Adı Yemen'dir (2)

Aden malum Yemen'in okyanus kapısı; Fil Burnu'nda okyanus sefası doyumsuz ama mevsiminde yapılmalı çünkü mart ayından itibaren sıcak ve rutubet dayanılmaz olur. Bir de bu güzel kıyıya çirkin bir Sheraton yapılmamış olsa.

Güney Yemen'in bu eski başkenti ve İngiltere'nin okyanus kıyısındaki ilk üssü, isminin tersiyle müsemma (!) bir yer çünkü Aden'in bahsedilen Aden cennetiyle alakası yok. Tepede bir Portekiz kalesi var. Aden Osmanlı'nın girmediği, yanaşıp civarında konakladığı bölge. Sonra yerel mimari yapıya uygun 19'uncu asrın İngiliz koloni idare binası ve antrepolar şehrin çekirdeğini oluşturuyor.

Sovyetler Birliği ise kardeş sosyalist cumhuriyetin başkentine Moskova'da tersim edilen ve Orta Asya'dakilerle aynı birtakım çirkin lojmanlar inşa etmiş. Yalnız buranın rutubeti binaları yemiş, dökülüyorlar. İngilizlerin güzel ama cimrice yapılan binalarıyla, Sovyetler'in plansız ikramı birbirinin aksi. İmparatorlukların ne olduğu bıraktıkları mimari malzemeden anlaşılıyor.

Yemen'in güneyindeki halk daha çok Şafii, orta ve kuzeydeki halk ise Şiiliğin Zeydi kolundan ama Zeydi imamlar hiç kimsenin pek beğenmediği ve hayırla yad etmediği bir tarihi dönem; İmam Yahya ve oğlu İmam Ahmet iyilikle hatırlanmıyor.

Doğası Çok İlginç

Görünüşte çarşaf çok yaygın ama kadınların idare ve eğitimde geri konumda oldukları söylenemez. Aden yabancı okullarla dolu, Fethullah Gülen Hoca okulları ise San'a, Taiz ve Aden'de. İleri gelenlerin çocukları öğrenci, içlerinde ikisi çok ilginç; Küba büyükelçisinin çocukları da bu okullarda okuyor. Halk Cumhuriyeti zamanında Macaristan'ın Györ (Raab) şehrindeki Benedikten rahiplerin lisesini hatırladım; Komünist Parti yöneticilerinin en çok çocuk yolladıkları yerdi.

Aden'den Taiz'e gidiyoruz. İlginç doğası olan bir ülke bu Yemen; muz ve mango bahçelerinden hemen sonra bildiğimiz çöl başlıyor, cetvelle ayrılmış gibi, sonra yine bir yeşillik. Taiz yüksekte bir şehir, tepede Osmanlı'nın kalesi...

Taiz'den Huş Dağı'na tırmanmak ise ilginç bir deneyim. 'Burası Huş'tur/Yolu yokuştur'... Türk askerinin kan döktüğü ve en stratejik noktayı savunduğu Huş Kalesi bütün ihtişamıyla göğe yükseliyor. Rakım 3 bin metre, bundan sonra kuzeye doğru 2 bin metre yükseklikteki Yemen'de ilerliyoruz.

Yılda sadece iki ay yağmur alan, sıcak ama akşamları serin bir ülke, çöl ve çıplak tepelerin ortasında zümrüt gibi yeşillik ve başka yerde görülmeyen ağaç cinsleri; bunların en ilginci sadir denen, bildiğimiz sedir çamıyla ilgisi olmayan bir ağaç.

Yemen'i Unutmamışız

San'a'daki en büyük yapı Osmanlı'nın askeri kışlası, bugün müze olan vilayet konağı imparatorluğun kalıntıları... İmam Yahya'nın Dar'ül Hacar (Taş Ev) denen yazlık sarayı, onun bağımlı bir yönetici olduğunun göstergesi; küçük ama güzel. 18.-19. asırlarda Osmanlı eyaletlerinde böyle mahalli derebeyi ve hükümdarların küçük sarayları vardı. Lübnan'ın Dürzi emirlerinin Muhtara'daki konağı Beytuddin'deki sarayı Topkapı'nın taklididir. Yanya'daki Tepedelenli Ali Paşa'nın böyle bir sarayı vardı. Aden'in etrafında Kevkeban ve Tura gibi yazlık köyler hem mimari olarak hem de doğasıyla nefis.

Osmanlılar Yemen'i 1517'de Memluklardan devraldılar. Bu uzun cenge rağmen Hint Okyanusu kıyılarında Portekizlilerle baş edemediler. Yemen Kızıldeniz'i kontrol etti ve kullanılan liman da Hudeyde idi. Hudeyde'den San'a'ya sevk edilen askerin çilesini bilmek lazım. 17'nci asırda aşiretlerin isyanı yüzünden Yemen'in kontrolü kaybedildi fakat Kızıldeniz kıyıları elde tutuldu.

19'uncu yüzyılda ise Yemen'in kontrolü Mehmet Ali Paşa'nın ve Mısır'ın elindeydi. Ne var ki bu asırda İngiltere, Mısır gibi Yemen'i de işgal etmeye kalkınca, kıyamet koptu. Tam 70 yıl boyu yani 1918'de imparatorluğumuza veda edene kadar insanımızın kanını, canını, hazinemizdeki altınlarımızı Yemen'e döktük.

Yemen Osmanlı'ya çok pahalıya mal olan imparatorluk sembolü bir beyaz fildir. Bugünün Yemenlileri Balkanların aksine Türkleri diş gıcırdatarak hatırlamıyor, sevecenlikle söz ediyorlar. Ticaret ve kültürel ilişkiler artıyor. Gece yarısında uçakta seyahat eden işadamları arasında İstanbul'daki tespih imalathanesi için Yemen'e özgü taş ve ağaç arayan Feyzullah bey adlı bir arkadaşa dahi rastladım.

Biz Yemen'i unutmamışız, Veysel Karani'yi onlardan daha çok anıyoruz. Yemen kahvesi dilimizde kalmış, Brezilya kahvesini tercih ediyoruz. İlk anda yadırgıyorsunuz ama alıp da pişirince ve kakule katmayınca dedelerimiz gibi Yemen kahvesini tekrar seveceğimize hiç şüphe yok.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.