Geç Kalmadan…

Arabasını on metre yakınına park ettiği demiryolu boyunca yüzlerce metre yürümüş. Acaba neler düşünmüştü? Demiryolu hangi çağrışımları yığmıştı hayaline? Belki de bir seyahat! Ama nereye? Yokluğa mı, sonsuzluğa mı?

Ünlü futbolcu Robert Enke'nin trajik ölümü yine "depresyon" kavramını taşıdı gündeme. Hep merak ederim; niçin bu toplumda okul baskınından sonra şiddet, meşhur birinin intiharından sonra depresyon, masum insanların yakılarak öldürülmesinden sonra ırkçılık, yedi yaşındaki çocuk alkol komasına girdikten sonra bağımlılık tartışılır? Bunlar sonuç değil mi? Ne zaman cinnet halinin bütün bir toplumu sardığı anlaşılacak ve sahici çözümler adına temel meseleler tartışılmaya başlanacak?

Trajediler, dramlar üzer insanı. Henüz baharındayken solup kaybolan hayatlar sarsar ruhu. O kadar çoğaldı ki trajedilerle sönen hayatlar!

Futbolcu veya öğrenci olması, genç veya yaşlı olması, erkek veya bayan olması, meşhur veya gariban olması fark etmiyor artık. Fert yitirilmiş cennetini arıyor, mutmain bir kalbin hasretini çekiyor, huzur bulmaya çalışıyor. Kudret-i Sonsuz gibi bir istinad noktası arıyor. Modern toplumda yalnızlaşan insan hayatına bir mana kazandıracak hikmeti arıyor. Geleceğini ve hayatını manevi buhranlar içinde karartan yığınla insan var toplumda. Depresyon, şiddet, ırkçılık, alkol, uyuşturucu bağımlılığı tartışılsın. Kimsenin itirazı yok. Peki toplumu saran ve gittikçe derinleşen bu illetler bunca imkana rağmen niçin geriye gitmez de sürekli artış gösterir?

İstatistiklerde Almanya'da halkın yüzde 10-12'si hayatında en az bir kere ciddi bir depresyona maruz kaldığı belirtiliyor. Federal Sağlık Bakanlığı'nın tahminine göre şu an Almanya'da yaklaşık dört milyon depresyon hastası var. Yine uzmanlar günlük anti depresyon ilaç kullanımının son on yılda üç katına çıktığını söylüyor. Sadece bu rakamlar dahi ciddi sosyal problemlerin varlığını göstermiyor mu?

Esas soru şu: Binlerce gencin rüyasını gördüğü kariyere ulaşan 32 yaşındaki Enke'nin demiryolu boyunca derin düşüncelerle hayal ettiğini varsaydığım seyahatin sonu yokluğa mı çıkıyor, sonsuza mı? Meselenin özü bu.

İnsan bedenine ve ruhuna zararlı olan her şeyden uzak tutan, ferdi vicdan huzuruna ulaştıran değerler elbette var. İnsan başıboş, kendi haline terk edilmiş değil. Sahip olduğumuz nimetlere ne kadar şükretsek az. Zira "her fert için vücut bir emanet, onun yüksek insanî değerlerle donanımı ayrı bir emanet; Cennet arzusu ve oraya girebilme istidadı, yöntemi, daha ötesinde Hak cemâlini müşâhede edebilme kabiliyeti apayrı birer emanettir.. ve bunların hepsi de Yaratan'ın belirlediği çizgide kullanılmaları gayesine bağlı olarak insana bahşedilmişlerdir. Bu itibarla, günahlar, hatalar, beden ve cismaniyetin güdümünde yaşama gibi bayağılıklar, (…) öyle hıyanet ve cinayetlerdir ki, bunların her biri şeytanları sevindirse de "Mele-i A'lâ"nın sakinlerini utandıracaktır. (…) Aslında böyleleri, bütün bütün ahiret hayatlarını ihmal ettikleri gibi, dünyada da hiçbir zaman tam mutlu olamazlar; inkâr kaynaklı bir sürü problem altında hep inim inimdirler ve kat'iyen streslerden, hafakanlardan kurtulamazlar. Depresyonlar yaşar, cinnet nöbetleri geçirir, paranoyalarla kendi huzurlarını dinamitler ve öteki âlemlerin aydınlık bir koridoru sayılan bu güzel dünyayı kendileri hakkında Cehennem'e çevirirler.." (Başyazı, Sızıntı, Mayıs 2006)

İşte bu bakış açısıyla sonumuzun hayırlı olmasını, neslimizin her köşe başında hazır bekleyen bataklıklara savrulmamasını dileyelim, dileyelim ama elimizden gelenleri, yapılması gerekenleri de ihmal etmeden sorumluluklarımızı yerine getirelim. Ne olur geç kalmadan…

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.