Partizanların Gizli Odası

Makedonyalı bir gencin anlattığı ibretli hikâyeyi sizlere aktarmaya çalışayım:

Kendimi Türkçe konuşan ailenin içinde, Üsküp şehrinin Türk çarşısının içinde yüz küsur yıllık Osmanlı evinde buldum... Tarihimize, milletimize olan sevgi ve saygı burada büyüdü benimle. Dedemin dedesi (baba tarafı) Hasan dedemin evimdeki Osmanlı takdirnamelerini okuttuğumda gördüm ki Osmanlı Devleti'ne binlerce altın himmet etmiş, kendisi de aynı zamanda cami mütevellisi, hâfız ve hacıymış. Ama maalesef Mustafa dedem İkinci Dünya Savaşı'nda Yugoslavya'da Partizan olarak savaşmış. O zamanki fikir akımlarının, ideolojilerin temsilcisi, davacısı olmuş. "Kardeşlik birlik" sloganıyla, din millet fark etmeden başka din ve milletten olan babaannemle tanışıp onunla evleniyor. Kendisi Sırp olan Ranka'dan babam dünyaya geliyor. Ranka, Makedonya'da Komünist Parti'nin kurucularından biri. Milli kahraman unvanına sahip. Aynı zamanda kimsesiz çocuklarla ilgilenmiş ve onlara yurtlar açmış. Şimdi de hâlâ onun ismini taşıyan Üsküp'teki Çocuk Esirgeme Kurumu faaliyette...

Babam da öyle bir anlayışla yetişmiş. Makedon, Hıristiyan Ortodoks olan annemle evlenmiş ve dünyaya ben gelmişim. Bütün bunlar benim milli ve Müslüman kimliğim konusunda bir şüpheye, tereddüte sokmadı, çünkü şuuraltım ve okuduğum eserler beni mânen besledi. Amma en sıkıntılı dönem lise dönemim oldu. Ruhî bunalım yaşadım ve manevi arayış içindeydim. Tito lisesinde öğretmenlerin bazıları, ateist olup bizi dolaylı yoldan dinsizliğe sevk etmeye çalıştılar. Sorular, şüpheler daha da arttı kafamda... Ayrıca çevremin ve ortamımın sunduğu imkanlar, beni tam bir Avrupalı gibi yaşamaya itti. O yıllarda disko menajerliği yaptım; gece hayatı, sınırsız eğlence vs. vardı. Ama bunlar beni tatmin etmemişti. Bunalımı unutmak ve boşluğu doldurmak için bazen saatlerce evde uyurdum.

Doksanlı yıllarda Anadolu'dan gelmiş gençlerle, talebelerle tanıştım. Onların kaldığı evde ziyaretlere başladım, çaylarını içtim ve o insanlara ve ortama çok ısındım. Muhabbetleriyle, doğallıklarıyla, samimiyetleriyle, sevgileriyle, ümitleriyle, inançlarıyla beni etkilediler. Kalbim ruhum beni oraya götürüyordu. Ama o gidişler de kolay değildi çünkü evden izin yoktu onlara gitmeye. Yıllarca gizli gittim. Orada özümle buluştum, anadilim Türkçeyi geliştirdim. Zaten dinlediğim ilk vaaz Hocaefendi'nin Darwinizm konferansı idi. Oradan Tevhid delilleri vs... Toparlanmaya başlamışım... Kısa süre sonra yavaş yavaş namaza da başladım. Evde de yıllarca odamda perde arkasında gizli namaz kıldım. Gizli kitap okudum. Babamla fazla bu konulara girmedik, ama bir defasında Allah nasip etti, elime Türkçe Birinci Söz'ü alıp karşısında diz çökerek okudum. Dinledi. Ve dedi ki: "Benim babaannem bana Besmele'yi öğretti ama bu şekilde bilmiyordum. Çok beğendim, eski günlerimi hatırlattın."

Annem ile küçüklükten Türkçe konuştuğum için (sonradan Türkçe öğrenmiş) saatlerce konuştuğumuz oluyordu. Birkaç defasında Risale okumuştum önünde, bazı duaların anlamını söylemiştim. "Meryem Gibi" kitabından rüyayı karşısında okumuştum. Bir gece rüyamda, Hocaefendi karşımda sarı cübbesiyle oturuyordu. Bir anda koştum yanına, sarıldım ve ağlamaya başladım. Bana sadece şunları söyledi: "Merak etme Allah, anne ve babana yardım edecek."

Yenilerde Allah nasip etti, annemle tekrar görüştük, odamda şehadet getirdi. Bu oda, İkinci Dünya Savaşı'nda tanınmış komünistlerin, partizanların gizli yaptığı toplantıların, planların odasıydı. O odanın tarihî bir misyonu varmış. Şimdi de Allah başka misyonlara hazırlamış olmalı ki o odada annem şehadet getirdi.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.