Denklik Belgesi
İlk bakışta hakikaten iki zıt, uzak ve hatta bazılarına göre siyah ile beyaz kadar mefhum u muhaliflik içeren iki isim Emin Çölaşan ve Ahmet Hakan Coşkun.
Nasıl öyle olmasın ki, bu satırların yazarının da dahil olduğu küçümsenmeyecek bir kanaate göre; bu isimlerden biri sabitliğin, tutuculuğun, yerinde saymanın sembolüyken, diğeri gelişime, değişime kapalı olmamanın remzi.
Açıkça bir şey ifade etmeme izin verin: Sevgili Ahmet Hakan'ın Hürriyet'teki her yazısını okudukça Karakoç'un o meşhur 'Masal'ının 'şef oldu emrinde birçok kişi, kravat bağlamasını öğrendi geceleri' dizeleri geliyor. Ancak bütün bu iç burkan atıflara rağmen Coşkun'un iyi bir polemik yazarı olduğuna inanıyor ve takdir ediyorum. Hele piyasada yazar diye eline kalem tutuşturulmuş ve yıllarını-sütununu boş yere çarçur ederek harcamış bahtsızları hemen yanıbaşında görünce bir okur olarak Coşkun'un yazmasından mutluluk duyuyorum.
Emin Çölaşan'ı bilirsiniz. Ayrıca tanımlayıcı bir cümleye gerek yok. Tarzı, üslubu, seçtiği kelimeler artık herkesin ezberinde. Hatta bu konuda bir 'matbu' tarz geliştirdiği de herkesin malumu. Gerçi geçen yıl yazıldı (kendileri yazsa bu kelime yerine 'suçüstü yapıldı' tabirini tercih ederdi eminim) diye bu sene yapamadı; ama Ramazan gibi, Menemen Olayı gibi, 10 Kasım gibi tarihlerde her yıl benzer şeyleri aktar-döndür yapıp yayınlar. Kimse de rahatsız ve şikayetçi de değil; ama gerçek böyle! Neyse konumuz şu: Emin Çölaşan'ın belirli belirsiz periyotlarla kaleme aldığı tipik bir 'Fethullah Gülen yazısı' sonrasında aldığı tepkileri köşesine taşımasından sonra topa Ahmet Hakan Coşkun'un girip Çölaşan ile aynı kaderi paylaştığını söylemesi. Hatırlarsınız; bir süre önce Hakan Coşkun da kendisine bu konuyla ilgili gelen tepkileri okurlarına iletmişti.
Yalnız yapılan hareket aynı olsa da, içerik ve amaç açısından çok ciddi bir fark var diye düşünüyorum. İfade etmek isterim ki, ben Ahmet Hakan Coşkun ile Hıncal Uluç'u aynı kulvarın koşucusu olarak görüyorum. Elbette beslendikleri kaynaklar ve jenerasyonları farklı. Ama Coşkun da tıpkı Uluç gibi şahane bir 'cımbızla ayıklayıcı'. Bu konuyla ilgili örneklemeleri belki gelecek zamanlarda yaparız; ancak Hakan Coşkun'un 'Hilton iftarı' yazısıyla Hıncal Uluç'un herhangi bir gala, Reina yazısı arasında metodolojik yaklaşım açısından milim fark yoktur. Ve Coşkun'un Gülen yazısı üzerine gelen tepkileri köşesine aktarmasıyla, Çölaşan'ın aktarması arasında çok ciddi bir 'amaç' farkı vardır. Biri kurgulu ve çok fazla zeka emaresi içermeyen demode olmuş psikolojik geri yükleme operasyonudur, diğeri ise meşrulaşma çabasının argüman stoklaması.
Size çok basit bir örnek vereceğim. Yazar Emin Çölaşan'ın klasik bir Fethullah Gülen yazısı kaleme aldıktan sonra kendisine gelen tepkileri yayınladığı köşesindeki son okur tepkisi şöyledir: "'Sen hiç merak etme, Fethullah Gülen Hazretleri Türkiye'ye döneceği zamanı iyi biliyor. Aynen Humeyni gibi, Türkiye'de şartlar tam olgunlaştığı zaman gelecek. O zaman kaçacak delik arayacaksınız.' (E. Duman.)" Biliyorum; terminolojiyi, bu ülkede grupların, kliklerin, mahfillerin kullandığı jargonları bilen, üsluplara aşina olanların kahkaha attığını duyar gibiyim. Bu ülkede zeka düzeyi normal olan hiç kimse, değil sempatizanlarının en koyu fanatiklerinin bile Gülen 'Hazretleri' demeyeceğini bilir. Hele hele hiçbir aptal kendi önderini Humeyni ile aynı görerek 'Türkiye'deki şartlar olgunlaştığı zaman gelecek' demez. Kimlerin söyleyebileceğini ifade etmeden önce, mesajı yazan kişinin parantez içindeki ismine dikkatinizi çekmek istiyorum: E. Duman.
Sonra da gazetemizin künyesini açıp bakın ve gülmekten karın üstü düşüp düşmediğinizi bana yazın. 'Feytullah' demeler, 'Komonist'ler, 'senin gibilerin işi bu ülkede bitecek' gözdağları vs. Bu satırları kimin yazmadığını çok iyi biliyorum; Gülen'i sevenlerin. Ama kimin yazabileceği konusunda birtakım fikirlerim var tabii. Çünkü daha önceden örneklerini yaşamıştık. Dolayısıyla Coşkun'un bu metinleri denklik belgesi olarak sunması yanlıştır. Kim bilir hangi 'düşünce' ya da 'destekleme' mahfillerinden hazırlanıyor zeka yoksunu bu metinler? Emin Çölaşan tabii ki bu kadar derinlemesine inceleyecek, irdeleyecek değil, öyle bir derdi de yok. Zaten Coşkun ile Çölaşan arasındaki bariz fark burada ortaya çıkıyor. Çölaşan -biraz da gönüllü olarak- yutuyor bunu; ama Ahmet Hakan yutmaz.
Kurguyu yapanlara bir çift laf etmek lazım: İnsan muhatabında asgari de olsa bir zeka inceliği arıyor, bizim ne yazık ki, böyle bir şansımız da yok!
- tarihinde hazırlandı.