorum." (Umur Talu. Dipsiz Kuyu, 24 Mayıs 2000, Milliyet.) Sayın Özkök siz de görebiliyor musunuz?
- tarihinde hazırlandı.